Çevresi insanlarla dolup taşsa bile insan kendini yapayalnız hissediyor zaman zaman. En yakınlarımız dahi yalnızlığımızı bizden alamıyor. Kimimize ara ara uğruyor bu yalnızlık hissi, kimimizde baki. Bazılarımız ondan azat olmak adına çevresini insanlarla dolduruyor. Ajandamızı boş tutmuyoruz ki; yalnızlığın sesi yükselip bizi tamamen ele geçirmesin.

Sinema, tiyatro, parti, konser, telefon, televizyon, her nevi sosyal aktivite geçici olarak da olsa yalnızlığımızın üzerini toprak gibi örtüyor. Bazen de yiyeceklerle, alışverişle ya da belki eşya stoklayarak gideriyoruz bu bağ kurma gereksinimini.

İşin aslı, yalnızlık duygusunun sebebi insansızlık değil, “bağ kuramamak”. İnsanlarla, doğayla, kendimizle kuramadığımız bağı, “nesnelerle” kurmaya çalışıyoruz.  

İnsanın en büyük gereksinimi bağ kurmak, ait hissetmek. Kalıcı bir şeyler yakalamak. Oysa dikkat edin çağımızda ne kadar kolay vazgeçiyoruz kendimizden, sonra insanlardan, birbirimizden… Sabun gibi kayıp gidiyor pek çok şey elimizden. Herkesin kendini koskoca evrende, milyarlarca canlı arasında yapayalnız hissettiği bir çağda yaşıyoruz.

Her şeyin bize mekanik göründüğü, Dalai Lama’nın dediği gibi “eşyaları sevip, insanları kullandığımız” bir çağda. Bu da bizi biraz daha yalnızlığın derinlerine doğru itiyor.   

Kalabalıkların arasında yapayalnız hissediyoruz. Daha çok kalabalık toplayıp, daha da yalnızlaşıyoruz. Oysa kronik yalnızlığın çözümü sosyalleşmek değil; tam tersine kendi kendine kalmayı öğrenmek. Sessizlik içinde, kendinle arandaki bağı arayıp bulmak önce. İnsanın kendisiyle arasında sevgi dolu bir bağ yoksa, çevresi ne kadar kalabalık olursa olsun yalnızlık hissini üzerinden atamaz. Bu bağı kurduğunda ise insansız kaldığı zaman bile yalnız olmadığını bilir.

Yalnızlık, bedenimiz, zihnimiz, tüm sistemimiz dolu olduğumuz için üzerimize çöküyor. Öğrendiklerimizle, alıştıklarımızla, uyuştuklarımızla doluyuz. Yalnızlığı üzerinizden atmak istiyorsanız zihninizi boşaltmalısınız. Bedeninizi arındırmalı, ruhunuzun huzurlu sükunetine yaklaşmalısınız. O zaman yalnız olmadığınızı fark edebilirsiniz ancak.

Zihninizi gözlemleyin

Sessizce oturun ve zihninizden geçen düşünceleri izleyin. Eğer meditasyon ve yoga ile henüz tanışmadıysanız, oradaki doluluğa uzun süre dayanamayabilirsiniz başlangıçta. Ama en azından bunu fark etmek için sadece üç dakika oturun. Zihninizden geçen düşünceler o kadar hızlı geçer ki, başta kocaman bir kaos bulutunun içine girmiş gibi olabilirsiniz. Sonra onları yakalamaya başlarsınız. Sahi, bedeniniz bütün gün bir şeyler yaparken zihninizden neler geçiyor?

Size ait olanla olmayanı ayırın

Bu gözlemi her gün yaptığınız zaman, her gün üç dakika gözlerinizi kapatıp zihninizden geçenlere dışardan baktığınız zaman, sabotajcı tarafınızla da tanışma fırsatınız olur. Hepimizin içinde annesinin, babasının, dedesinin, ilk okul öğretmeninin, toplumunun sabote edici, yıldırıcı sesleri gürler. Bu sesler size ait değil. İç gözlem sayesinde size ait olanla ait olmayan arasındaki ayrımı yapmaya başlarsınız.

Öncelikle içinizdeki o sesin söylediklerini tespit edin: “Sen değersizsin” “Yalnız öleceksin” “Bu karanlıktan çıkamayacaksın” vs…  Ayırt etmeye başladıkça, sizi sabote eden yanınızın sesini kısabileceğinizi fark edeceksiniz. Karanlık düşünce bulutları dağılmaya başladıkça, içinizde parlayan güneşi duyumsayacaksınız. 

Savaşın

İçinizdeki sabotajcıya, sizi yıldırmaya, sizi suçluluk duygusuna boğmaya, etik olandan sizi uzaklaştırmaya çalışan, sizi yalnızlaştıran o sese hükmedebilirsiniz.  O siz değilsiniz. Size öğretilenler, travmalarınız, koşullanmışlığınız olabilir ama siz değilsiniz. Bugüne dek ona yeterince kredi verdiniz. Bu farkındalık, sizi dönüşüme sürükleyecek olan kapıdır.

Düzenli olarak yoga ve meditasyon yapın

Her gün biraz sessizlik içinde kalıp teker teker düşünceleri gözlemlemek iyi bir başlangıç. Ancak uzun vadede bedeni ve zihni düzenli olarak arındırmanız, ruhunuzun kırık parçalarını onarmanız gerek. Meditasyon, zihninizden geçen binlerce düşünceyi, yoga ise bedenin tıkanıklıklarını temizlemek için gerekli. Zihniniz berraklaştıkça, bedeniniz arındıkça yalnızlık duygusu yerini aidiyet duygusuna bırakacak.



Arzu Özev

1983 yılında İstanbul’da doğan Arzu, Saint Joseph Lisesi’ni bitirdikten sonra University of Massachusetts Amherst’te psikoloji okuduğu yıllarda, Sudarshan Kriya nefes tekniği ve yoga öğretisiyle tanıştı. Hindistan başta olmak üzere, Yeni Zelanda, Güney Afrika, ABD ve Almanya’da kişisel gelişim ve yoga konusunda birçok eğitim alarak, sertifikalı eğitmen oldu. Dünya çapında 150...



BLOOM SHOP