Amerikan Psikoloji Derneği’nin 2020 senesinde yürüttüğü bir ankete göre yetişkinlerin 3’te 2’si çeşitli seviyelerde eko-anksiyete duyuyor. Bu oran, 34 yaşın altına indiği zaman her iki kişiden birinde görülüyor ve her gün duyulan bir endişeye dönüşüyor. Özellikle genç jenerasyonları derinden etkileyen eko-endişe, seller, orman yangınları gibi çevresel felaketlerin yaşandığı dönemlerde şiddetini ciddi ölçüde arttırıyor. Günlerdir ülkemizi saran orman yangınlarının arka perdesinde, her birimizin yoğun olarak hissettiği eko-endişeyi ve bu duygu ile başa çıkmanın yollarını inceledik.
Eko-anksiyete nedir?
Yapılan araştırmalara göre, geri döndürülemez bir iklim krizi felaketini önlemek için geriye sadece 9 yılımız kaldı. Gezegenin ve içerisinde bulunan her canlının devamlılığının bu denli küçük bir zaman aralığına bağlı olması, özellikle genç jenerasyonları yepyeni bir stres türü ile sarsıyor: Eko-endişe!
İlk defa 2007’de Amerikan Psikoloji Derneği’nce “kronik olarak hissedilen çevresel kıyamet korkusu” olarak tanımlanan eko-endişe, giderek çoğalan ve yaygınlaşan iklim krizine bağlı felaketler ile tüm toplumlarda ve her yaş grubunda görülen bir tür endişe bozukluğuna evrildi.
İklim krizinin somut varlığı altında birçok kişinin eko-anksiyete duyması sağlıklı ve yerinde bir duygusal tepki olarak değerlendiriliyor. Öte yandan eko-endişe, bireyin bütünsel sağlığına zarar verebilecek bir boyuta ulaşabiliyor veya diğer zihinsel problemleri tetikleyebiliyor.
Umutlu olmanızı istemiyorum. Panik yapmanızı istiyorum. Sizin her gün hissettiğim korkuyu hissetmenizi istiyorum ve sonra eyleme geçmenizi istiyorum. Bir krizde olduğu gibi hareket etmelisiniz. Ev yanıyormuş gibi davranmanızı istiyorum, çünkü öyle.
Greta Thunberg
Eko-anksiyeteyi diğer endişe türlerinden ayıran en önemli nokta kaynağının belirsizlik ve çaresizlik olmasında yatıyor. Diğer küresel krizlerin aksine iklim krizinin bireysel aksiyonlarca tahmin veya kontrol edilemeyecek bir boyutta olması, endişenin ana kaynağını oluşturuyor. Belirsizlik ile başa çıkmaya alışkın olmayan insan zihni de sürekli olarak tetikte yani stres altında kalıyor.
Neden eko-anksiyete yaşanabilir?
Eko-endişe, kısa dönem ve uzun dönem olarak iki farklı şekilde yaşanabiliyor. İlki, iklim değişikliğine bağlı ağır hava koşulları veya doğal afetlerin hemen ardından yaşanan, kişinin zihinsel sağlığı üzerinde çok büyük ve ani bir etki bırakan öfke, şok, dehşet, ağır stres hislerini kapsıyor. Verilen bu ilk tepkinin yerini zamanla post travmatik sendrom alıyor.
Sadece doğal afetlerle sınırlı olmayan eko-endişe, aynı zamanda iklim krizinin uzun süreli etkilerine bağlı olarak yaşanan yaşam yeri, toprak, iş gücü kaybı gibi durumlarda ortaya çıkıyor. Örneğin; iklim krizi yüzünden yaşanamayacak kadar sıcak, işlenemeyecek kadar kurak topraklarını bırakarak göç etmek zorunda kalan çiftçi bir aile; stres, çaresizlik, yalnızlık, endişe gibi duyguları uzun süre ve ağır olarak yaşayarak eko-endişeye sürüklenebiliyor.
Eko-anksiyetenin semptomları nelerdir?
Eko-anksiyete çoğu zaman bireyin kendi içinde yaşansa da toplumsal olarak da hissedilebiliyor. Ormanların çevresinde yaşayan bir toplumun yükselen sıcaklıklar nedeniyle sürekli bir orman yangını tehditi altında yaşaması toplumsal eko-endişeye örnek olabiliyor.
Küresel ölçekte, bu endişeyi en yoğun ve direkt olarak hisseden topluluklar yaşamları doğanın devamlılığı ile iç içe geçmiş yerli halklar oluyor. Bununla beraber, 2018 yılında yapılmış bir araştırma eko-endişenin kadınlar ve ekonomik gücü düşük olan insanlarda daha çok görüldüğünü belirtiyor.
Eko-anksiyete, diğer zihinsel problemler gibi bir spektrumda değerlendiriliyor. Bireyin kendini çevresel gelişmelere tamamen kapatması ve iklim krizinin varlığını reddetmesi ile iklim krizi yüzünden çok kısa bir zaman içinde hayatını ve gezegenini kaybedecek olması arasında yer alan tepki ve endişe seviyeleri ile ölçülüyor. Endişenin şiddetine göre aşağıdaki semptomlar görülebiliyor:
- Yoğun olarak hissedilen öfke ve hayal kırıklığı
- Çaresizlik, kadercilik, korku
- Varoluş krizi
- Çevresel ayak izine, gelişmelere karşı takıntılı tavır
- Yoğun üzüntü ve yas duyguları
- Endişe bozukluğu
- Post travmatik stres bozukluğu
- Madde bağımlılığı
- Depresyon
- Uykusuzluk
- İştah kaybı
- Konsantrasyon bozukluğu
Eko-anksiyete ile nasıl başa çıkılabilir?
Eko-anksiyete ile başa çıkmanın ilk adımı bu zihinsel rahatsızlığı fark etmek ve duyguları açıkça ifade etmekten geçiyor. Bireyin ister kendi kendine, ister yakın çevresi ile ve eğer mümkünse terapisti ile hislerini paylaşması ve doğru destek ile karşılanması büyük önem taşıyor. Bu nedenle psikiyatrist ve psikologların eko-endişeden muzdarip danışanlarına gerekli desteği ve tedavi seçeneklerini vermeye hazır olmaları büyük önem taşıyor.
Amerikan Psikoloji Derneği’ne göre hem bireysel hem de toplumsal olarak eko-anksiyete ile başa çıkmanın yolu zihinsel dayanıklılığı arttırmaktan geçiyor. Bu da güçlü sosyal ilişkiler ve destek grupları vasıtasıyla başarılabiliyor. Araştırmacılar, afetlerin veya çevresel felaketlerin hemen ardından kurulan her tür sosyal bağ ve desteğin kişilerin travma ile başa çıkma kapasitelerini arttırdığını ve daha az psikolojik stres yaşadıklarını belirtiyor.
Uzun dönem hissedilen eko-endişe de ise kamuya açık doğa alanlarının her bireyin zihinsel sağlığı üzerinde pozitif bir etki yarattığını ve iklim krizine bağlı endişeyi azalttığının altını çiziyor. Aynı zamanda çevre dostu yaşam tarzı edinen veya çevresel farkındalıkla seçimler yapan bireylerin zihinsel sağlıklarının iyileştiği de vurgulanıyor.
Öte yandan yaşanılan toplumun çevre dostu politika ve yaptırımlara sahip olması da bireysel ve toplumsal eko-endişeyi ciddi ölçüde azaltıyor.