YAZAN: EZGİ DEMİRCAN ÖZELÇAĞLAYAN

ABD Başkanı Joe Biden, geçtiğimiz hafta, petrol endüstrisine yönelik bir adım atarak Alaska’da yer alan Willow Projesi’nin onayını verdi. Bu proje, Alaska’nın North Slope bölgesinde, doğal gaz ve petrol aramak için 100.000 dönümlük bir alanı kapsıyor. Peki, Biden’ın Willow Projesi kararı, iklim değişikliğiyle mücadele konusundaki hedefleriyle ne kadar uyumlu?


Willow Projesi nedir?

Söğüt Projesi olarak bilinen Willow Projesi, Alaska’da sondaj yapmak için hazırlanmış 30 yıllık bir plandır. Bu proje Donald Trump yönetiminde öne sürülmüş fakat iklimi etkileyeceği için mahkemeler tarafından reddedilmişti. Şimdi proje Biden’ın onayıyla yeniden yürürlüğe girmiş durumda. Projeyi destekleyenler kadar karşı çıkanlar da var.

Willow Projesi hakkında neler düşünülüyor?

Projenin savunucuları, ABD’nin enerji bağımsızlığına katkıda bulunacağı, yerel ekonomiye destek sağlayacağı ve binlerce istihdam yaratacağı konusunda ısrar ediyor. Ancak, bu projenin aynı zamanda Alaska’nın hassas ekosistemlerine zarar vereceği ve bölgedeki yerli halkların geleneksel yaşam tarzlarını etkileyeceği düşünülüyor.

Alaska, biyolojik çeşitlilik ve yerli halklar için önemli bir bölge olarak kabul ediliyor. Bu tür büyük ölçekli projelerin, bu hassas ekosistemler ve kültürel miras üzerinde ciddi etkileri olabilir. Ayrıca, bu tür projelerin, iklim değişikliğiyle mücadele için uzun vadeli çözümler sunmak yerine, sadece geçici çözümler sağladığı düşünülüyor. Üstüne üstlük buradan çıkarılacak petrolün yaklaşık olarak ancak 6 yıl sonra kullanılabilir hale geleceği söyleniyor. Bu esnada yaşanılabilecek olası çevre kazaları da projeye karşı çıkanları tedirgin ediyor.

Bu projenin onayıyla beraber yeniden ön plana çıkan bir tartışma konusu da petrol kaynaklarına olan ihtiyacın, arz mı yoksa talep mi düşerse azalacağı oldu. Bazıları, petrol endüstrisine olan talebin yeni enerji kaynakları ve bu konuda artan bilinç ile giderek azalacağına inanıyor. Örneğin, elektrikli araçlar giderek daha popüler hale geliyor ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yapılan yatırımlar artıyor. Ancak, petrolün gelecekte de hala ana enerji kaynağı olarak kalacağını savunanların sayısı da oldukça fazla. Bu görüşe göre, artan dünya nüfusu ve gelişen ekonomilerin enerji ihtiyacının sürdürülebilir enerji kaynakları ile karşılanamayacağı yönünde.

Biden yönetimine karşı nasıl bir tutum var?

Başkanın ilk yönetime geldiğinde imzaladığı Inflation Reduction Act (Enflasyon Azaltma Kanunu), iklim değişikliğiyle mücadele konusundaki en kapsamlı planlardan biriydi. Biden yönetiminin iklim değişikliğiyle mücadele konusunda daha sıkı tedbirler almaya çalışırken, şimdi petrol arama ve çıkarma projelerine onay veriyor olması oldukça çelişkili bir durum. Anlaşılan o ki günümüzde enerji ihtiyacının karşılanması için petrol ve gaz endüstrisi hala önemli bir rol oynarken, yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş yapmak da ekonomik ve politik zorluklarla karşı karşıya kalıyor. Bu da hükümetlerin iklim krizi aksiyonlarını neredeyse bir tür oy toplama metoduna çevirerek yeşil yıkama (greenwashing) yapma eğiliminde olabileceği tartışmasını alevlendiriyor. Bu konuda gün geçtikçe bilinçlenen insanlar alternatif yollarla fosil yakıt projelerinin desteklenmesine karşı çıkabiliyor. Örneğin, projelerin desteklenmesinde rol alan bankalarla çalışmayı bırakıyorlar.

Peki ülkelerin iklim mücadelesi neden sekteye uğruyor?

Her ne kadar ülkeler ve yönetimler tarafından net sıfır için 2050 yılı hedef olarak belirlenmiş olsa da fosil yakıtların kullanılmaya devam edilmesi ve çeşitli yollarla desteklenmesi bu hedefi tutturmanın çok gerçekçi olmadığını gösteriyor. Görünüşte teknolojik gelişmelerle bu hedefe emin adımlarla ilerlediğimiz düşünülebilir. Örneğin, elektrikli araçlar fosil yakıt tüketimini büyük oranda azaltabilir, ancak elektriğin fosil yakıtlarla (örnek: kömür) üretildiği ülkelerde bunun çözüme ne kadar katkı sağlayacağı tartışılır. Bu durumda öncelikle sürdürülebilir enerji kaynakları desteklenmeli ancak bunun için o ülkede doğal kaynakların var olması (güneş enerjisi, dalga enerjisi, rüzgâr enerjisi) ve altyapının oluşturulması gerekiyor. Bunun yanı sıra henüz bilmediğimiz sera gazı kaynaklarının net sıfır hedeflerine etraflıca dahil edilmemiş olması da sorunun bir başka yönü.

Yeni yapılan araştırmalarda atık suyu arıtma tesisine su taşıyan lağım sistemlerinde, totale oranla etkisi yadsınamaz boyutta, metan gazı açığa çıktığı ortaya konuldu. Bu da gösteriyor ki bütünün tüm parçalarını kapsayacak şekilde önlemler alınmadığı sürece, büyük rakamlarla verilen hedefler ancak propaganda olarak kalacak.

Willow Projesi ile yönetimlerin iklim değişikliğiyle mücadele konusunda atacakları adımların ve bu adımların gerçekleştirilmesi için gerekli politikaların dikkatli bir şekilde değerlendirilmesi gerektiği bir kez daha gözler önüne serilmiş oldu. Sonuç olarak bu projenin onayı, Biden yönetiminin iklim kriziyle mücadelesindeki inandırıcılığını da zayıflatmış görünüyor.




Ezgi Demircan Özelçağlayan

ODTÜ Kimya bölümünden 2011 yılında mezun oldu. Organik Kimya dalında yüksek lisans ve bu süre zarfında araştırma görevliliği yaptı. 2018 yılında Kanada’da University of Waterloo, Çevre Mühendisliği bölümünde doktoraya başladı. Aynı zamanda University of Waterloo, Water Institue, Collabrative Water Programı’nı tamamladı. Disiplinlerarası olan bu programda suyun ekonomiden psikolojiye, toplum sağlığından...



BLOOM SHOP