RÖPORTAJ: ALEYNA TEPE

Ne kadar anlam yüklü bir kelime “anne”; bakım veren, büyüten, ihtiyaçları gören… Her koşulda mükemmel olması beklenen, çok sevilen ya da derinlerde bir yerlerde öfke duyulan. Anne kavramı ile kurulan ilişki, başta kendinizle olan ilişkiniz olmak üzere tüm sosyal ilişkileri etkiliyor. Geçmişte nasıl bir deneyiminiz olduğundan bağımsız, bugün kendinizle ilişkinizi, kendinize annelik yaparak ve anne kavramı ile olan ilişkinizi yeniden yazarak iyileştirmek mümkün. Uzun yıllardır yoga, psikoloji, travma, mindfulness ve sinir sistemi gibi alanlarda uzmanlığıyla birçok kişinin içsel dönüşümüne alan açmış Berivan Aslan Sungur’a içsel dönüşüm ve şefkat yolunda “Kendime Annelik” kavramının rolünü sorduk.


“Kendime Annelik” kavramı tam olarak ne anlama geliyor? Burada bahsettiğimiz “annelik” ne gibi ihtiyaçları ve eylemleri kapsıyor? 

Kendime annelik kavramı, kendimize dikkat vermek, dolayısıyla enerji aktaran, ihtiyaçlarımızı gören, duyan, onlara cevap veren ve kendimizi “büyüten” olmak anlamına geliyor. Tıpkı bir zamanlar birilerinin bize yaptığı annelik gibi. Anne, insanı her hali ile anlayan ve kabul eden enerjiyi temsil ediyor. Bunu bugünkü yetişkin halimizle içimize sunmak benim için “kendime annelik” anlamına geliyor.

Çocukluk döneminde karşılanmamış, eksik kalmış ihtiyaçları yetişkinlik döneminde karşılamak nasıl mümkün?

Çocukluk dönemimizde görülmemiş ve karşılanmamış ihtiyaçlar, yetişkinlik döneminde kendimizle ve diğerleriyle olan ilişkilerimizi çokça etkiliyor. Hayatı nasıl yaşadığımızı, seçimlerimizi belirliyor. Tüm bunlar üzerinde çalışmanın ilk yolu, geçmişte karşılanmamış ihtiyaçlarımızın hayatımızı nasıl etkilediğini fark etmeye başlamamızla oluyor. Bir değişim ve dönüşüm üzerine çalışmadan önce, kendine verilmemiş olanla helalleşmek, onu kabul etmek, kaderini sevmeye başlamak ve diğer yandan da geçmişin kaderi olmak zorunda olmadığını anlamak gerekiyor. İnsan kendisine verilmemiş olanı, bugün kendisine verebilir.

İlişkilerde yaralandığımız gibi ilişkilerde iyileşebiliriz. Sinir sistemimizde bulunan geçmişin hafızasını, dolayısıyla otomatik tepkilerimizi dönüştürebiliriz. Terapi bunu yapabilmenin en etkili yöntemlerinden biri. Bazı içsel çalışmalar insana yardımcı olabilir. Bazı eğitimler, kitaplar, karşımıza çıkan bazı insanlar ve varoluş halleri dönüşümemize yardımcı olabilir. Aracı her ne olursa olsun, dönüşümün anahtar kelimeleri bence; kabul, şefkat, emek, cesaret… Ve hakiki bir ilişki, bazen yeniden “yaralanmayı” göze almakla gerçekleşebiliyor.

Kişinin kendisine annelik yapmayı öğrenmesi ve kendisiyle hakiki bir ilişki kurabilmesi, annesi ya da bakım vereni ile ilişkisini, hatta belki kendi annelik yolculuğunu nasıl etkiler? 

İnsanın kendisine annelik yapmayı öğrenmesi, kendisiyle daha hakiki bir ilişki kurabilmesi, öncelikle kendisiyle ilişkisini dönüştürür. İnsanı hafifletir, özgürleştirir. İnsan bakım verenlerini, annesini suçlamayı alamadıklarının ona verdiği zarar azaldıkça bırakır. Öfkesi azalır. Annesi yaşasın ya da yaşamasın, onunla helalleşir. İnsan olmanın ne menem bir şey olduğunu anlar. Annesinin de kendi yaraları olan, yavrusu için elinden geleni yapmış bir insan evladı olduğunu anlar. Mükemmel annelik diye bir şey olmadığını anlar. Sevgisi artar, mütevazılaşır. Kendisinin de anne olarak, aklındaki o ideal olanı ya da kitaplardan okuduğunu değil ancak “elinden gelenleri” yapabileceğini idrak eder.

Elimizden geleni belirleyen, başka birinden alabildiğimizdir. Annemizden ya da daha sonra bir başkasından… Annelik bardağımızı doldurmuş olan başka insanlardan… İnsan ancak alabildiğini verebilir.  Kendi ihtiyaçlarımızı daha çok görmeyi, kendimize annelik etmeyi öğrendikçe kabımız genişler. Tolerans kapasitesiniz artar. Elbette bunun hem anneliğe hem de hayatımızdaki tüm ilişkilere bir yansıması olur. Bu süreçte insan anneliği de ideal bir yerden hayata geçiremeyeceğini anlar. Annelikteki zorlanmalarında kendine karşı daha şefkatli olabilir.

Ancak burada insanın kendisine annelik yapmayı öğrenmesinin, kendisiyle hakiki bir ilişki kurmasının idealize ve varılacak bir yer olarak algılanmamasının önemine de işaret etmek istiyorum. Kendimize anneliği öğrenme, kendimizle daha hakiki bir ilişki kurma yolu, belki bir ömür sürecek bir yol.

Kendimizle olan ilişkimiz çevremizle olan ilişkimizi nasıl etkiliyor? Eksik kalmış ihtiyaçları duyabilmek ve belki yanıtlayabilmek sosyal ilişkilerimizi nasıl etkiler?  

Eksik kalmış olan ihtiyaçlarımız her neyse onların karşılanması, karşılanmamış olmalarına dair yasın hakkıyla tutulması bugünkü ilişkilerimizi dönüştürür. Yakın sosyal ilişkilerimizde verdiğimiz tepkiler dönüşür. Mesela, insan bebekliğinde gerçek anlamda görülmediyse ve anlaşılmadıysa, bunun yetişkinliğinde tüm ilişkilerinde yansımasını görürüz. Hepimiz geçmiş yaralarımızdan kaynaklanan otomatik tepkiler veririz. Yaralarımız bugünkü seçimlerimizi belirler. Eksik kalmış ihtiyaçların karşılanması, geçmişin hikayesinden özgürleşmeyi, otomatik tepkiler yerine, bugüne ait bilinçli ve yeni seçimler yapabilmemizi sağlar. Bir anlamda, bu şekilde kaderimizi dönüştürebiliriz.

Karşılanmamış ihtiyaçlarımız ve kendimizle ilişkimizi güçlendirmeye ihtiyacımız olduğunu nasıl anlayabiliriz? Ne gibi belirtiler böyle bir ihtiyacımız olduğu mesajını verir? 

Özellikle bebeklik döneminde (0-18 ay) ihtiyaçlarımız yeterince görülmediyse, karşılanmadıysa, yetişkinlikliğimizde biz de kendi ihtiyaçlarımızı hissetmede ve anlamada zorluk yaşayabiliriz. Diğer yandan bazen kendi ihtiyaçlarımızı hissetmede zorlanırken diğerinin ihtiyaçlarını hissetmeye daha yatkın olabiliriz. Kendi içsel ritimimizi bulmakta ve bu ritmi hayata geçirmekte zorlanabiliriz. Karşımızdaki içimizi okusun ve ihtiyacımızı biz söylemeden anlasın isteyebiliriz. Hep ihtiyacımız olanın bize verilmemesinden yakınabiliriz. Kendimizle ilişkimiz güçlü değilse, kendimiz yerine sürekli başkalarına öncelik verirken bulabiliriz kendimizi. Hayatın gereklerini ve insanların bizden beklentilerini yapmaya dalıp içeride ne olduğuna bakmakta zorlanabilir ve kendimizi sıkça tükenmiş bulabiliriz.

“Kendime Annelik” programı bu bağlamda nasıl bir yol izliyor? Duygusal ihtiyaçlar ve somatik pratikler arasındaki bağlantıyı nasıl kuruyor? 

Kendime Annelik Programı‘nda öncelikle insanın kendi bedeni ile samimi bir temas kurabilmesi ve sinir sistemini desteklemesi için çeşitli pratikler sunuyorum. Basit, yumuşak ve şefkatle kendine yaklaştığın bir yoga pratiğini ve somatik pratikleri kendimizle temas için vesile kılıyorum. Birincil önceliğim bu: kendinle yakınlık kurma hali. Bunu beden üzerinden öğrenmek, deneyimlemek insanı dönüştürebiliyor. Yoga pratikleri aracılığıyla insanın kendisiyle ilişkisini önce bir olduğu hali ile fark etmesi, sonra ufak ufak ihtiyaçlarını gözetmeyi öğrenmesi için bir öğrenme alanı açıyorum. Kendi annesinden alabildiğinden daha farklı bir anneliğin, daha farklı bir iç sesin mümkün olduğunu, kendi ritmini kollayabileceğini ve kendi biricikliğine sahip çıkabileceğini pratik sırasında usulca deneyimletiyorum.

Diğer yandan teorik bölümde sinir sistemi, polyvagal teori gibi hayatın içinde direk kullanabileceğimiz bilgiler öğretiyorum. Sinir sistemlerimiz, geçmiş yaşanmışlıklarımızın hafızası ile otomatik seçimler yapıyor. İnsanın kendisinde ve çevresindeki insanlarda, hangi davranışların bu otomatik seçimlerden biri olduğunu anlaması, tepki yerine nasıl yanıt verebileceğini öğrenmesi çok kıymetli oluyor. Otomatik davranışları görmeyi ve anlamayı, kendimizi güvende hissetmenin nasıl bir deneyim olduğunu hem anlatıyor hem de deneyimletiyorum. Sinir sistemlerimizdeki kaç, savaş, don gibi yerlerdeki takılmaları anlamamızı ve buralardaki takılmalardan çıkabilmek, kendimize ve diğerine karşı tolerans penceremizi genişletebilmek için neler yapabileceğimizi öğretiyorum. Geçmişimize, insan olma hallerimize ve tepkilerimize şefkatli bir yerden bakmanın ve hikayemizi dönüştürmenin mümkün olduğunu anlatıyorum. Esnek dayanıklılığımızı geliştirecek, zorlanma anlarında bize ilk yardım çantası gibi olacak sinir sistemlerimizi destekleyen basit ve kullanılabilir somatik pratikler öğretiyorum.

Bu program benim için “Hayat 101” içeriği gibi. Herkese, okullarda verilmesi gereken nitelikte, temel bilgiler ve donanımlar içerdiğini düşünüyorum. Tüm bunları hayattan, herkese tanıdık gelecek örnekler üzerinden aktarmaya çalışıyorum.



Aleyna Tepe

1997 yılında İstanbul’da doğan Aleyna, lisans eğitimini Bilkent Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde tamamladı. Yüksek lisans eğitimine Bahçeşehir Üniversitesi’nde Klinik Psikoloji alanında devam ediyor. Çocukluğundan beri duygu ve düşüncelerini yazarak ifade eden Aleyna, iyi yaşam konseptine duyduğu ilgiyi yazma tutkusuyla birleştirerek Live to Bloom’da editör olarak çalışıyor. Akademik ve deneyimsel olarak kendini...



BLOOM SHOP