Karamsar bir bakış açısı olsa da her şey bir gün biter. Lezzeti ile baş döndüren çikolata, hiç bitmeyecek sanılan okul hayatı ve özlem; duygular bile zamanla söner. Peki ya aşk? Aşk bir gün biter mi? Kimilerine göre gerçek aşk zaman boyutunun çok daha ötesinde, kimilerine göre aşkın varlığı bile başlı başına şüpheli. Aşkın ömrü var mıdır sorusuna yanıt aradığımız yazımızda, aşkın dört evresini de mercek altına alıyoruz.
Aşk bir film olsaydı
Hani filmlerde olur ya, bir anda etraf bulanıklaşır. Kadın restoranın içerisinden girer ve “onu” görür. O anda anlar, aradığı kişi o’dur. Kalbi deli gibi atmaya, karnında kelebekler uçuşmaya başlar.
İşte bu duygu, bu duyguyu aşk sanarız. Yoğundur, derindir ve aklımızı başımızdan alır. Hiç bitmesin, onu ilk gördüğümüz andaki gibi olsun her şey isteriz. Bize dokunduğu an içimiz çekilir, eli bir rüzgar gibi okşar bedenimizi. İlk başta her şey çok güzeldir. İlk buluşma, ilk öpücük, ilk bakış…
Ancak zaman girdi mi araya, ah işte o zamanla aşk sandığımız tutkunun giderek azalmasından mıdır bilinmez, “aşk” evrilir sevgi ile yer değiştirir. Kalbin artık onu görünce deli gibi atmaz ama içini bir sıcaklık kaplar. Aşk bir film olsaydı, bu hikayenin sonundaki gibi biter miydi?
Gerçek aşk, sonsuz olmak zorunda değil
The School of Life‘a göre tıpkı filmlerin sonu olduğu gibi aşkın da sonu olabilir. Hissettiğimiz gerçek aşksa masallarda anlatıldığı gibi sonsuz olmak zorunda değil! Ancak hayat boyu süren aşk hikayesini romantize ediyor olmamızın altında birkaç sebep yatıyor olabilir.
Zaman… İlişkilerde tarafların birbirlerine güvenmesinin zaman alıyor ve zevklerin bu süreçle ortaya çıkıyor olması. Zamanla birlikte ilişkilerimizin sonsuza kadar devam edeceğini umuyoruz. Bu sebeple karşımızdaki kişinin ruhunun daha da derinlerine inmek, bir nevi onun ruhu ile iletişime geçmek istiyoruz.
Özür dilemeyi öğreniyor, daha ihtiyatlı şekilde davranmaya başlıyoruz. Birlikte büyüyoruz. “Kolektif hayal gücümüzde uzun vadenin cazibesine kapılıyor, kısa vadeli aşkın aşk olmadığına dair kendimize inandırıyoruz.” Bu noktada ise aşkın temeline zarar veriyoruz. Onu patolojik bir durum haline getiriyor, duyguların gerçekçiliğine dair şüphe duyuyoruz.
Oysaki aşkın kısa ya da uzun fark etmeksizin akılla kalbin dengesini şaşırtan bir duygu olduğunu unutuyoruz. Bir şeye üzülüp ağladığımızda, bir hafta sürmesi, onun diğer acılara ya da mutsuzluklara karşı galibiyet kazanmasını sağlamazken, beş dakika sürmesi de ağlamayı mutsuzluk kırıntısı yapmıyor! Zaman da aynı şekilde aşkı öldürmüyor, aşk sandığımız tutkunun şeklini değiştiriyor. Aşkı ise sevgi ile zamansız kılıyor.
Biyolojiye göre aşkın dört evresi
Evet, filmler bizim üzerimizde romantizmin sonsuza kadar aynı yoğunlukta devam edebileceğine dair bir izlenim yaratabiliyor. Ancak bu kötü bir şey değil! İlk heyecanlar her zaman ilk olduğunda güzel, aşk ise sevgiye evrildiğinde.
“Gerçek Aşk: Aşkı Anlamak İçin Bilimi Nasıl Kullanılır” kitabının yazarı Nörolog Dr. Fred Nour‘a göre tutkunun en fazla iki ya da üç yıl sürmesini beklememiz gerekiyor. Çünkü aşk biyolojiye göre şekil değiştiriyor. Eğer bunun geçecek bir aşama olduğunu kabul edersek, gerçek mutluluğa kavuşabileceğimizi de belirtiyor.
Her şey beyninizdeki kimyasallarla ilgili – sizin üremenizi, sağlıklı bir çocuk doğurmanızı ve o olgunlaşana kadar onunla ilgilenmenizi sağlamak için doğanın oluşturduğu güçlü bir karışım.
Dr. Fred Nour
1.Aşama: Eş Seçimi
İlk baştaki hikayeye dönelim. Kapıdan içeri girer kadın ve onu görür, aradığı o’dur. Peki, onca kişi arasından neden o? Bizi ona çeken ne? Nour, bu sürecin büyük bir kısmının bilinçsiz olduğunu ve bu süreçte içgüdülerimizin bize rehberlik ettiğini söylüyor. “Temel bir biyolojik düzeyde, ondan etkileniyorsunuz çünkü vücudunuz, genlerinizin onun genleriyle karıştığını ve çok sağlıklı çocuklar üreteceğini hissediyor.”
2.Aşama: Aşk
En eğlenceli ve en tutkulu aşama ikinci evre diyor Noar. Aşkı tanımlarken kullandığımız tüm kelimeler bu evreden geçiyor. Midede kelebekler uçuştuğundan, başımız döndüğünden midir bilinmez, aşkın gözü tam olarak bu evrede kör oluyor. “İnsanları oldukları gibi değil, olmalarını istediğimiz gibi görüyoruz.”
Aslında bu hislerin suçlusu monoamin adı verilen bir kimyasal. Bu kimyasal sebebiyle bize aşkı tanımlatan kişi ile birlikteyken ya da sadece onu düşünürken bile telaşa kapılabiliyoruz. Ancak Noar’a göre bu duyguların tadını doya doya çıkarmamız gerekiyor çünkü bu yoğun hisler bir-iki yıl içerisinde kayboluyor.
3.Aşama: Düşüşe Geçen Romantizm
İlişkilerine gıpta ile baktığınız çiftler muhakkak vardır: “Keşke benim de böyle bir ilişkim olsa.” Ancak Nour, kim olursa olsun her çiftin üçüncü aşamadan geçtiğini belirtiyor ve ekliyor:
“Tutkunun yok olduğunu ve eşinizin artık nabzınızı hızlandırmadığını fark etmeniz çok endişe verici olabilir.”
Bu sebeple bu evreyi bir gözden geçirme aşaması olarak değerlendirmemizi öneriyor. Gözlerimizin açıldığı bu evrede, doğru seçimi yapıp yapmadığımıza karar vermemiz gerektiğini tavsiye ediyor.
Size mutluluk veren kimyasalları kaybettiğinizde gerçeği görmeye başlıyorsunuz. Bu bir yeniden değerlendirme aşamasıdır. Bunu pozitif hissediyorsanız, genel olarak oldukça iyi bir seçim yaptınız.
Dr. Fred Nour
4. Gerçek Aşk
Nour’a göre üçüncü aşamayı atlatıp doğru karar verdiğimize inanıyorsak, gerçek aşka doğru yavaş ama emin bir atmış olabiliriz. Bu hissin ise önceki aşamadan yaklaşık 1-2 yıl sonra hissedildiğini belirten Nour, duyguların yıllar içinde giderek daha da derinleşeceğinden bahsediyor.
Nonapeptit adı verilen kimyasallar tarafından yönlendirilen bu aşama, siz ve eşiniz arasında derin bir bağ sağlar – doğanın, büyüyene kadar çocuklarınıza bakmanız için sizi bir arada tutma yöntemidir bu. Sonuç, daha mutlu, daha güçlü ve daha uzun süreli bir ilişkidir. Bu nihai aşktır.
Dr. Fred Nour
Kalıcı sevginin sırrı: empati
Aşk olarak adlandırdığımız, heyecanlar ve tutku her ne kadar zamanla sönüyor olsa da sevgi kalbimizde var olmaya devam ediyor. Harvard Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma da sevginin sonsuz olmasını tek bir sırra bağlıyor: empati. Böylelikle kişinin partneri ile zihinsel ve duygusal olarak bir bağ kurabileceğini söyleyen araştırma, sonsuz aşkın yargılamadan uzak anlayışa bağlı olduğunu dile getiriyor.
Her ne kadar aşk, masallarda olduğu gibi sihirli bir değnek değdikten sonra ömür boyu sürecek bir realiteye sahip olmasa da anlayış ve çaba, sonsuz aşkın reçetesinin en önemli malzemesini oluşturuyor. Tarifin geri kalan esansları arasında ise dört temel madde yer alıyor:
Benzerlik
Her ne kadar farklılıklar birlikte büyüyüp gelişmeyi sağlasa da ortak hobileri paylaşan, ortak zevklerden hoşlanan çiftlerin ilişkileri daha uzun ömürlü olabiliyor.
Paylaşılan sevgi
Sevgi paylaştıkça güzel. Bu sebeple çiftler arasında sevgi sadece sözlerde değil davranışlarda da olduğunda, ilişkinin ömrü uzayabiliyor. Arada sırada yapılan küçük jestler ya da sabah kahvaltısı hazırlamak bile partnerinize karşı hissettiğiniz sevginin bir yansıması olup, ilişkinin köklenmesini sağlayabiliyor.
Mizah anlayışı
İlişkilerde çatışma yaşamak her nedense oldukça olumsuz olarak algılanır. Ancak çatışmalar olmadan birbirini tam olarak anlamak ve isteklerine karşılık vermek zor olabilir. Saygı çerçevesinde yapılan tartışmaların yapıcılığı uzun soluklu ilişkiler söz konusu olduğunda oldukça önemli. Ancak bu esnada tartışılan konuya dramadan uzak, benzer mizah anlayışları ile yaklaşmak gerekiyor.
Karşılıklı hayranlık
Birbirine saygı duymak tanımlıyor karşılıklı hayranlığı. Partnerinin yaptığı işlerden gurur duymak, onun zekasından ve sözlerinden etkilenmek ve bilgi birikimi ile büyülenmek tıpkı dış görünüşünden hoşlanmak gibi ilişkinin daha uzun sürmesi için tarifin en önemli malzemelerinden birini oluşturuyor.