Hayatta her şey bir enerji formudur ve titreştiği bir frekans vardır. Bu enerji formlarının bazılarını gözle görebiliriz, bazılarıysa bizim görüş kapasitemizin ötesindedir; ses ve elektro manyetik dalgaları gibi. Kelimelerimizse duyabildiğimiz aralıkta titreşimleri olan bir enerji formu olmakla beraber, ilk önce sadece birer düşünce veya duygudur. Her düşüncenin ve duygunun belli bir frekansı vardır. Dedikodu ya da sohbet esnasında, her düşünce ve duygu varlığıyla belli bir frekansa, enerji alanı oluşturur ve hayatımızı etkiler. Ağzımızdan çıksın ya da çıkmasın varlıklarıyla belli bir enerji alanı oluştururlar ve kendisine benzer olan enerji frekanslarını kendilerine doğru çekerler.
“Söz büyüdür”: Neden ve nasıl?
Biraz önce bahsettiğimiz gibi kelimelerin belli bir enerjisi ve etki gücü vardır. Neyi hangi niyetle söylediğimiz sadece kendimizin üzerinde güçlü bir etki yaratır. Bu sebeple kullandığımız her kelime aslında yaratım gücüne sahip olan bir enerji formudur diyebiliriz. Öyleyse “dedikodu” kelimeleri kullanarak yaydığımız bir enerji formu değil midir? Hepimiz yaydığımız enerjileri kendimize çekiyorsak, dedikodu yaparken neyi, ne niyetle söylüyorsak, nasıl bir duygu hali içindeysek benzer enerji frekanslarını kendi üzerimize çekeceğimizi de söyleyebiliriz, çünkü söz büyüdür. Lakin karşıya değil kendimize yaptığımız bir büyüdür. Kim hakkında konuşursak konuşalım sözlerimizin yaratım gücüyle sadece kendi gerçekliğimizi etkileriz.
Bilinçli zihnimizle baktığımızda anlam veremeyeceğimiz Kâinatın kendine has bir matematiği vardır ve yaşamdaki enerjiler her zaman kendilerini dengeye getirecek bir sistemde çalışırlar. Bizden çıkan enerji bir bumerang gibi bize geri döner. Birini aşağılar ve yargılarsak bir gün onun deneyimini yaşama gerçekliğimizi beslemiş oluruz. Dedikodu yaptığımızda odağımız dışarıdadır ve Dr. Joe Dispenza’nın dediği gibi odak nereye giderse enerjimiz de oraya gider. Başkaları hakkında konuştuğumuzda enerjimizi sadece dışarıya yönlendirmiş olmuyoruz aynı zamanda kendimiz için kullanacağımız enerjimizi gereksiz bir şekilde bize faydası olmayacak bir alanda harcamış oluyoruz.
Dedikodu nedir?
Dedikodu kelimesinin entomolojisi bir görüşe göre, “dedi ve kodu” olarak “demek ve koymak” fiillerinden oluşuyor. Ağızdan ağıza aktarılan ifadeleri üst üste koyarak devam etmesi demek oluyor. Kelimelerimiz, düşüncelerimiz birer enerji formuysa, her konuşmamızda, sohbetimizde aramızda enerji alışverişi gerçekleştirmiş oluyoruz.
Bizler maddesel ve enerjisel bir bedene sahibiz. Enerji bedenlerimiz ve aramızdaki görünmeyen bağlar sayesinde birbirimizi düşündüğümüzde ve hissettiğimizde tesadüf dediğimiz şekilde karşılaşmamız, birbirimizin aklından geçenleri tahmin etmemiz, “İçime doğmuştu.” dediğimiz şekilde gerçekleşen olaylarla aslında enerjisel olarak da birbirimize bağlı olduğumuzun farkına varabiliriz. Bu görünmeyen enerjisel bağlar sayesinde biri hakkında konuşunca onun alanına bir ziyaret yapmış olduğumuzu söyleyebiliriz. Eğer bu davetsiz bir ziyaret ise buna haneye tecavüz de diyebiliriz öyle değil mi? Kendimiz hakkında bir paylaşım yaparken kendi enerji alanımıza giriyor ve orada var olan bir bilgiyi isteyerek aktarıyoruz. Lakin biri hakkında dedikodu yapıyorsak o kişinin enerji alanına izinsiz girmiş oluyoruz. İzinsiz giriş diyorum çünkü dedikodu yapıldığında o kişinin onun hakkında konuşulduğundan bilinçli olarak bilgisi yoktur.
Dedikodu kişilerin alanlarına izinsiz giriş yapmaktır.
Gerek dini açıdan gerek toplumsal ve etik değerler açısından, gerekse kadim öğretiler açısından baktığımızda dedikodu; bize faydası olmayan hatta çoğu zaman herkes için zarara yol açan ve bizi kendi dengeli halimizden uzaklaştıran bir eylemdir. Etik olarak toplumda izin almadan biri hakkında bilgileri paylaşmak veya gıyabında konuşmak uygunsuz bir davranıştır. Kadim öğretilerden Budizm’in bize aktardığı açıdan baktığımızda ise dedikodu kötü karma yaratmamıza sebep olur. Asılsız, olumsuz ve yargısal konuşmalar içeren dedikodular daha ağır karma yaratmamıza sebep olur.
Budizm’de bahsedilen 8 yüce yoldan biri doğru konuşmadır. Doğru konuşma aslında sadece gerçeği konuşmak demek değil, neyi nasıl ifade ettiğimiz, ifade ederken ki niyetimiz ile de ilgilidir.
Buda, “Gerçeği ve faydalı olanı konuş” der. Konuşurken başkasına zarar veriyor muyuz? Kendimize zarar veriyor muyuz? Doğru konuşma, kimseye zarar vermediğimiz bir ifade biçimini içerir.
Doğru konuşma nasıl mümkün?
- Yanlış ve asılsız bilgileri duyduğunda çekimser kal.
- Kaba, kırıcı ve küfürlü ifadelerden uzak dur.
- Düşüncelerini doğru zamanda ve doğru şekilde ifade et.
- Bilgiden eminsen ve herkese faydalı ise paylaş.
- Boş konuşmalardan uzak dur.
- Kimseye iftira atma.
- Nazik ol.
Dedikodu yapan zihin, dingin olmayan bir zihindir. Kendi varlığı ile durmakta zorlanır. Dikkatini kendinden başka yere döndürmek ister. Çünkü kendisi ile yüzleşmek onu üzer, ağır gelir. Kendini yetersiz ya da değersiz görür. Bu duyguları ve düşüncelerini bertaraf etmek için dikkatini başkalarına, onların eylemlerine yönlendirir. Kendi zihin yapımız, düşüncelerimiz ve eylemlerimizden rahatsız olmadığımızda başkalarınınkileri de eleştirmeyiz.
Dedikodunun içinde biraz da kıskançlık vardır.
Zihnimiz kıyaslama ile var olur. Birini biraz aşağıya konumlandırabilirse kendinin yukarıda olacağını sanır. Bu da ona kendini iyi hissettirir, çünkü zihnimizin arkasında egomuz vardır. Yani dedikoduyu yapan egomuzdur. Ego kıskançtır öyle ise dedikodunun içinde biraz da kıskançlık vardır diyebiliriz.
Kalpten konuşan dedikodu yapmaz.
Kalp kırmaz ve kırılmaz lakin ego kırar ve kırılır. Kalpten konuşan dedikodu yapmaz, kimseyi kırmaz, kimsenin gereksiz yere alanına girmez, hiçbir şeyi kişisel almaz.
Dedikodu tatmin ve zevk verir.
Dedikodunun çok ilginç şekilde tatmin eden, heyecan ve keyif veren bir etkisi vardır. Biri hakkında konuşurken herkes merakla ve heyecanla anlatanı dinler. Zihinlerde görüntüler canlanır, gıyabında konuşulan kişi hakkında etiketler oluşturulur, geçmişte yaptıkları arşivlerden çıkartılır, yeni çıkarımlar üretilir veya eski algılar pekiştirilir. İyi veya kötü dedikodu olsun hiç fark etmez süreç şekilde benzer ilerler. Oysa hepimiz dünyayı kendi algımızla yorumladığımızı unutuyoruz ve algımızı mutlak doğru sanıyor, herkes hakkında çıkarımlar yapıyoruz.
Başka bir deyişle dedikodu biri hakkında onun haberi olmadan onun yüzüne söyleyemediğimiz her türlü iyi ya da kötü konuşmalardır.
Dedikodunun ilacı bilinçli farkındalık
Neyi, ne zaman konuştuğumuza bilinçli bir farkındalık getirirsek dedikodu enerjisinden uzaklaşmaya başlarız. Bu konuda farkındalık sahibi olabilmek için önce kendimizi gözlemlemeye ihtiyacımız var. Gün içinde dikkatimizi ağzımızdan çıkan kelimeler verirsek, bu kelimelerin arkasındaki niyetlere bakabilirsek, neyi hangi amaçla söylediğimizi, bizde uyandırdığı duyguları gözlemlemeye başlamış oluruz. Bu durum daha bilinçli bir farkındalıkla seçimler yapmamıza sebep olur.
Öyleyse bir daha ki sefere kendimizi dedikodu yaparken yakalarsak veya etrafımızda dedikodu yapılıyorsa ve bundan rahatsız oluyorsak şu 3 soruyu soralım;
- Bu bilgiyi şu an paylaşmamız gerekli mi?
- Bu bilgiyi paylaşmanın bize faydası var mı?
- Bu bilgiyi paylaşmamın karşı tarafa faydası var mı?
Bu soruları sorduğumuzda cevaplarımız “Hayır!” ise ve hala o konu, kişi hakkında konuşma dürtüsü, isteği içimizde duruyorsa, sıra bilinçli bir seçim yapmaya gelmiş demektir. Bir bilgi bilincimize geldiği andan itibaren o bilginin sorumluluğunu taşırız. Sizlerde bu satırları okurken eğer bu kelimeler sizlerde bir anlam ve karşılık bulduysa artık bu bilgiden sorumlusunuz.
“Seçim sizin: Dedikodu yapmak ya da yapmamak!“