Hayat bazen günler, aylar hatta yıllar boyu bizi çok zorlayabiliyor. İnsan olmanın ayrılamaz bir parçası olan bu karanlık süreçler aslında kişisel gelişimimizin bir parçası, aydınlık günlerinse tüm güzellikleri ile var olabilmesi için yaşanıyor. Bununla beraber, fırtınanın ortasındayken böyle pozitif bir tutum sergilemek hiç kolay olmuyor. Hayal kırıklığı, üzüntü, endişe ve korkunun dümeni ele geçirdiği zor zamanlarda ihtiyacımız olan gücü nereden bulabileceğimizi sizin için araştırdık!
Zor zamanlar ne anlama gelir?
Hepimiz bir problemin üzerine sanki diğeri ekleniyor, hayat tepetaklak aşağıya gidiyor, hiç bir efor karşılığını bulmuyor hislerine kapıldığımız karanlık dönemler yaşıyoruz. Neyi “zor zaman” olarak gördüğümüz ise kendi öz limitlerimiz, zihinsel ve ruhsal dayanıklılığımıza göre çok farklılaşabiliyor. Buna rağmen hislerimiz ve düşüncelerimiz genellikle ortak şekilde; insan olma deneyimi ile ele ele gidiyor. Çaresizlik, üzüntü, hayal kırıklığı, öfke, endişe, fazla düşünme, motivasyon ve konsantrasyon kaybı, umutsuzluk ve nicesi, herkesin kendi zor zamanını tanımlıyor.
Zor zamanlarda aklımızdan neleri çıkarmamız gerekiyor?
Hayattaki her şey gibi zor zamanlar da geçiyor. Hiç bir his, düşünce, olay ilk günkü yoğunluğu ile kalmıyor. İnsan zihni karşılaştığı her tür engel karşısında müthiş bir dayanıklılık gösterme kapasitesine sahip. Bu yeteneğimiz kendini; daha önceden aştığımız tüm zorluklar, adapte olduğumuz ani, sancılı değişimler, birlikte yaşamayı öğrendiğimiz bütün maddi, manevi kayıplarda gösteriyor. Bu nedenle zor zamanlarda;
- Tüm yaşadıklarımızın bir gün geçeceğini,
- Hiç bir hissin kalıcı olmadığını,
- Problemlerimizin bizi tanımlamadığını,
- Çevremizde bize değer veren ve seven insanlar olduğunu
- Daha önceden de zorlu dönemeçlerden geçip düzlüğe erişebildiğimizi
her daim aklımızda tutmamız gerekiyor.
Zor zamanlarda nasıl bir tutum izlemeliyiz?
Zor zamanları “aşılması” gereken engeller olarak düşünmek, zihni andan kopararak iyileşmenin tamamlanmış olduğu farazi bir geleceğe saptıyor. İyi hissettirmeyen her gün beraberinde “Neden hala geçmedi?” aciliyetini, endişesini, korkusunu getiriyor. Bu hisler, gerçekten yaşananlara karşı bir kopukluk ve iç direnç yaratıyor. Savunmaya geçen zihin ya sürekli hayattan kaçmaya ya da reddetmeye başlıyor.
Gerçekleri olduğu gibi görememek, duyguları geldikleri gibi hissedememek zorlu dönemlerin daha sancılı, uzun ve yaralayıcı olmasına neden oluyor.
Gözlemle, hisset, büyü
Hayatı, ne kadar acı verici olsa da, olduğu gibi kabul etmek gerekiyor. Bir an evvel aşmaya, çözmeye veya kaçmaya çalışmak yerine zorlukları gözlemlemek, duyguların gerçek anlamda hissedilebilmesine alan tanıyor. Negatif olarak tanımlanan duygular bastırılmıyor, hislerin zihin üzerindeki kontrolü hafifliyor. Buradan da deneyimlenen tüm zorlukların kişisel gelişime hizmet edebilme şansı doğuyor.
Hayatı sadece gözlemlemek ise fazla düşünme eğilimini önlenmeye yardımcı oluyor. Gerçekleri o anda sahip olunan bilgiler ile kısıtlamak; zihnin felaket senaryoları yaratmasını, negatiflik yönlere ve kötü düşüncelere saplanmasını engelliyor.
Esnek ama dayanıklı bir zihin
Araştırmalara göre değişime direnç gösteren bir zihnin aksine hayatın iyi-kötü tüm getirdiklerine karşı açık ve esnek kalabilen bir zihin, ruhsal iyi olma halini yükseltebiliyor. Zorlayıcı durumların yaratabildiği tüm değişimleri direnç göstermeden karşılamaya ve oluşan bu “yeni” hayata adapte olmaya çalışmak, zihinsel ve ruhsal dayanıklılığı geliştiriyor. Stresle başa çıkma yetisinin güçlenmesi de duygu ve davranışları daha kolay regüle etmeyi sağlıyor.
Zor zamanları bir nebze kolaylaştıracak pratikler
Hayat ne kadar zorlayıcı, acı verici, belirsiz bir hale bürünse de yaşanılanların bize karşı değil, bizim için yaşandığını, hiç bir olayın, hissin, tepkinin bizi tanımlamadığını unutmamak gerekiyor. Kötü süreçlerden geçen herkes, kendini daha iyi hissetmeyi ve mutlu olmayı hak ediyor.
Hayat tepetaklak aşağıya gidiyor gibi hissettirdiğinde aşağıdaki pratikler bir nebze de olsa daha iyi hissetmeye yardımcı oluyor.
Sosyal bağları güçlendirmek
Araştırmalara göre sosyal ilişkiler yalnızlık hissini hafifletmesinin yanında hissedilen stresin şiddetini düşürebiliyor. İçimizdeki en temel motivasyonlardan olan bağlanma isteğini zor zamanlardan geçerken göz ardı etmek, zihne bir duygusal yük daha bindiriyor. Sosyal izolasyon, var olan ruhsal problemlerin daha şiddetli hissedilmesine yol açıyor. Tam da bu sebeple zorlayıcı dönemlerden geçerken var olan sosyal bağlara sarılmak; samimi ilişkileri kuvvetlendirmek, görüşme sıklığını arttırmak, farklı sosyal çevre ve destek gruplarına katılmak gerekiyor.
Gündelik rutinleri sürdürmek
Zorluklar karşısında gösterilecek hiç bir eforun olanları değiştiremeyeceğini düşünmek, doğru bile olsa, gündelik yaşama keskin bir darbe vuruyor. Tüm rutinler, kişisel pratikler bir kenara bırakılabiliyor. Normal şartlar altında kişiyi daha iyi hissettiren tüm pratiklerin kesilmesi, zorlayıcı dönemler ile başa çıkmayı imkansızlaştırıyor. Kendi kendine kalabilme, beden ile bağ kurabilme, dinlenebilme, eğlenebilme şansı, bırakılan tüm öz pratikler ile tek tek kayboluyor. Bu nedenle çok zor, imkansız, gereksiz gibi gelse de tüm fiziksel, zihinsel ve ruhsal; yoga, meditasyon, spor, kişisel bakım gibi pratiklere devam etmek gerekiyor.
Başkalarına yardım etmek
Araştırmalara göre kendini kısa sürede iyi hissetmenin en etkili yollarından birisi başkalarına yardım etmekten yani karşılık beklemeden yapılan iyiliklerden geçiyor.
Zorlanmak, acı çekmek, üzülmek anın sıcaklığında bizleri çok yalnız hissettirebiliyor. Problemlerimiz hiç çözülemeyecek kadar büyük, hislerimizse hiç geçmeyecek kadar yoğun gelebiliyor. Aslında tüm bu yaşadıklarımız, insan olmanın en doğal ve evrensel deneyimini oluşturuyor. Bu farkındalık kendini en iyi, desteğimize ihtiyaç duyan kişilerin yanında bulunduğumuzda gösteriyor.
Kendimiz zorlu süreçlerden geçerken başkalarına yardım edince, yaşamın o anda hissedilen ve düşünülen limitlerin çok ötesinde sürdüğünü daha net kavrayabiliyoruz. Kendi zorluklarımızdan edindiğimiz derslerinse, başkalarının iyileşme yolculuğuna katkıda bulanabileceğini görüyoruz. Hiç bir deneyimde gerçek anlamda yalnız olmadığımızı anlıyoruz. Desteği verenler ve alanlar hep beraber iyileşebiliyoruz.