YAZAN: BURCU ERBAŞ
FOTOĞRAF: ELENA KRUKONYTE

Psikiyatrik hastaların erken ölüm riski zihinsel sağlık problemlerinden ötürü değil, kardiyovasküler hastalıklara yakalanma risklerinin çok daha yüksek olmasına bağlı yaşanıyor. Nedeni ise zihinsel hastalıkların metabolik rahatsızlıklar ile el ele gitmesinde gizleniyor. Birbirlerine, iki yönlü şekilde, davetiye çıkarabilen bu iki hassas sistem aslında yaşamda çok yanlış bir alışkanlığın da süregeldiğine işaret edebiliyor: Beslenme. Bedendeki en kompleks zincirleme reaksiyonları yürütmekten sorumlu olan metabolizma; sindirimi, hormon salgısını, kiloyu, enerjiyi, cinsel isteği ve uykuyu yönetiyor. Zihinsel sağlık da tüm bu bileşenlerden direkt olarak etkileniyor. Tam tersine bir zihinsel hastalık ortaya çıktığında tam da bu bileşenler en büyük hasarı alıyor. Peki metabolizma, zihinsel sağlık ve beslenme, neden ve nasıl aynı paydaya oturduklarında bedensel, zihinsel ve ruhsal iyi olma hali yükseltilebiliyor? Stanford Üniversitesinde çok yakın zamanda kurulmuş olan metabolik psikiyatri disiplini bu soruya en iyi cevabı veriyor!


Metabolik psikiyatri nedir?

Metabolik psikiyatri, Stanford Üniversitesinde kurulmuş aynı isimli dünyadaki ilk akademik uzmanlık kliniğinin uzmanlık alanıdır. Amacı; hem metabolizma problemleri yaşayan hem de psikiyatrik hastalıklara sahip kişilerin tedavi planına ilk olarak metabolik problemi koyarak sonucunda zihinsel hastalığın seyrinin iyileşmesini de sağlamak hatta tedavi etmektir. Dr. Shabi Sethi tarafından kurulmuş olan bu disiplinde günümüzde zihinsel sağlık ile metabolizma sağlığının arasındaki yakın ilişkiyi ortaya koymayı hedefleyen bir dizi araştırma yürütülüyor.

Metabolizma sorunları ve psikolojik problemlerin ne gibi bir ilişkisi var?

Dr. Sethi’nin yürüttüğü araştırmalara göre bir dizi zihinsel hastalık; depresyon, bipolar, psikoz bedendeki yüksek enflamasyon, oksidatif stres ve insülin direnci ile ilişkilendiriliyor. Bedendeki enflamasyon yüksekliği kendini aynı zamanda metabolik problemlerle de gösteriyor. Bu problemler; insülin direnci, erken diyabet, fazla kilo, obezite olarak örneklendirilebiliyor. Metabolik hastalıklar toplumun büyük bir çoğunluğunda zihinsel sıkıntılara oranla daha yaygın şekilde görülse de neredeyse her zihinsel hastalık tanısı almış kişide aynı zamanda bir metabolik hastalık da tespit ediliyor. Özellikle depresyon, bipolar, şizofreni, yeme bozuklukları tanısı almış kişilerde, psikotropik ilaç tedavisi alınmışsa bir yan etkisi olarak da, metabolizmanın işlevinde bozukluklar görülüyor. Klinikte yürütülen bir araştırmaya göre duygudurum bozukluğu yaşayan kişilerin yüzde 40’ı aynı zamanda insülin direncine de sahip. Bu sonuç tersinden düşünüldüğünde insülin direncine sahip kişilerin sağlıklı kişilere oranla duygudurum bozukluğu yaşama riskinin 2 katına çıktığını gösteriyor.

Metabolik sendrom nedir?

Metabolik sendrom kardiyovasküler hastalıklar; kalp krizi, yetersizliği, aritmi, felç ve diyabet riskini arttıran faktörlerin bir arada görüldüğü sağlık tablosuna denir. Bu faktörlerden 3 tanesinin bir arada görülmesi metabolik sendrom tanısının konması için yeterlidir. Bu faktörler aşağıdaki gibidir:

  • Artmış bel çevresi: Erkeklerde 102 cm, kadınlarda ise 88 cm’den daha geniş bir bel çevresi iç organ yağlanmasının da bir işareti olarak kardiyovasküler hastalıkların riskini arttırır.
  • Yüksek trigliserid: Kan değerlerinde bir tür yağ olan trigliserid değerinin normal aralıktan yüksek olması kalp hastalığı riskini de yükseltir. Aynı zamanda Tip 2 diyabete de zemin hazırlar.
  • Düşük HDL: İyi kolesterol olarak bilinen HDL’nin normal değerlerin altında olması arzulanan bir durum değildir. HDL’nin iyi olarak bilinmesinin nedeni damar sertleşmesini önlemesidir. Kronik olarak düşük olması durumunda dolaşım sağlığı da riske girebilir.
  • Yüksek tansiyon: Tansiyonun 135/90 mmHg’den daha yüksek ölçülmesi kalp damar hastalıklarının görülme ihtimalini doğurur.
  • Bozuk açlık kan şekeri: Açlık kan şekerinin diyabet tanısı alma sınırı olan 126 mg/dl’ye çok yakın seyretmesi; 100-125 arasında olması şeker metabolizmasının bozulduğunun bir işaretçisidir.

Aile geçmişinde yüksek tansiyon ve şeker hastalığı bulunan, sağlıksız beslenen, hareketsiz bir yaşam süren ve fazla kilo problemi yaşayan kişiler metabolik sendrom yaşamaya daha yatkındır. Ülkemizde de metabolik sendrom erkek popülasyonunun yüzde 32’sinde, kadınlarınsa yüzde 43’ünde görülmektedir. Metabolik sendromu iyileştirmenin en etkili yolu risk faktörlerini azaltan bir yaşam stili sürmek, sağlıklı ve gerçek besinlerden oluşan bir diyet izlemek, kilo kontrolü yapmaktır.

Metabolik psikiyatri kliniğinde tedavi gören kondisyonlar aşağıda gibi sıralanıyor:

  • Yeme bozuklukları; anoreksi, tıkanırcasına yeme, duygusal yeme.
  • Kontrolsüz kilo alımı.
  • Yetersiz beslenme.
  • Kolesterol.
  • Obezite.
  • Depresyon.
  • Post-partum.
  • Obsesif kompulsif bozukluk.
  • Bipolar bozukluk.
  • Şizofreni.
  • Anksiyete.
  • Polikistik Over Sendromu.
  • Erken diyabet.
  • İnsülin direnci.
  • Karaciğer yağlanması.

Metabolik psikiyatrinin tedavi yaklaşımı nasıl oluyor?

Metabolik psikiyatrinin tedavi yaklaşımı ilk olarak metabolik bozukluğu düzeltmekten geçiyor. İyileşmenin bir sonucu olarak da zihinsel problemlerin hafifletilmesi hatta tedavisi amaçlanıyor. Metabolik işlevi düzeltmek için de ilk adım bedendeki enflamasyonu azaltmak ve kan dengesini sağlayarak insülin direncini kırmak oluyor. Bunun için de yardıma doğanın ilacı gıdalar koşuyor.

Beslenmenin zihin sağlığı üzerindeki pozitif etkilerine yoğunlaşan ve negatif etkilerini; şeker, işlenmiş gıdalar, rafine karbonhidratları sıfırlayan metabolik psikiyatri sadece metabolik işlevsizlikleri değil, kronik hastalıkları da iyileştirmek için kullanılabiliyor. Eksik ve yanlış beslenmeye bağlı ortaya çıkan hastalıklar, besin değeri açısından yüksek, işlenmemiş, taze, gerçek gıdaların olduğu bir beslenme ile dengelenmeye çalışılıyor. Medikal tedavinin yanı sıra kişiye özel hazırlanan beslenme programı beyindeki nörotransmitter dengesini yeniden kurmaya odaklanıyor. Omega-3 gibi sağlıklı yağlara odaklanan diyet beyindeki iletişimden sorumlu elektrik hücrelerinin gelişim ve işlevine katkıda bulunuyor.

Beslenme ve medikal tedavinin yanı sıra tedavi sürecine psikoterapi, psikososyal tedaviler, sürdürülebilir yaşam tarzı değişiklikleri de dahil ediliyor.

Kendimize nasıl uyarlayabiliriz?

Henüz ülkemizde metabolik psikiyatri kliniği bulunmasa da yapılan araştırmalardan hepimizin pay çıkarabileceği çok önemli noktalar bulunuyor. Beslenmenin bedendeki oksidatif stresi, enflamasyon yükünü, kan dengesini direkt olarak etkilediğini, tüm bunların da metabolik problemler ve zihinsel hastalıkların zeminini oluşturduğunu göz önünde bulundurarak beslenmemizde şunlara dikkat edebiliriz:

  • Rafine şeker ve karbonhidratı minimize etmek.
  • İşlenmiş, paketli gıdalar yerine gerçek, işlenmemiş, taze gıdalar tüketmek.
  • Bitki bazlı beslenmeye ağırlık vermek.
  • Sağlıklı yağ (Omega-3, zeytinyağı, tohum, kuru yemiş, avokado) tüketimimizi arttırmak.


Burcu Erbaş

1997 yılında Antalya’da doğan Burcu, İstanbul Saint Joseph lisesinde eğitim gördü. 2020 yılında Galatasaray Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümünde lisans eğitimini tamamladı. Erasmus programı ile bir sene boyunca eğitim aldığı Sciences Po Paris’te çevre politikaları, sürdürülebilirlik ve ekoloji üzerine dersler aldı. Öğrendiklerinden çok etkilenen Burcu yaşam tarzını çevreye duyarlı olacak şekilde...



BLOOM SHOP