YAZAN: BURCU ERBAŞ

Tüm kariyerlerini beslenmenin zihinsel sağlığın üzerindeki etkilerini araştırmaya adamış dünyaca ünlü klinik psikologlar; Bonnie J. Kaplan ve Julia J. Rucklidge yazdıkları The Better Brain adlı kitaplarında gıda ve beyin arasındaki ilişkinin önemini yeniden gündeme getiriyorlar. Yaptıkları birçok klinik ve saha araştırması, dünyanın neresinde olursa olsun, aynı sonucu veriyor: Beslenme zihinsel dayanıklılığın temelini oluşturuyor. Atalarımızın sadece doğru besinleri tüketerek çok daha az zihinsel sağlık problemi yaşadıklarına dikkat çeken Kaplan ve Rucklidge, zihinsel sağlığı desteklemek için nasıl beslenmemiz gerektiğini katıldıkları The mindbodygreen Podcast‘inde paylaşıyor. Zihinsel dayanıklılık ve beslenme birbirlerine bu derece bağlıyken neden zihinsel problemlerin tedavi süreçlerine dahil edilmiyorlar?


Besin değerleri ve zihinsel sağlık arasındaki ilişki

Kaplan ve Rucklidge’in zihinsel sağlık ve beslenme arasındaki ilişkiye odaklanmaları bir danışanlarının hikayesi ile başlıyor. Post-partum psikoz nöbet yaşayan, bebeği ile aynı odada dahil bulunamayan ve aynı anda 5 farklı ilaç kullanan yeni anne danışanları, doğaya yakın olabileceği bir çiftlik evine taşınıyor. Taze, gerçek besinin bolca bulunduğu bu doğal ortamda beslenmesi ciddi ölçüde değişen danışanlarının zihinsel sağlığı da giderek iyiye gidiyor. Bunu fark eden uzmanlar da ilaçlarını kontrol altında kesiyor ve yerini birçok besin takviyesi ile dolduruyor. Sonucunda da danışanları psikozundan iyileşiyor.

Dev ilaç sektörü karşısında sadece bedenini iyi beslenmenin gösterdiği bu başarı uzmanları atalarımızın beslenme stiline ve günümüze oranla çok daha az zihinsel sağlık problemi yaşamalarına götürüyor. Geçmiş beslenme stili ile günümüzü zihinsel sağlık verileri ışığında karşılaştırınca da acı gerçeği fark ediyorlar. Beyin ve ruh sağlığımızı korumak için yeterince iyi beslenmiyor, gerekli olan besin değerlerini almıyoruz!

Beslenme ve strese karşı dayanıklılık geçmişten günümüze nasıl değişti?

Atalarımızla bizleri kıyaslayınca aşağıdaki ana faktörler öne çıkıyor:

  • Günlük yaşamda hissedilen stresin türü değişmiş olsa da büyüklüğü neredeyse aynı seviyelerde seyrediyor.
  • Neredeyse aynı günlük kalori alımı gerçekleştirsek de atalarımızın aldıkları kalorilerin büyük bir kısmı mikronutrientlar; yağ asitleri, vitamin, mineral içerirken bizim kalorilerimiz neredeyse sadece yağ ve karbonhidrattan geliyor.
  • Günümüzde zihinsel sağlık problemleri geçmişe oranla çok daha fazla görülüyor.
  • Atalarımız besin değeri yüksek, işlenmemiş gıdalar tüketirken bizler besin değerli giderek azalan, ultra-işlenmiş gıdalar tüketiyoruz.

Bu sonuçlara zihinsel sağlık verilerinin ışığında bakıldığında da günümüzde neredeyse bir pandemi haline gelmiş zihinsel sağlık problemleri kendi kendini açıklar hale geliyor. Çevresel etmenler; stres faktörleri aynı seyrederken, bizlerin her geçen gün stresle başa çıkma mekanizmaları zayıflıyor.

Kan değerlerinin optimal seviyelerde çıkması zihinsel sağlık için yeterli değil mi?

Sağlıklı bir beyinde 30 makronutrient; yağ, protein, karbonhidrat, 15 mineral ve 15 vitamin bulunuyor. Bu aslında beynin makro ile aynı sayıda mikronutrienta ihtiyaç duyduğu anlamına geliyor. Şu anki beslenmemiz de de bolca makronutrient varken neredeyse hiç mikronutrient bulunmuyor.

Bu durum kendini en yaygın olarak kan testlerinde gösteriyor. Kan testlerinde karşılaştırma değerinin altında çıkan her kalem doktor gözetiminde verilen takviyelerle optimal haline getiriliyor. Optimal olanlara ise dokunulmuyor. Peki bu seviyeler beyin sağlığı için yeterli oluyor mu? Kaplan ve Rucklidge’e göre hayır. Optimal seviyelerin toplumun ortalamasına göre alındığını fakat herkesin vücudunun bambaşka ihtiyaçlara, ideal değerlere sahip olabileceğini belirtiyorlar. Bununla beraber vücudun tüm sistemlerinin de kan değerlerini optimal seviyelerde tutabilmek için fedakarlıklar yaptığını, buna beynin de dahil olduğunun altını çiziyorlar.

Peki çözüm olarak ne öneriyorlar? Takviyeler! Sadece kan değerleri düşük kişilerin değil, herkesin multi-takviye kullanmaktan büyük fayda göreceğini savunuyorlar. Tek bir takviyenin de yeterli olmadığı bu multi-takviye yaklaşımı ile kan değerlerinin yanı sıra zihinsel sağlığın desteklemesi ve var olan zihinsel problemlerin semptomlarını azaltılması da amaçlanıyor.

Hangi vitamin ve mineraller zihinsel dayanıklılık için öne çıkıyor?

Takviyelere başlamadan önce ise uzmanlar her birimizin ilk beslenmesini düzeltmesi gerektiğini söylüyor. Herkes;

  • Çoğunluğu bitkisel, hiç biri işlenmemiş, renkli ve çeşitli taze gıdalarla dolu, Akdeniz Diyeti’ne benzer bir beslenme stili edinmeli,
  • Süpermarketlerden alışveriş yapmayı yüzde 80 oranında azaltıp; organik ve onarıcı tarım ürünü gıdaları almalı,
  • Dışarıda değil, evde yemek yemeli ve kendi yemeğimizi kendimiz pişirmeli,
  • Beslenmemizin yukarıdaki kurallara yüzde 90 oranında uyduğundan emin olurken kendimize yüzde 10 oranında bir rahatlama payı bırakabiliriz.

Tüm bunlardan sonra ise takviyelerle sağlığımızı destekleyebiliriz. Uzmanlar ön plana çıkardığı iki takviye şu şekilde sıralıyor:


Direncin temeli beslenmedir! İnsanların zor zamanlarla, travmalarla, büyük streslerle başa çıkabilmeleri için ilk önce iyi beslenmiş olmaları gerekir.

Dr. Kaplan ve Dr. Rucklidge

B vitamini ve travma sonrası iyileşmedeki yeri

Kaplan ve Rucklidge, B vitaminin zihinsel sağlıkla olan ilişkisini çeşitli ülkelerde, farklı travmatik olayların; deprem, toplu silahlı saldırılar, tsunaminin ardından yürüttükleri çalışmalarla anlatıyor. Yoğun stresin hüküm sürdüğü bu zamanlarda kontrollü bir grup üzerinde yürüttükleri çalışmada, B vitamini kompleksi başta olmak üzere diğer vitamin ve minerallerle beraber verilen bir multi-takviyenin insanların travmaları daha kolay atlatmalarına yardımcı olduğunu ölçüyorlar. Takviyeyi alan bireylerde çok daha az zihinsel sağlık problemi; anksiyete, PTST görülüyor. Aynı formülü başka ülkelerde, başka travmatik olaylardan sonra uyguladıklarında da neredeyse aynı başarılı sonuçları elde ediyorlar.

Vejeteryan ve vegan olmak zihinsel sağlığı nasıl etkiliyor?

DHA, EPA yapısal bileşenli Omega-3’ün önemi de bunu neredeyse hiç almayan vejeteryan ve vegan beslenen bireylerde ortaya çıkıyor. Diğer yapı taşları bitkisel bazlı alternatiflerinde de rahatlıkla bulunabilen Omega-3’ün zihin sağlığı için en faydalı olan DHA, EPA bileşenleri, sadece deniz ürünlerinde bulunuyor. Takviyelerde de çoğu zaman dikkat edilmeyen bu bileşen türleri vejeteryan ve vegan kişilerde besin değeri eksikliğine yol açıyor. Eğer kişide zihinsel sağlık problemine yatkınlık varsa ileri vadede bu durum kendini daha açık bir şekilde gösterebiliyor.

Aynı durum hayvansal gıdalarda çok daha bio-uygun; beden tarafından daha rahat kullanılabilir halde bulunan çinko, demir için de geçerli oluyor.

Gıdalardaki besin değeri neden yeterli gelmiyor?

Atalarımızla aynı tükettiğimiz birçok meyve, sebze, tahıl ve etin içindeki mikro ve makronutrientların bize yetmiyor olmasının en büyük nedeni toprak mikrobiyotasının bozulmasında yatıyor. Konvansiyonel tarım öncesi, doğanın kendi düzeni içerisinde bolca vitamin, mineral, bakteri içeren dengeli toprak kendi gibi besin değeri yüksek gıdalar üretiyordu. Günümüzde pestisitler, yanlış tarım politikaları, işlemler, GDO’lu tohumlar ve nicesi yüzünden toprakta bulunan mineral ve vitaminler giderek azalıyor, bakteriler yok oluyor. Kısaca topraklar ölüyor. Ölmekte olan toprağın ürettiği tüm ürünler, hayvansal gıdalar da dahil olmak üzere, haliyle yeterince besin değeri içeremiyor.

Uzmanlara göre zihinsel sağlık pandemisinin tek çözümü doğru beslenmeden onun çözümü de toprak mikrobiyotasını onarmaktan geçiyor. Bir başka deyişle organik, onarıcı tarımı tek çare olarak gösteriyorlar.



Burcu Erbaş

Burcu Erbaş, 2024 yılında Domus Academy Milano'da Visual Brand Design alanında yüksek lisansını, 2020 yılında ise Galatasaray Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi lisansını tamamladı. Live to Bloom'da dört yıldır içerik ve proje yöneticisi olarak görev yapan Burcu platformun görsel iletişiminde de aktif olarak rol alıyor. İyi yaşam alanında yazdığı içeriklerinde özellikle bütünsel...



BLOOM SHOP