Tibetliler modern zamanların en büyük probleminin insanın mutluluk arayışında yanlış yönlere sapması olduğunu vurgular. Tibet Budizmi birçok alt öğretinin birleşimi ile “Kalıcı ve saf mutluluğu nasıl yaşarız?” sorusu üzerine yoğunlaşır ve bunun için 2500 yıllık bilgelik ve pratikleri kullanır.
1950’lere kadar dış dünya ile çok az bağlantısı bulunan, Çin işgali sonrası Asya’nın ortasındaki çorak topraklardan ayrılmak zorunda kalan bu halk, bize hayatlarının merkezine aldıkları Budist felsefesiyle mutlu olmaya dair neler öğretebilir? Siz de 70 yıla yaklaşan sürgün hayatında bile mutlu olmayı başaran bu insanların bunu nasıl yaptığını merak ediyorsunuzdur muhtemelen.
Tibetlilerin hayatlarının ortasına yerleşmiş “8 dünyevi kaygı” bizim gibi Himalayalar’da bir meditasyon mağarasına çekilme ihtimali düşük olan modern zaman insanları için kulak kabartılmak istenecek cinsten.
“8 dünyevi kaygı” hayatta mutluluğumuzu etkileyen 8 durumu inceleyerek bu konulara daha doğru ve sağlıklı bakabilmemiz için bize yol gösterir. Bu konuyu açıklamadan önce Budizm’de mutsuzluğun kök nedenini açıklayan 3 zehri anlamak önemli. Tibetlilere göre mutsuzluğun ya da acının/çilenin nedeni hepimizin zihninde doğuştan bulunan 3 zehirden kaynaklanıyor.
Budizm’e göre mutsuzluğun, acının ve çilenin temeli olan 3 zehir
1. Bilmemezlik
Bunlardan ilki “Ignorance” yani “Bilmemezlik ” gerçeğin ya da varoluşun doğasını anlamama, her şeyin gözle görülmeyen karma yasasına göre işlediğinin farkında olmama, her şeyi fazla gerçek ve hep vardı ya da var olacak zannetme yanılgısından bahseder.
Bitki biliminde olduğu gibi bir ağacın var olması, bir tohum ve uygun şartların oluşması ile mümkünse insanların, maddi varlıkların da varoluşunun daha önce oluşan şartların birer sonucu olduğunu vurgular. Hiç bir şey kendiliğinden var olmaz, her aksiyon bir reaksiyona neden olur. Bu karma yasasıdır.
2. Arzu-İstek
İkinci ve üçüncü zehirler ise ilkinden doğar. Her şeyi fazla gerçek, hep vardı ve var olacak zanneden, her şeyin her an atomik düzeyde değiştiğinin farkında olmayan, aksiyon-reaksiyon ya da sonuç ilkesini bilmeyen zihinde ikinci zehir olan “Attachment” yani “Arzu-İstek” doğar.
Bilmemezliğin etkisi altındaki zihin kendisine kalıcı ve saf mutluluğu getireceği inancıyla insanları, maddi varlıkları, unvanları kendine çekmeye çalışır ve onlarla bağımlı bir ilişki kurmaya başlar. Bu yolda ilerlerken arzunun pençesine düşüp, hayatı ve olayları eğip bükmeye, çoğu zaman kendi çıkarları doğrultusunda sonuç elde etmek için onları manipüle etmeye başlar.
3. Öfke-İstememezlik
Üçüncü zehir olan “Anger” ya da “Aversion” yani “Öfke” ya da “İstememezlik” ise aynı zihnin bu kez kendisini mutsuz edeceğini, hayatında acıya neden olacağını düşündüğü şeylere karşı öfke duymasıdır. Bu motivasyonla kendisinde öfke uyandıran her şeyi itmeye çalışır. Çoğu zaman da arzuları tehdit eden kişilere ve durumlara öfke duyar. Olmasını istediği arzuladığı şeylerin olmaması, tehdit edilmesi, istediği gibi sonuçlanmaması öfkenin ana kaynağıdır.
Budizm’e göre bu 3 zehir yüzünden hayatı bir umut ve korku çemberinde yaşıyoruz: Arzulananları elde etme umudu ve öfke yaratanları yaşama korkusu. Bu umut ve korku arasında gidip gelmelerimiz ise saf ve kalıcı mutluluğa ulaşma yolundaki en büyük engelimiz.
Peki modern hayata baktığımızda arzulardan tamamen arınmak ve hiç öfke duymamak mümkün mü?
Kendini spiritüel bir yola adamamış, sadece kendi halinde mutlu olmaya çalışan biz insanlar için bu 3 zehirden tamamen arınmak biraz iddialı olacaktır tabii. Ancak bu 3 zehirden doğan dünyevi kaygıları anlamak onların yarattığı arzu ve öfke hallerini fark etmek, biraz rahatlamamıza ve bu dünyevi konularla daha sağlıklı ilişkiler kurmamıza yardımcı olabilir.
8 dünyevi kaygı ile tanışma zamanı!
Budist felsefeye göre bu 8 konu, 4’er çiftten oluşuyor.
- Kazanma beklentisi – Kaybetme korkusu (Gain – Loss)
- Zevk beklentisi – Acı korkusu (Pleasure – Pain)
- Övülme beklentisi – Suçlanma korkusu (Praise – Blaim)
- İyi itibar beklentisi – Kötü itibar korkusu (Good reputation – Bad reputation)
1. Kazanma beklentisi
Kazanma beklentisi hepimizde olan çoğu zaman maddi şeylere, para, ev, araba, elbiseler, takılar hatta bazen ilişkilerde insanlara olan arzudan doğan kazanma, sahip olma isteğimizi anlatır. Kazanmak ve sahip olmak istediğimiz şeyleri elde etme ve çoğaltma umudu içinde yaşamamıza neden olur. Bu beklenti ya da istek modern zamanların en çok bilinen ve hayatın içinde bazı insanların hayat amacı olarak algıladığı bir durum yaratır.
2. Kaybetme korkusu
Bu kaygı ise kazandıklarımızı ya da sahip olduklarımızı kaybetme korkusundan doğar. Sahip olduklarımıza zarar verilmesi, onların miktarının ya da kalitesinin azalması, onların varlığının tehdit edilmesi ihtimali bizde korku ve öfke yaratır. Kaybetme kaygısının yarattığı korku ile maddi şeyleri, olayları ve insanları yine istediğimiz sonucu almak için manipüle etmeye çalışırız. Kaybeden olmamayı fazla önemseriz.
3. Zevk beklentisi
Hepimizin çok iyi bildiği hem bedensel hem de çevresel konfor ve onunla gelen keyif alma isteğimizin karşılığıdır. Gün içinde fark etmeden onlarca kez yaşarız bunu. Yediğimiz yemekten, dinlediğimiz müzikten, satın aldığımız yeni elbiseyi giymekten, yaşadığımız cinsel deneyimden, kokladığımız çiçekten, çıktığımız tatilden yaptığımız hemen hemen çoğu şeyden yüksek oranda keyif alma umudumuz vardır.
5 duyumuzla hep zevkli deneyimler yaşamak isteriz. Bu; bizi her şey, her deneyim zevkli olmalı ve bu zevk hep büyük oranda yaşanmalı umuduna hapseden bir durumdur ve Budist felsefeye göre üç zehirden ikincisi olan arzudan doğar.
4. Acı korkusu
Bu kaygı yine konforla ilişkilidir. Bedensel ve çevresel deneyimlerde fiziksel ya da zihinsel olarak acı çekme, mutsuz olma kaygısı olarak açıklanabilir. Bunu da gün içinde fazlaca deneyimleriz. Burnumuza kötü bir koku geldiğinde, oturduğunuz koltuk biraz sert olduğunda, yemeğimiz tatsızsa, kulağımıza bizi rahatsız eden bir ses geldiğinde, bu kaygı nedeniyle içimizde istememe ya da küçük oranda öfke durumu uyanmaya başlar.
Daha küçük deneyimlerde irite olma, moral bozukluğu olarak da kendini gösterebilir. Bu kategoriye bedensel acı çekme korkusu da girer. Hasta olmak, yaralanmak, kaza geçirmek gibi ihtimaller bizde henüz gerçekleşmeden bile korku yaratabilir.
5. Övülme beklentisi
Övülme beklentisi güzel sözler duyma arzumuzdan gelir. Diğer insanların bizimle ilgili güzel sözcükler sarf etmesi, övgü almak ve bu durumun devam edip çoğalmasını arzularız. Diğerlerinin bizimle ilgili söyleyeceklerini fazla önemsemeyi arzu etmemizden kaynaklanır.
6. Suçlanma korkusu
Bu kaygı ise diğer insanların bizim hakkımızda kötü konuşması korkusunun bir sonucudur. Yaptıklarımız, kararlarımız, yaşam biçimimiz, karakterimizin diğer insanlarda istememe, dışlama ve yanlış yaptığımıza dair suçlama şeklinde sonuçlanmasından korkmayı anlatır. Bu korku yüzünden bazen yalan bile söyleriz. Suçlanma ihtimalini ortadan kaldırmaya çalışırız. Hata yapmaktan ve diğer insanların buna vereceği tepkilerden çekiniriz.
7. İyi itibar beklentisi
Bu kaygı modern hayatta en çok deneyimlediğimiz şeyler arasındadır. Başkalarının bizimle ilgili düşüncelerinin iyi olmasına yönelik umudumuzu ve çabamızı temsil eder. İş yerindeki seviyemiz, adımızın önüne gelen eğitim ya da kariyerimizi gösteren unvanlar, ebeveyn isek iyi bir anne ya da baba olarak bilinmek istememiz hatta sosyal medya hesapları gibi çoğu alanda iyi bir izlenim bırakma kaygısını anlatır. Diğerlerinde iyi itibar oluşturma arzumuzun sonucudur. Diğerlerinin bizim akıllı, çalışkan, güzel/yakışıklı, bilgili gibi yücelten düşünceler taşıması için çaba gösteririz.
8. Kötü itibar korkusu
Kötü itibar kaygısı ise diğer insanların bizimle ilgili kötü düşünmesinden korkmaktan doğar. Davranışlarımızda, seçimlerimizde, iletişimimizde aşırı hassas davranıp diğer insanlarda kötü bir izlenim bırakmama konusunda fazla çaba göstermektir. Diğerleri kötü düşünmesin motivasyonunun bir sonucudur. Bazen kendi seçimlerimizden ödün vermek pahasına, biz öyle olmadığımızı içten içe bilsek de kötü çalışan, öğrenci, ebeveyn ya da evlat gibi görünmek istemeyiz.
Bu kaygıları okuduğunuzda bunlar hayatın içinde olan şeyler diyeceksiniz. Tabii kazanmak isteyeceğiz, kaybetmekten sakınacağız. Tabii ki keyif almak isteyeceğiz ve acı yaşama ihtimalinden uzak durmaya çalışacağız. Ancak bu 8 madde ile ilişkimiz dengesiz ve sağlıksız ise mutlu olma halimizin etkilendiğini ve öfke, endişe, stres gibi rahatsız eden duyguları daha yoğun yaşadığımızı muhtemelen siz de fark etmişsinizdir.
Bunlardan tamamen arınmak pek mümkün olmayabilir. Ancak bunları fark etmek, mutlu olma halini nasıl etkilediklerini bilmek ve bu durumlarla sağlıklı ilişkiler kurmak, dengeli yaklaşımlar geliştirmek için bize bir başlangıç noktası verebilir.
Tibetlilerin bu dünyevi kaygılar listesi, belki beklediğimiz kadar kazanamadığımızda da şükredebilmek, konforsuz durumlarda daha az rahatsız olmak, kaybettiğimizde daha çabuk toparlanıp önümüze bakabilmek için, özetle hayatta arzular ve öfkeleri dengeleyebilmek için bize yol gösterebilir.