Hepimiz artık organik kelimesine aşinayız. Bir kısmımız için bu bir tüketim tercihi diğerleri içinse bir yaşam biçimi. Fakat üçüncü bir kısım içinse hala bir muamma. Bazılarımız hala organiği bir satış stratejisi, güvenilir olmayan bir üretim biçimi ya da sadece daha yüksek fiyatlar için kullanılan bir kelime olarak görüyoruz. Yapılan tüm araştırmalar tam aksini; insan sağlığı, gezegendeki var olan tüm ekosistemlerin sağlığı ve üretici hakları açısından çok daha elverişli bir üretim ve tüketim biçimi olduğunu söylerken bile neden organik zihnimizde hala bulanık bir imaj yaratıyor? Tüm bu sorulara en iyi cevabı 21 senedir organik sektörünün içerisinde bulunan, Yom Organik kurucu ortağı Murat Denizel verebilir. Denizel’e göre herkes neden organik tüketmeli sorusunun cevabı çok net: Organik beslenmek beden, ruh ve gezegen sağlığı için en doğru beslenme şekli.
Sizi ve Yom Organik’i tanıyabilir miyiz? İlk etapta organik tüketime daha sonra bu sektörde aktif rol almaya ne itti? Bunun sonucunda hayatınız nasıl değişti?
Yerli Organik Manav yani YOM; 1995 yılında Kuşadası’nda Değirmen Çiftliğini kurarak çiftçiliğe, Yerlim markasını kurarak sertifikalı organik üretimine başlayan Gürsel Tonbul ile, 2000 yılında ülkemizde organik ürünlerin satış ve pazarlamasının öncülüğünü yapmak amacıyla Cityfarm’ı kuran, fakat 2004 yılında ortaklıktan ayrılan benim işbirliğim ile 2018 yılında kuruldu. Biz o yıllardan başlayan karşılıklı birikim ve dostluğumuza duyduğumuz saygı, güven ve inançla iyi örnek yaratmak adına haydi bakalım iş başa düştü dedik ve birimiz 25 yıllık ‘’Sertifikalı Organik’’ üretici, diğeri 20 yıllık tüketici ve satıcı; uzun yıllar önce organik beslenmenin beden ve ruh sağlığı için doğru olduğuna inanmış iki dost biriktirdiğimiz deneyimlerimizi bir araya getirdik.
Çağdaş bir organik ürün satış tedarik adresi yaratmak adına hayallerimizi gerçekleştirmek üzere genç, neşeli, temiz, güler yüzlü, sadece sertifikalı organik ürünleri tüketiciye sunan, Yerli Organik Manav yani YOM olsun dedik dükkanın adı. Yerli markaları ve yerel küçük üreticileri desteklesin, %100 güvenilir sertifikalı ürünler alıp satsın ve en güçlü yönü bol çeşitli organik taze sebze ve meyvelerle dolu dolu manav kısmı olsun istedik. Misyonumuz; yeni doğan, doğacak olan bebeklerin, çocukların, gençlerin ve gezegenimizi var eden hava, su, toprak ve hayvanların varlığını sürdürülebilmesi için ekosistemdeki dengeyi korumayı öncelikli hedef sayan organik tarım sistemini yaşatmak ve yaygınlaştırmak.
Sertifikalı organik üretim konusunu da söz alma şansı bulduğumuz her platformda anlattık, anlatmaya devam edeceğiz. Hedeflerimize her geçen gün daha da yaklaşıyor, geliştirmeye de devam ediyoruz. Dürüst ticaret yaparak şehirden elde edilen gelirlerin sertifikalı organik üretim yapan köylere, çiftçilere, üreticilere akmasını sağlıyor, bunun gelecek nesillerin organik tarım ve üretime heveslenmeleri adına çok önem taşıdığına inanıyoruz.
Yom Organik sadece birçok çeşit organik gıdayı satan bir mağaza mı?
Yom, Altar Eko Yaşam Organik Ürünler A.Ş.’nin perakende satış markasıdır. YOM Organik Levent İstanbul’da, 90 civarında küçük ve orta boy markaya ait tamamı sertifikalı organik 3.000 çeşide yakın gıda, temizlik, kişisel bakım, kozmetik, hijyen ve bebek tekstil ürünlerinin satışa sunulduğu, talep edildiği takdirde siparişlerin İstanbul içi ve dışı adreslere teslim edildiği bir mağazave bir organizasyondur. Altar, ayrıca ülkemizin farklı bölgelerinde sertifikalı organik tarım ve üretim yapan birçok çiftliğe ve üreticiye ait taze sebze, meyve ve mamul ürünlerin İstanbul içinde yer alan yüzlerle satış noktasına toptan satış ve dağıtımını da yapmaktadır.
Organik gıda nedir?
Toprak, su, tohumdan başlamak üzere, tarımdan üretime hiçbir aşamasında kimyasal girdi kullanılmayan, uluslararası sistem ve standartlara uyumlu Organik Tarım Kanunu ve Yönetmelikleri ile ürünler tüketicilere ulaşana kadar denetlenen, kontrol edilen, izlenilerek sertifikalandırılan bir üretimi biçimidir.
Organik üretimin amacı?
Milyonlarca yıldır yaşam veren gezegenimizi var eden hava, su, toprak, hayvan, insan dahil tümiçindeki tüm canlıların varlıklarını sağlıkla sürdürebilmesi için ekosistemdeki dengeyi korumaktır. 10 bin yıl önce yapılan tarımla bugünün sertifikalı organik tarım yönetmeleri arasında bir fark yok. Tek fark, zamanında kendiliğinden tertemiz üretilen ve tüketilen ürünlere bugün kimyasallardan arınmış, pestisit içermediğini, saf ve temiz olduklarını ancak bilimsel kontroller ve laboratuvar raporları ile ulaşabiliyoruz. Bu nedenle sertifikalı organik ürünleri içimiz rahat, ağız tadıyla üretiyor, tüketiyor, doğa ve insan sağlığına sadece bugün için değil, gelecek kuşaklar adına da hizmet etmeye çalışıyoruz.
Besinleri anlatmak için sıklıkla kullanılan “Doğal”, “Sağlıklı”, “Geleneksel” gibi kelimeler gerçekten ifade ettikleri anlamı taşıyorlar mı? Biz tüketiciler bu kelimelere güvenmeli mi ve aldığımız ürünün sağlığımızı destekleyeceğine inanmalı mıyız?
Doğal diye bir gıda çeşidi yoktur. Örnek vermek gerekirse; domates, patates veya inek üreten bir makine yoktur. Tüm tarım ürünlerinin kökleri vardır, tüm canlılar doğumla var olurlar. Önemli olan üretilen, tüketilen ürünlerin içinde kimyasal ve kalıntı olup olmadığını bilmektir. Bu bilgilere ulaşmak içinde uluslararası sistemler karşılığı kabul görmüş denetim kuruluşlarının kontrolleri ve yine uluslararası sisteme akredite laboratuvarlar çalışmalarının sonuçlarına sahip olmak gerekmektedir.
Yaşadığımız gezegende başta tarım alanları olmak üzere hangi ortamın, neden, nasıl ve hangi ölçülerde kirlenmiş olduğunu ancak bilimsel metotlarla tespit edebiliyoruz. Üretiminin ve ürünlerinin “doğal” olduğunu iddia eden kuruluş ve kişilerin sözlerine güvenerek, “gözle düşünülüp’” size sunulan ortam, süslü sözler ve anlatımlara kanarak sağlığımızı riske atmamalıyız. Her üretici ve satıcıda da illaki kötü niyet aramakta yanlıştır. Sizlere bu ürünleri sunanlarda ürünlerinin içeriklerinde kimyasal olup olmadığını çevre koşulları nedeniyle bilemezler.
Organik üretim bilimsel ve hukuki bir kavramdır. Doğalın standartları kanunlarla belirlenmemiştir, herkese göre doğal kavramı farklı nitelikleri içerir. Kime göre, neye göre doğal diye sorduğunuzda çok farklı tariflerle karşılaşırsınız.
Bir ürünün “doğal, naturel, katkısız, hormonsuz, saf, köy ürünü, çiftlikten, bahçeden, sağlıklı” ve benzeri ifadelerle pazarlanması organik olduğu anlamına gelmez. Bir ürünün organik olarak üretilip pazarlanabilmesi için, Avrupa Birliği Organik Tarım Mevzuatı doğrultusunda, T.C. Organik Tarım Kanunu ve Organik Tarım Yönetmeliği‘ne uygun olarak üretilip, Tarım Bakanlığı tarafından yetkilendirilmiş Organik Kontrol ve Sertifikasyon Kuruluşları tarafından, üretici ve ürünlerin laboratuvar analizleri ile denetlenmiş, izlenebilirlik sistemi ile her aşaması kayıt altına alınıp belgelendirilmiş olması gerekir. Ülkemizde bu sistem çok ciddi olarak uygulanmaktadır. Çünkü üretimin yüzde doksanından fazlası 1985 yılından beri başta Avrupa ülkeleri ve Amerika olmak üzere yurt dışına ihraç edilmekte, uluslararası pazarda tüketilen ürünlere verilen sertifikalarda herhangi bir suistimalin yaşanmaması için uzun yıllardır en üst düzeyde ciddi ve sürdürülebilir çalışmalar yapılmaktadır.
Geleneksel veya ev üretimiyse bir üretim biçimidir. Ürünü var eden hammadde ve diğer malzemelerin içerikleri ile ilgili bir bilgi değildir. Geleneksel ve ev üretimi olan bir ürünü üreten, üretim sırasında her ne kadar içine kimyasal katkı maddesi koymamış olsa, geleneksel yöntemlere sadık kalsa da, kullandığı malzemelerin tarım aşaması veya yarı mamul üretimi sırasında başına neler gelip gelmediğini bilemez.
Üretim biçimi ile, ürün içeriği arasında fark vardır.
Sertifikalı organik hem üretimi, hem de ürünün tarım aşamasından itibaren içeriğini bilimsel yöntemlerle bizlere belgelendirerek gösterir, anlatır.
Bir ürünün gerçek anlamda organik olduğunu nasıl anlarım?
Bir ürünün organik olup olmadığını bilmemiz için Organik Tarım Kanunu ve ilgili Yönetmelikleri gereği; sertifikalı organik ürün paketlerinin üstünde matbu olarak basılmış, kanunla belirlenmiş Organik Ürün Logosu ve üstünde yine matbu olarak basılı olarak, üreticinin müteşebbis kodu, kanunla yetkilendirilmiş Kontrol ve Sertifikasyon Kuruluşu’nun adı, logosu ve kodu yer almak zorundadır. Ayrıca, tüketici satın almak istediği her bir ürün için, güncel tarihli üreticiye ait “Müteşebbis Sertifikası” ve satışı yapılan ürüne “Organik Ürün Sertifikası”nı satış noktasından istemek, görmek ve incelemek hakkına sahiptir.
Yukarıda yer alan şartlar ve tüketici hakları taze sebze ve meyveler için de geçerlidir. Bu özelliklere ve belgelere sahip olmayan ürünler organik olarak adlandırılamaz.
Organik sertifikasyonu aynı zamanda yerel üreticilerin haklarının korunmasına, etik çalışma şartlarına sahip olmasına da yardımcı oluyor mu? Transparanlık tüketiciyi koruduğu kadar üreticiyi de koruyor mu?
Organik tanımlaması sadece tarım ve üretim yöntemleri, ürün içeriklerini ve kalitelerini belirlememektedir. Organik üretim ve ticaret, özellikle küçük ve orta boy yerel çiftçiyi, üreticiyi, etik ve dürüst ticareti ve tüketilen ürünün her aşamasının bilimsel yöntemlerle izleniyor olması ile tüketiciyi korur.
Organik tarım ile konvansiyonel tarımın üretim şekli ve çıkan mahsulün nitelikleri açısından farkları neler? Neden organik sağlığım için daha iyi?
Sertifikalı organik tarım ve devamı üretimlerde kimyasal kullanılmadığı, pestisit içermediği için bedenimize kimyasalların girişine engel olmakla beraber, ürünlerin besin değerlerinin tam olması başta bebeklerin ve çocukların sağlıklı gelişimleri, büyüklerin ise yaşamlarını sağlıkla sürdürmeleri için büyük katkıda bulunur. Konvansiyonel tarım metotlarında bir yanda kullanılan suni gübreler, ilaçlar, hormonlar, katkı maddeleri ile bedenimize kimyasal maddelerin girmesine neden olurken, diğer yanda organik tarım ve mamul ürünlerle karşılaştırıldığına besin değerlerinin de daha düşük olduğu tespit edilmektedir.
Konvansiyonel tarım doğaya; topraklara ve canlılara nasıl zarar veriyor? Buna karşın organik üretim nasıl her canlı için daha “sürdürülebilir” bir tarım modeli olarak ortaya çıkıyor?
Konvansiyonel tarım milyonlarca yılda oluşan ve içinde sağlığımız açısından önemli tüm değerleri barındıran, sağlıklı ve besleyici ürünler yetiştiren toprağın özelliklerini zaman içinde yitirmesine, kullanılan kimyasal ilaçlar, gübreler ve hormonlarla toprağın içerdiği faydalı mikroorganizmaların ölmesine ve ekosistemde milyonlarca yılda oluşmuş dengelerin bozulmasına neden olmaktadır. Sağlıklı yaşamın vazgeçilmezleri olan faydalı mikroorganizmalar öldükçe de daha çok verim almak adına, toprağa daha çok katkı maddesi ilave edilir. Bu döngü devam ettikçe toprak gücünün tamamını yitirir, ürünün yetişebilmesi adına gittikçe artan katkı dozlarına ihtiyaç duyar. Onlarla yıldır konvansiyonel tarım yapılan bazı arazilerde kimyasal ve katkı maddelerine rağmen artık ürün alınamadığı, başta yer altı sularının kirlendiği de bilinmektedir. Organik tarım yöntem ve standartları ile gezegenimiz, yani doğa ve tüm canlılar için sağlıkla sürdürebileceğimiz yaşam şartlarının gelecek kuşaklara da ulaşmasını sağlamaktadır.
Ülkemizde organik tarımın karşılaştığı en büyük engeller nedir? Bunları aşabilmek için neler yapmalıyız?
Gelişmiş tüm ülkeler konvansiyonel tarımın doğa ve insan sağlığına verdiği zararları yıllar evvel kabul ettikleri için organik tarım ve organik mamul üretimine, satışına, tüketilmesine en üst seviyelerde birçok destekler vererek ekonomik gelir farklılığı gözetmeden tüm insanların organik ürünlere ulaşabilmelerini sağlamaya çalışmaktadır. Bundan 30 yıl evvel organik tarımın genel tarım hacmi içinde payı yüzde, hatta binde birlerde olduğu birçok ülkede verilen teşvik ve desteklerle organik tarımın oranı yüzde onlara, hatta daha üst noktalara doğru hızla hareket etmektedir.
Gelişmiş ülkelerde organik tarıma ve üretime verilen desteklerin karşılığını kendi ülkemizde bulamadığımız görüşündeyiz. Ülkemizde organik tarım ve organik üretim idealist kişi ve şirketlerin öz verileri, olağanüstü şartlarda çalışma, çabaları sonucu bu günlere gelmiş ve ayaklarının üstünde durmaya çalışmaktadır. Bu tabii ki yeterli olamıyor. Sadece üretim değil, ülkemizde tüketici cephesinden bakıldığında da talep edilen hizmet anlayışı, sürdürülebilir kalite ve kolay ulaşılabilir fiyatlar hala arzu edilen seviyelerde değil. Sevindirici tarafıysa bilinç ve bilgi seviyesi gelişip, çoğaldıkça organik tarım ve mamul ürünlerin üretimi ve tüketimine her yeni kuşak daha da fazla sahip çıkmakta, yönelmekte.
Organik beslenmek, organik ürünleri kullanmak bir ayrıcalık değil, bir haktır.
Organik tarım ülke ve dünya ekonomisinde nasıl bir yer kaplıyor: Bu paydan kimler kazanıyor ve geleceği ne?
Dünya geneline bakıldığında organik ürün sektörü hacim olarak 100 milyar doların üstüne çıkma başarısını göstermiş, kimi ülkelerde yılda yüzde on büyüme ile yoluna devam etmektedir.
İç pazarda kırk, kırk beş yaş ve altı genç kuşakların organik tüketime, hatta üretime de ilgileri çok hızla artmaktadır. Artık bundan on, yirmi yıl evvel olduğu gibi insanları organik ürünleri tüketmeleri yönünde çok fazla ikna etmeniz de gerekmiyor. Tüketici okuyor, öğreniyor ve kararını bu yönde veriyor. Ancak bu hevesin ve talebin tam olarak karşılığını bulduğu söylenemez. Doğru ve yeterli devlet desteği, orta ve uzun vadeye yayılan doğru stratejiler ile hareket edilmediğinde çiftçilerin, üreticilerin, sivil toplum örgütlerinin, hatta tüketicilerin de tüm çabalarına rağmen olması gereken noktada değiliz.
Kim kazanıyor diye soracak olursak, organik tarım ve tüketim yaygınlaştıkça, en çok gezegenimiz, doğa ve insan sağlığı kazanıyor.
YOM Organik olarak genç kuşakların talep ettiği hizmet, kalite, çeşitlilik ve fiyat anlayışına ve organik tüketimin tabana hızla yayılmasına yönelik çalışmalarımızı şartları çok zorlayarak sürdürüyor, yeni üretim, tedarik ve satış modelleri üstünde çalışarak adım adım hayata geçiriyoruz.
Amacımız, bir tarafta küresel ısınma sonucu hızla olumsuz yönde değişen doğa şartlarına rağmen sertifikalı organik ürünlerin olabildiğince daha çok sofraya taşınmasına, genç kuşakların sadece tüketici olarak değil, üretici, çiftçi olarak da en doğal hakları olan sağlıklı yaşama ve sağlıklı yaşam için şart olan sağlıkla yaşamını sürdürmesi gereken gezegenimize sahip çıkmalarına katkıda bulunmak. Bunun içinde bilgi ve deneyimlerimizle işimize olan sevgimizi harmanlayıp, üstlendiğimiz sorumlulukların önemini, ciddiyetini bir an bir göz ardı etmeden, kendimizi sürekli geliştirerek, çoğalmak adına emek vermekten vazgeçmeyeceğiz. Unutmamız gerekiyor ki, bir lokma gıdanın artık çok kıymetli olduğu bir döneme girdik. Hepimiz sadece tüketici olarak değil, gücümüzün yettiği her alanda sorumluluk üstlenip, gezegenimize, sağlığımıza hep beraber sahip çıkmalıyız.