Yeni maceralara, tutkulu beraberliklere yelken açmaya hazır olun, kalbinizi ısıtacak az bilinen romantik film önerisi hazırladık!
Ruby Sparks
Zoe Kazan ve Paul Dano’yu bir araya getiren Ruby Sparks, fantastik filmleri seven romantizm düşkünlerinin listelerine ilk sıradan girmesi gereken bir film. Paul Dano’yu ilham arayışında bir yazar (Calvin) olarak izlediğimiz filmde, rüyasında gördüğü bir kadını romanına taşımasını ve ona Ruby adını vermesinden sonra yaşananları takip ediyoruz. Birkaç gün sonra Ruby, Calvin’in evinde bir roman kahramanı değil “gerçek” bir şekilde dolaşırken, bizler de onların fantastik aşkının peşinden gidiyoruz. Mizah dozuyla sizi gülümsetecek olan bu film, ikilinin muhteşem kimyası ve özgün senaryosuyla da izlenmeye değer.
Happiest Season
Şimdilerde Spencer filminde Prenses Diana rolüyle izlediğimiz Kristen Stewart’ın başrolü Mackenzie Davis ile paylaştığı Happiest Season, yılbaşı yaklaşırken yeni yıl coşkusunu içinizde hissettirecek bir yapım. Kız arkadaşına evlenme teklifi etme planı içerisinde olan Abby’ye (Stewart) odaklanan film, Harper’ın (Davis) oldukça muhafazakar bir aileye sahip olması ile ikilinin ilişkilerini sorgulamasını takip ediyor. LGBTİ+ bireylerin uğradığı toplumsal baskıyı gözler önüne seren Happiest Season, aile, aşk ve öz saygı gibi kavramlar üzerinden ilerliyor.
İm Juli
Listedeki en eski filmlerden biri olan İm Juli, Fatih Akın imzalı. 2000 yapımı olan film, Türkçe adı ile Temmuz’da, mesafeli bir öğretmen olan Daniel ile tanışmamız ile başlıyor. Huzurlu bir tatil planı içerisinde olan Daniel, ona çok kısa bir sürede hayatının aşkını bulacağını söyleyen Juli ile tanıştığında Almanya’dan İstanbul’a uzanan bir yolculuk da başlıyor. Metaforlarla dolu ve oldukça eğlenceli olan İm Juli, son sahne ile birlikte yüzünde koca bir gülümsemeyi hissetmek isteyen herkes tarafından izleme listesine alınmalı.
Nereden izleyebilirim: Amazon üzerinden DVD’sine ulaşabilirsiniz.
Beginners
Kadrosunda Ewan McGregor, Christopher Plummer ve Melanie Laurent gibi önemli isimleri bir araya getiren 2010 yapımı Beginners, biraz melankolik biraz da umut vadeden bir yapıya sahip. Amerikan bağımsız sinemasının önemli işlerinden biri olan film, Oliver’ın (McGregor) babasının eşcinsel olduğunu öğrenmesinin ardından kendi hayatını ve ilişkilerini sorgulamaya başlamasıyla şekilleniyor. Filmin adı üzerinde olduğu gibi yeni başlangıçlara adım atan Oliver, bu esnada onu heyecanlandıracak yeni bir aşka da kendisini kaptırıyor. Film, bu tonuyla sadece romantizm üzerine değil ikili ilişkilerle ilgili de bizleri düşündürüyor.
Cafe de Flore
Birçok duyguya birden kapılmanızı sağlayacak olan Kanada yapımı Cafe de Flore, 90’ların unutulmaz ismi Vanessa Paradis‘i ekranlara taşıyor. Paradis’e Kevin Parent ve Helene Forent’in eşlik ettiği film, ruh eşi kavramını sorgulamamızı sağlıyor. Biri günümüzde diğeri ise 60’larda geçen paralel iki öykü üzerinden ilerleyen Cafe de Flore, bir anne ve oğul hikayesi ile bir aşk hikayesini birbirine bağlıyor.
Only Lovers Left Alive
Bunalımlı havaya eşlik eden ilgi çekici bir atmosfer, belki de bu cümleler Jim Jarmusch’ın sinemasını anlatmaya yeterli olmayabilir, ama gözünüzde bir resmi canlandırabilir. Tilda Swinton ve Tom Hiddleston’ın başrolünde yer aldığı bu film, iki depresif vampirin aşk hikayesine tanıklık etmemizi sağlıyor. Sadece aşka da değil tutkuya, müziğe ve gizemli bir hikayeye doymak için Only Lovers Left Alive hafta sonu izlemek için iyi bir seçim olabilir.
Far From the Madding Crowd
Sevilen oyuncu Carey Mulligan‘ın başrolünde olduğu Far From the Madding Crowd, dönem filmi sevenlerin listesinde yer alması gereken yapımlardan. Mulligan’a Matthias Schoenaerts’in eşlik ettiği film, 19.yüzyıl İngiltere’sine götürüyor bizleri. Toplum tarafından özgürlükleri kısıtlanan bir kadının, bu baskılara boyun eğmediği ve özgür bir hayatın peşinde olduğu yapımda, ataerkil düzenle mücadele eden Bathseba’nın üç erkek arasında gerçek aşkı bulma yolculuğuna da tanıklık ediyoruz.
The Lobster
Yunan yeni dalga sinemasının en beğenilen yönetmenlerinden biri olan Yorgos Lanthimos imzalı The Lobster, yakın bir geleceğe, bir distopyaya götürüyor bizleri. Bekarların tutuklandığı ve bir otele yerleştirildiği bu gelecekte, 45 gün içerisinde kendileriyle eşleşen kişiyle birlikte olmaları gerekiyor. Aksi takdirde ise bir hayvana dönüşüyorlar. Alışılmışın dışında hikayeler izlemek isteyenler için sıradan bir romantik filmin çok daha ötesinde olan The Lobster, zoraki aşk ve aşk denilen büyü hakkında düşüncelere kapılmanızı sağlıyor.
Happy Together
Modern sinemanın en önemli isimlerden Wong Kar-Wai’nin 1997 yılında bizlerle buluşturduğu filmi Happy Together, Hong Kong’dan Arjantin’e uzanan bir aşk hikayesini mercek altına alıyor. 1997 Cannes Film Festivali’nde Wai’ye En İyi Yönetmen ödülünü de kazandıran Happy Together, queer sinemanın önemli eserlerinden biri olarak kabul ediliyor. Film, git-gelli bir ilişkiye sahip olan çiftin, özlem ve tutku ile dolu “yeniden başlama” hikayesini ele alıyor.
Lovers of the Arctic Circle
1998 yapımı Lovers of the Artic Circle, çocukluk arkadaşı olan Otto ve Anna’ya odaklanıyor. Modern bir masal olarak adlandırılan film, yıllar boyunca iki karakterin de birbirleri hakkındaki duygu ve düşüncelerinin nasıl evrildiğini dramatik bir anlatımla gözler önüne seriyor. Filizlenen bir aşk, tesadüfler ve ayrılık ile güçlü bir tempoya sahip olan film, genç aşıkların tutku ile dolu birlikteliklerini ve onların aileleriyle olan ilişkileri ekrana getiriyor.