Bill Gates, 21 Mart 2023’te yaptığı bir açıklamada “Yapay Zeka (AI) Çağı Başladı” dedi ve yapay zekanın bilgisayar ve akıllı telefonların geliştirilmesinden bu yana teknolojideki en önemli gelişme olduğunu belirtti. Gates özellikle, yapay zekanın dünyanın en güçlü eşitsizliklerinden bazılarını azaltabileceğini ve özellikle sağlık hizmetlerinde ve iklim değişikliğiyle mücadelede ilerlemeler sağlayabileceğini vurguladı. Bundan sadece bir gün sonra ise, 22 Mart 2023’te Elon Musk: “Yapay zeka insan medeniyetinin geleceğindeki en büyük risklerden biri” diyerek binlerce yapay zeka uzmanıyla birlikte bir mektup yayımladı ve yapay zekanın tehlikeleri konusunda insanlığı uyardı. Yapay zeka araştırmalarına ve geliştirmelerine ara verilmesini talep etti.
Yapay zekanın sağlık ve wellness ilişkisi
Bir taraftan her gün yeni bir çığır açan yapay zeka gelişmeye hız kesmeden devam ederken zaten ateşli gitmekte olan yapay zeka tartışmaları da bu açıklamalarla daha da kıvılcımlanmış oldu. Hiç şüphesiz yapay zeka akıl almaz bir hızda gelişiyor ve bu gelişim istesek de istemesek de sağlıktan finansa, hukuktan eğlenceye ve sanata kadar tüm sektörlerde ve günlük hayatımızda etkili bir rol oynayacak, hatta oynamaya başladı bile. Peki yapay zeka sizce sadece hayatımızda etkili bir rol oynamakla mı yetinecek? Yoksa bizi çaresiz ve güçsüz bırakarak kontrolü ele mi alacak?
Mesleğim ve ilgi alanım, sağlıklı yaşam “wellness” ve sürdürülebilirlik konularının marka entegrasyonlarıyla ilgili. Bu nedenle, bu makale yapay zekanın özellikle sağlık ve wellness ile olan ilişkisine odaklanacak. Yapay zeka hakkında daha fazla araştırma yaptıkça ve öğrendikçe ortaya şu temel soruların çıktığını görüyorum: Yapay zeka sağlıklı ve iyi yaşama yardımcı mı olacak? Yoksa ona zarar mı verecek?
Sağlık ve iyi bir yaşam için çalışma yapan markalar/şirketler yapay zekadan nasıl faydalanabilir?
Elçisi oldugum Global Wellness Institute, “wellness“‘i tanımlarken sağlıklı ve iyi yaşama yönelik yaşam tarzının, aktivitelerin, seçimlerin bir bütün olarak algılanması gerektiğinden bahsediyor. Bu bakış açısına göre wellness; fiziksel, zihinsel, duygusal, ruhsal, sosyal ve çevresel sağlık kavramlarının bir bütün olarak tamamını kapsıyor.
Günümüzde yapay zeka destekli sağlık hizmetlerini incelediğimizde, yukarıda bahsettiğim bütünsel bakış açısından sağlığın sadece fiziksel, zihinsel ve duygusal alanları üstüne yoğunlaşıldığını görüyoruz. Bazı uzmanlar, yapay zeka ile başlayan dördüncü endüstri devriminin muazzam değişikliklerinden en çok etkilenebilecek sektörlerin başında sağlık ve wellness sektörlerinin geldiğini söylüyor.
Microsoft Sağlık ve Yaşam Bilimleri Yapay Zeka Ulusal Direktörü Tom Lawry, yakın zamanda yaptığı bir araştırma ile sağlık hizmetlerinin üç zorluğuna dikkat çekmiş:
Birincisi ABD şu anda sağlık hizmetlerine diğer ülkelerden daha fazla para harcıyor olmasına rağmen diğer gelişmiş ülkelerden sağlık konusunda daha düşük bireysel sonuçlara sahip. İkincisi pandemiden sonra klinik çalışanlarında görülen genel yorgunluk büyük bir sorun teşkil ediyor. Üçüncüsü ise farklı yaşlardaki bireylerin, sağlık konuları ve iyi yaşam hakkında danışmanlık aldıkları konularda çok farklı taleplerde bulunuyor olmaları; haklı olarak herkes kendilerine özel tasarlanmış şekilde hizmet almak istiyor. Tom Lawry bütün bu zorluklara yapay zeka ile çözüm sağlanabileceğini söylüyor ve yapılabileceklerini özetle şöyle sıralıyor:
- Kişiselleştirme: Yapay zeka yardımı ile bireylerin birbirinden farklı ihtiyaçlarına ve tercihlerine göre kişiye özel sağlık planları oluşturulabilir, hedefe daha odaklı ve etkili müdahalelere imkan tanıyabiliriz.
- Erken teşhis: Yapay zeka algoritmaları ile sağlık sorunlarını daha erken tespit edebilir, bireylerin önlemler almasına ve daha ciddi sağlık sorunlarının önüne geçmesine yardımcı olabiliriz.
- 7/24 Ulaşılabilirlik: Yapay zeka destekli sağlık uygulamaları ve araçları durmaksızın çalışabilir, insanların tıbbi kaynaklara ve desteğe erişimini kolaylaştırabilir. Bu özellikle yoksul kesimler için kritik bir önem taşımaktadır.
- Verimli kaynak kullanımı: Yapay zeka sağlık sektöründeki iş akışını optimize ederek tekrarlayan görevleri ortadan kaldırabilir, sistemi daha verimli ve etkili hale getirebilir.
Bu optimizasyonlara baktığımızda tümünde, yapay zeka geliştiricilerin bir amacı olduğunu görüyoruz: İnsanlara yapay zeka destekli servisler ile yardımcı olmak ve sağlık sektörü çalışanlarının çalışma şartlarını daha iyi hale getirerek uzman oldukları konularda onlara yeni alanlar açmak.
Yapay zeka bu becerilerini gün geçtikçe geliştirmeye devam ederken diğer tarafta da sağlık çalışanları zamanla görevlerinin ellerinden alınıp işlerini kaybedeceklerinden endişeleniyorlar. Tom Lawry’ye göre yapay zeka veri tanıma konusunda oldukça başarılı. İnsanların bulamayacağı veya bulmasının yıllar sürebileceği verileri çok kısa sürede ayırt edebiliyor. Ancak insan zekası yapay zekanın sahip olamadığı sağduyu, empati ve yaratıcılık gibi son derece önemli niteliklere sahip.
Gün geçtikçe, yapay zeka ve insan becerileri arasındaki benzerlik kaygı verecek derecede artmasına rağmen bir çoğumuz hala yapay zekayı robotlar, Alexa veya otonom araçlar gibi konularla ilişkilendiriyoruz. Ancak yapay zekanın yapabildikleri bundan çok daha fazlası.
Uzmanlara göre yapay zeka, sağlık sektörünün birçok kolu için gerçek bir devrim niteliğinde. Yapay zeka desteği ile klinik operasyonlarda, ameliyatlarda, ilaç geliştirme süreçlerinde, cerrahi tanı ve veri yönetiminde inovasyonlar ve çığır açan gelişmeler yaşanıyor. Aşağıda bu gelişmeler doğrultusunda verebileceğim birkaç örnek yer alıyor:
Robot doktorlar
Burada bahsedilen elbette bilim kurgu filmlerinden çıkmış insansı androidler değil, spesifik görevler için tasarlanmış karmaşık zeki makineler. 2017’de, bir “robot doctor” sadece yapay zeka kullanarak tıbbi lisanslama sınavını geçti. 2022’nin ortalarında Bill Gates, OpenAI yaratıcılarına ve onların geliştirdiği ChatGPT’ye meydan okuyarak AP biyoloji sınavını geçecek bir yapay zeka geliştirmelerini istedi. Gates, yapay zekanın eleştirel düşünme becerisi gerektiren bu sınavı geçmesinin birkaç yıl alacağını düşünüyordu. Ancak OpenAI’nın geliştirdiği yapay zeka, sadece birkaç ay içinde sınavdan 60 üstünden 59 alarak en yüksek notla geçti.
Klinik tanı
Yapay zeka algoritmaları doktorlardan daha hızlı ve daha doğru bir şekilde hastalıkları teşhis edebiliyor. Özellikle görüntü tabanlı test sonuçlarından hastalıkları tespit etmek konusunda insanlara göre çok daha başarılılar. Algoritmalar, biyopsi görüntülerini ve MRI taramalarını doktorlardan 1000 kat daha hızlı tarayabiliyor, analiz edebiliyor ve bunu %87 doğruluk oranında yapabiliyorlar. Yakın zamanda CNN muhabiri Poppy Harlow’un lider kanser tedavi merkezi Memorial Sloan Kettering Lauder Göğüs Bölümü Direktörü Dr. Larry Norton ile gerçekleştirdiği bir röportajında yapay zekanın meme kanserini gelişmeden 4 yıl önce tespit edebildiğini söyledi.
Hassas tıp
Tedavide tanı kadar önemli olan, hassas tıp hastaların tedavi geçmişi, kalıtsal özellikleri, kısıtlamaları ve yaşam tarzını içeren verilerin doğru şekilde yorumlamasına bağlı. Yapay zeka büyük miktarda veriyi sorunsuz bir şekilde depolayabiliyor ve onları organize ederek anlamlı sonuçlar çıkarmak için doktorlara yardımcı olabiliyor. Ayrıca hastaların hassas tıp önerileri formüle etmelerine yardımcı olabiliyor.
Yeni ilaç keşfi
Bir ilacın geliştirilmesi normalde yıllar süren ve binlerce başarısız denemeyle geçen, ilaç gelişticilerine milyarlarca dolara mal olabilen çok zorlu bir süreç. Ön klinik denemelerdeki 5.000 ilaçtan sadece 5’i insan testlerine kadar ilerleyebiliyor ve bu 5 ilaçtan sadece biri eczanelerde yerini alabiliyor. Bu nedenle Sanofi ve Pfizer gibi birçok ilaç devi, yapay zeka teknolojisi üstüne çalışan IBM ve Google gibi teknoloji şirketleriyle ortak çalışmalar yapmaya başladı. Amaçları derin öğrenme ve yapay zeka kullanarak ilaç inovasyonu sistemleri oluşturmak. Günümüzde ilaç inovasyonları geleneksel deneme-yanılma yaklaşımı yerine artık veriye dayalı yapılıyor. Var olan ilaçlar ve hastaların verilerinin analiz edilmesiyle daha iyi tedavi yöntemlerinin simülasyonları mümkün hale gelmiş durumda. Yapay zeka ile beraber yeni ilaç keşfi artık aylar veya yıllar değil, günler içinde gerçekleşen bir süreç haline geldi.
Kişisel sağlık asistanları
Günlük hayatımızda sağlık alanındaki yapay zeka uygulamalarının en yaygın örneklerinden bir diğeri ise kişisel sağlık takibi. Bu alanda sağlıklı, iyi bir yaşam için tasarlanmış birçok ürün bulunuyor. Son birkaç yılda mobil uygulamalar, giyilebilir ve sürekli veri toplayan araçlar gibi pek çok farklı cihaz piyasaya çıktı. Bu cihazlar verileri kullanarak kişilere özel önerilerde bulunuyor ve sağlık verilerinin takibini sağlıyor.
Tüm bu gelişmelerden etkilenmemek gerçekten imkansız, hepsi olağanüstü gelişmeler…
Yapay zeka zihinsel ve ruhsal sağlık alanlarında neler yapıyor?
Gelişim süreçleri incelendiğinde zihin ve ruhsal sağlık alanları, fiziksel sağlık alanlarına kıyasla daha da karmaşık, tartışmaya açık bir tabloya sahip. Bazı araştırmacılara göre, gelecekte kaygının psikolojik olarak tedavisi yalnızca terapi ile değil, aynı zamanda bir algoritma yardımı ile olacak. Zihinsel ve ruhsal sağlık endüstrisi genelinde, telefon veya giyilebilir cihazlar üzerinde çalışan ve zihinsel sağlık sorunlarını izleyen, tedavi etme çözümleri geliştiren şirketler hızla büyüyor.
Bu şirketler insan duygularını algılamak ve yorumlamak için “Affective Computing – Etkileşimsel Bilgi İşlem” isimli bir veri sistemi kullanıyor. Bu endüstrinin ne kadar hızla büyüdüğünü anlamak için sayılara bakmamız yeterli: Bookings Institute’ün araştırmasına göre, zihinsel ve ruhsal sağlık endüstrisinin 2026 yılına kadar 37 milyar dolarlık bir endüstri haline geleceği tahmin ediliyor. Özellikle COVID-19 pandemi dönemi hayatı online ortama taşıdığından ve depresyon seviyeleri tüm yaş gruplarında arttığından, etkileşimsel bilgi işlem, devletlerin ve şirketlerin süregelen bir zihinsel sağlık krizine çözüm bulmaları için çekici bir araç olarak ortaya çıkmış durumda.
Bu alanda uygulamalar geliştirmek için şirketler bir yarış içerisinde olsa da bilim insanları hala duyguların ve duygu verilerinin doğası ve farklı toplumlardaki ifade şekilleri konusunda akademik tartışmalar içindeler. Ne yazık ki bu belirsizlik ve tartışma ortamı, sağlık sektörünün dijitale dönüşümünden kâr elde etmek isteyen şirketler tarafından çoğunlukla göz ardı ediliyor.
Zihin ve ruhsal sağlık alanlarında yapay zekaya karşı uyarıların daha fazla ortaya çıktığını görüyoruz. Bunun sebebi de yüz yüze terapiye maddi olarak gücü olmayan kişilerin düşük kalitedeki bot destekli terapistlere yönlendirilmesi. Çünkü akademik ve tıbbi bir düzenlemeden geçmemiş ve bu şekilde takip edilemeyen yapay zeka temelli zihinsel sağlık çözümleri, büyük riskler barındırıyor. Unutmayalım ki yapay zeka her ne kadar verileri okuma konusunda çok başarılı olsa da henüz duygularımızı tam olarak anlayamıyor.
Affective computing, bir diğer adı ile Emotion AI (Duygusal Yapay Zeka) aslında yeni bir keşif değil. Rosalind Picard’ın öncülerinden biri olduğu Emotion AI 1990’lardan beri kabul edilmiş bir bilgisayar bilimi alt dalı. “Duygularla ilgili, duygularla ortaya çıkan veya kasıtlı olarak duyguları etkileyen bilgi işlem” olarak tanımlanıyor.
Startup’lar ve kurumsal şirketler, klinik terapiler için insan duygularını tahmin etmek ve modellemek için bu bilgisayar bilimi alanından faydalanıyor. Yüz ifadeleri, konuşma, yürüyüş, kalp atışları ve hatta göz kırpma bile veri kaynakları olarak kullanılabiliyor.
Bu konu üzerine çalışma yapan bazı markalar
- Companion Mx, kullanıcıların seslerini analiz ederek endişe belirtilerini tespit eden bir telefon uygulaması.
- Sentio Solutions, fizyolojik sinyalleri ve otomatik müdahaleleri birleştirerek kullanıcıların stres ve kaygılarını yönetmelerine yardımcı oluyor.
- Muse, beyin aktiviteleri hakkında canlı geri bildirim sağlayarak kullanıcıları farkındalık meditasyonuna yönlendiren güçlü bir başlık cihazı.
- Apollo Neuro, kullanıcıların kalp atış hızlarını izleyen ve stresinin azaltılmasını sağlayan titreşimler üreten bir bileklik cihazı.
Bu tip taşınabilir teknolojiler ortalama tüketiciler için hala pahalı olsa da yapay destekli terapi artık ücretsiz indirme şeklinde de sunulabiliyor. Buna örnek olarak:
- Woebot, depresyonu tedavi etmek için yaygın bir yöntem olan bilişsel davranış terapisinin prensiplerini çoğaltmak ve uyku, endişe ve stresle ilgili tavsiyeler vermek için duygusal yapay zeka kullanıyor.
- Ellie, University of South California tarafından geliştirilen bir sanal avatar terapisti. Sözsüz ipuçlarını yakalayarak konuşmayı yönlendiriyor ve gelecekte sanal terapistlerin nasıl olacağı konusunda bize bir ipucu veriyor.
Duygusal yapay zeka ekonomisi gelişmekte olsa da psikolojinin hem bilimsel hem de eğitimli sezgisellik olduğunu hatırlamak çok önemli. Stanford klinik psikoloğu Dr. Adam Miner bu durumu şöyle değerlendiriyor: “Bir yapay zeka sistemi kişinin sesini ve hareketlerini analiz ederek muhtemel bir majör depresif bozukluğa dair bir teşhiste bulunabilir. Ancak, daha fazla bağlam ve yargı olmadan, önemli bilgiler eksik kalabilir”. Picard şunu da ekliyor: “Duygusal ya da değil, unutmayalım ki bilgisayarlar tamamen objektif değildir.”
Bilgisayarlar tedavi çözümlerine ulaşmak için veriyi kullanıyorlar. Bu nedenle, yapay zeka geliştiricileri zihinsel ve ruhsal alanda iyi eğitimli değillerse, geliştirdikleri modeller doğru veriler ile iliştirilmemişse sonuçlar korkunç olabilir ve ne yazık ki günümüzde bu alanda çalışan bir çok geliştirici inşa ettikleri sistemlerin altyapıları hakkında şeffaf değiller.
BMC Medicine’nin araştırmasına göre, depresyon tedavisi için tasarlanmış 69 uygulama incelendiğinde sadece %7’sinin üçten fazla “intihar önleme” stratejisi içerdiği görülmüş. İncelenen uygulamalardan altısı “intihar yardım hattı” hakkında doğru bilgi sağlamayı başaramamış. Yanlış yönlendirmelerde bulunan bu uygulamaların ise Google Play ve App Store üzerinden ne yazık ki 2 milyondan fazla kez indirildiği görülüyor.
Duygusal yapay zeka sistemleri, zihinsel sağlık sorunlarının tedavisi ile kârlı bir hale dönüşen “wellness” sektörü ekonomisini haraketlendirmiş olsa da ne yazık ki geliştiricilerin büyük bir bölümü terapi veya psikolojik danışmanlık hizmetlerinde gerekli sertifikasyonlara sahip değil. Amerikan Psikoloji Derneği’nin bir araştırmasına göre, şu anda mobil kullanıcılar için üretilmiş 20.000’den fazla zihinsel sağlık uygulaması bulunuyor. Başka bir araştırmaya göre, psikososyal ve wellness mobil uygulamalarının yalnızca %2,08’inin akademik denetimden geçmiş ya da yayımlanmış bir sertifikasyonu bulunuyor.
Tüm bunların üstüne, bu teknolojiler geliştirilirken, “duygusal/zihinsel” verilerimize kimin sahip olduğu ve gizlilik sözleşmelerinin neyi kapsadığını belirleyen politikalar da henüz geliştirilmemiş durumda. Duygu tanıma sistemleri tarafından yapılan çıkarımlar, kullanıcılar için risk oluşturan hassas sağlık bilgilerinin kamuoyuna çıkmasına da sebep olabilir.
Bu doğrultuda yapay zekanın zararlı olabileceği konular şöyle özetlenebilir:
- Veri gizliliği: Yapay zeka, gizlilik ve güvenlik endişeleri yaratabilecek büyük miktarda kişisel veriyi depoluyor, kullanıyor.
- Yanlış veya önyargılı sonuçlar: Yapay zeka algoritmaları iyi tasarlanmazsa, yanlış teşhis veya tedavilere yol açabilecek yanlış veya ön yargılı sonuçlar sağlayabilir.
- Bağımlılık: Sağlık ve iyi bir yaşam için yapay zekaya çok fazla güvenmek, teknoloji aracılığıyla ele alınamayan diğer sağlık ve refah yöntemlerinin ihmal edilmesine neden olabilir.
- Erişilebilirlik: Ne yazık ki herkes yapay zeka destekli sağlık kaynaklarına eşit erişime sahip değil, bu da sağlık sonuçlarında farklılıklara yol açabilir.
Genel olarak bakıldığında, yapay zekanın sağlık sektörünü geliştirmek ve dönüştürmek için insanların en büyük destekçisi olma potansiyeline sahip olduğunu görüyoruz. Ancak yapay zeka kullanımı önemli riskleri ve zorlukları da beraberinde getiriyor. Tüm hastaların eşit ve doğru biçimde faydalanması ve sağlık değerlerinin iyileştirilmesi için yapay zekanın sorumluluk bilincinde ve etik bir şekilde, aynı zamanda mutlak denetim beraberinde kullanılması gerekiyor.
Tüm bu baş döndürücü gelişmelere baktığımda şu durumun çok ironik olduğunu düşünüyorum: 7/24 beraber yaşadığımız ve doğal olarak sahip olduğumuz en akıllı makine olan insan vücudu, kendini iyileştirme konusunda inanılmaz bir güce ve kapasiteye sahip.
“Becoming Supernatural / Doğa Üstü Olmak” kitabının yazarı Dr. Joe Dispenza’ya göre “doğal yollarla olağanüstü sağlığa sahip olabiliriz, bu da transhümanizmin temel vaatlerinden biri”. Ancak insan vücudunun kullanımını optimize etmek, fiziksel ve zihinsel kapasitesini artırmak ve tüm zorluklarımızın doğal çözümünü bulmak için tüm zamanımızı, kaynaklarımızı, bütçelerimizi ve irademizi bedenimizi öğrenmeye yatırmak yerine, yapay bir dış zeka yaratıyoruz, ona kendi işimizi veriyoruz, tembellik ediyor ve kendi doğal varlığımız yerine teknolojiye daha da bağımlı hale geliyoruz – ve kendi yarattığımız bu zekadan da korkmaya başlıyoruz. Bunu hatırlayıp her adımımızı acele etmeden, düşünerek atmalıyız diye düşünüyorum.
Yapay zekanın hayatımızda kalıcı olacağı bir gerçek. İlerlemesini aniden durduramayacağız. Ancak onu insanlığa ve bizim daha üstün bir hale gelme sürecimize hizmet etmesini sağlamamız gerekiyor, tam tersine değil. Son olarak sizlerle Yuval Noah Harari’nin bu konuyla ilgili bir sözünü paylaşmak istiyorum: “Tehlike, eğer biz insanlar yatırımımızı insan farkındalığını geliştirmek yerine daha fazla yapay zeka geliştirmeye yaparsak ortaya çıkacak. Bu durumda, bilgisayarların sofistike yapay zekaları insanların “aptallığını” güçlendirmek için hizmet etmekten başka bir işe yaramayacak.”