YAZAN: ALEYNA TEPE İPER & BURCU ERBAŞ
GÖRSEL TASARIM: BURCU ERBAŞ

Global Wellness Institute‘ın öngörülerine göre küresel wellness endüstrisinin 2025 yılında 7,3 trilyon dolara ulaşması bekleniyor. 2020 senesinden beri düzenli olarak büyüyen wellness sektörü gittikçe daha çok bilinçlenen ve sağlığına yatırım yapmak isteyen bir tüketici pazarında karşılık buluyor. McKinsey’nin yürüttüğü araştırmada da iyi yaşam ve sağlık alanında en çok harcama yapan grubun Milennial ve Gen Z jenerasyonları olduğu görülüyor. Yeni gelen jenerasyonlar öncekilerine oranla sağlık, uyku, beslenme, mindfulness ve bakım alanlarında daha çok harcama yapıyor. Kişisel düzeyde de toplumun büyük bir kısmı sadece geçen seneye göre bile kendi iyi olma hallerini ve sağlıklarını daha çok önceliklendirdiklerini belirtiyor. Wellness alanındaki bu pozitif gelişmeler beraberinde daha çok yeniliği, teknolojiyi ve araştırmayı getiriyor. Peki gelecek senelerde iyi yaşam alanını hangi trendler şekillendirecek? İşte 2025 wellness trendleri!


Sağlık

Herkesin en büyük hayali: Uzun yaşamak.

Uzun ve sağlıklı bir hayat sürme arzusu, son zamanlarda sağlık ve iyi yaşam sektörünün her alanında kendini göstermeye başladı. Birçok kişi gelecekteki yaşamlarını iyileştirmek için bugünden önleyici tıp uygulamalarına başvuruyor, yaşam tarzlarını ve beslenme alışkanlıklarını uzun yaşam araştırmalarına göre şekillendiriyor. Bu kişisel sağlık devrimi, özellikle Gen Z ve Millennial kuşakları arasında akıllı giyilebilir cihaz alımı ile kendini gösteriyor. Buna paralel şekilde takviye sektörü her yıl daha da büyüyor. Dünya çapında vitamin ve mineral pazarının sadece bir yılda yüzde 10 oranında büyümesi ve 2025 yılı sonunda 140 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Bu büyüyen trendin yanında kadın sağlığı sektörü, menopoz, perimenopoz, doğum sonrası ve menstrüasyon destekleriyle giderek daha fazla önem kazanmaya devam ediyor.

Yapay zeka tıp çalışanlarının hayatını kolaylaştırıyor.

Yapay zekanın etkisi hayatın her alanında hissedilmeye başladı ve 2025’te de sağlık sektöründe dönüşüm yaratması bekleniyor. Yapay zekanın temel olarak üç alanda fayda sağlaması öngörülüyor: Tanıların doğruluğunu artırmak, idari iş yükünü azaltmak ve hasta deneyimini iyileştirmek. Şu anda, yapay zeka destekli görüntüleme sistemleri sayesinde mamografi ve elektrofizyolojik testler gibi medikal taramalar daha hızlı ve hatasız bir şekilde yapılabiliyor. Bu sayede de konulan tanıların doğruluğu arttırılabiliyor. Ayrıca, tıp çalışanlarının zamanını alarak zihinsel kapasitelerini yoran idari işler, yapay zeka sayesinde çok daha hızlı ve eksiksiz bir şekilde gerçekleştirilebiliyor. Bu gelişmeler, tıp çalışanlarının yoğun iş yükü altında daha az yorulmalarını sağlıyor ve tükenmişlik sendromunun azaltılmasına yardımcı oluyor. Son olarak yapay zeka, girilen hasta bilgilerinin kişiye özel tedavi planları oluşturmak için değerlendirilebilmesine de olanak tanıyor.

Kadın sağlığındaki doğum sonrası ve perimenopoz dönemi öncesi boşluk geleceğe yönelik hormon dengeleyici önlemler ile kapanıyor. 

30’lu ve 40’lı yaşlardaki kadınlar, genellikle kimsenin pek bahsetmediği ve sağlık dünyasının yeterince iyi cevap veremediği bir “geçiş dönemi” yaşıyorlar. Birçok kadın için doğumdan sonra başlayan ve 40’lı yaşlardaki perimenopoz dönemine kadar süren “ara” yıllar, aslında çok daha fazla hormonal değişim içeriyor. Bu dönemin ilk yarısında doğum sonrası hormonal değişimler belirginleşiyor, ikinci yarıda ise yorgunluk, ruh hali değişiklikleri, düzensiz regl döngüleri gibi perimenopozun ilk işaretleri olan semptomlar kendini gösteriyor. Sağlık alanında yeni yeni hak ettiği dikkati toplayan bu dönem neyse ki doğru yaşam tarzı ve beslenme değişiklikleriyle daha rahat geçirilebiliyor. Bu yaş aralığındaki kadınların uzun yıllar sağlıklı bir yaşam sürmeleri için adrenal sağlıklarına daha fazla önem vermeleri, protein, kolajen, kalsiyum, D vitamini alımlarını artırmaları ve kemik sağlıklarına özen göstermeleri bekleniyor.

Akıllı giyilebilir cihazlar metabolik sağlık ile zihinsel sağlık arasındaki yakın ilişkiyi gözler önüne seriyor. 

Akıllı giyilebilir cihazlar, son dönemde iyi yaşam alanında ön planda olsa da artık zihinsel sağlık değerlendirmelerinde de önemli bir rol oynuyor. İlk bakışta yalnızca kardiyovasküler sağlığın bir ölçütü olarak görülebilen HRV (kalp atış hızı değişkenliği), aslında bedenin stres faktörlerine karşı dayanıklılığını da ölçebiliyor. Akıllı cihazlar aracılığıyla takip edilebilen bu değerler, yüksek HRV seviyelerinin yüksek zihinsel ve duygusal dayanıklılığı gösterdiğini, düşük seviyelerin ise anksiyete bozukluğu ve kardiyovasküler sorunlarla ilişkilendirildiğini ortaya koyuyor. HRV dışında, bu akıllı cihazlar uyku süresi, egzersiz düzeyleri gibi fiziksel ve zihinsel sağlığı oluşturan unsurların iyileştirilmesinde de yardımcı oluyor. Aynı zamanda cihazlar, telefon uygulamaları aracılığıyla stresli anları tespit edip kişiye çeşitli başa çıkma yöntemleri sunarak bireysel farkındalık ve mindfulness pratiklerinin gelişmesine de katkı sağlıyor.

Beslenme

Yüksek protein içeren beslenme düzenleri yaygınlaşıyor. 

ABD’de yapılan bir araştırmaya göre yetişkinlerin yüzde 71’i günlük protein alımlarını artırmak istiyor. Nitekim birçok kişi önerilen günlük protein miktarı olan 100 gramın altında kalıyor. Uzun yaşam araştırmalarına göre ise sağlıklı protein alımı metabolizma ve kas sağlığı için büyük bir önem taşıyor. Longevity alanındaki uzmanlar, bitki bazlı bir diyet izlemenin ve bitkisel protein kaynaklarının ne denli faydalı olduğunu vurgulasa da günlük protein ihtiyaçlarını karşılamak için birçok kişi hayvansal protein tüketimini artırmayı tercih ediyor. Sürdürülebilir ve doğaya saygılı yöntemlerle üretilen hayvansal proteinler; yüksek protein, amino asit değerleri ve düşük kalorileri sayesinde 2025 yılında daha fazla ön plana çıkacak.

Elektrolitler atletizm dünyasından taşarak günlük bir wellness pratiğine dönüşüyor. 

Elektrolitler, genellikle profesyonel sporcular ve iyileşme süreçleriyle ilişkilendirilse de yavaş yavaş iyi yaşam alanına da girmeye başladı. Elektrolit içeren içecek pazarının 2025 yılında yüzde 20 büyümesi bekleniyor. Uzmanlar, bedenin sıvı dengesinin yalnızca su alımıyla değil, aynı zamanda elektrolit seviyeleriyle de düzenlendiğini belirtiyor. Günlük yaşamda bu dengenin sağlanmasının en kolay yolu, şeker içermeyen ve elektrolitlerle zenginleştirilmiş içecekler olarak karşımıza çıkıyor. Ayrıca elektrolitler stresle başa çıkmaya, beyin sisi ve baş ağrılarını hafifletmeye, şişkinliği azaltmaya da yardımcı olması ile popülerleşiyor.

Hareket

VO2 max seviyesinin önemi ideal antrenman rutinini şekillendiriyor.

VO2 max, yoğun egzersiz sırasında vücudun oksijen kullanma kapasitesini ölçen bir değer olarak, genel sağlık, uzun ömür ve atletik performans açısından büyük önem taşıyor. Spor dünyasında VO2 max seviyesinin önem kazanmasıyla antrenmanlar atletik performansın ötesine geçerek uzun yaşam, iyileştirilmiş vücut kompozisyonu, gelişmiş kardiyovasküler ve beyin sağlığı gibi konular etrafında şekilleniyor. Direnç ve kardiyo egzersizlerinin bir araya gelmesiyle oluşturulmuş, VO2 max odaklı bir antrenman rutini uzun vadede bütünsel sağlığı destekliyor. Örneğin HIIT, bisiklet, yüzme ve sprint gibi egzersizlerle maksimum kalp atış hızınızın yüzde 80-85’ine ulaştığınız kısa ama yoğun antrenmanları haftada bir kez bile yapmak, uzun vadede VO2 max seviyesini artırabiliyor. Daha yüksek vücut yağ oranları, daha düşük kan hacmi ve oksijen taşıma verimliliği gibi fizyolojik farklılıklar, kadınların VO2 max seviyelerini doğal olarak artırmalarını zorlaştırabiliyor. Uzmanlar, VO2 max odaklı antrenmanları regl döngüsüyle uyumlu şekilde planlayarak özellikle foliküler fazda VO2 max odaklı antrenmanlar yapılmasını öneriyor.

Kardiyo antrenmanları yüksek kalori yakımının ötesine geçerek yeniden tanımlanıyor.

1980’lerde fitness sektörünün ve kardiyo antrenmanlarının hızla popülerleşmesi hemen hemen herkesin “kalori yakımı” odaklı uzun ve yoğun antrenmanlara yönelmesine sebep olmuştu. O dönemlerde antrenman uzunluğu ile verimliliği ilişkilendirilirken, bugün hem kısıtlı zaman hem de artan beden farkındalığı kardiyo antrenmanlarının yeniden tanımlanmasına sebep oluyor. Günümüzde kardiyo antrenmanları, daha etkili ve pratik yaklaşımlarla ön plana çıkarak uzun ve yoğun antrenmanlar yerine, kısa süreli yüksek yoğunluklu egzersizlerden oluşuyor. Haftada bir ya da iki kez, kısa bir sprint, kürek çekme, rucking (ağırlıkla yürüme) antrenmanı ya da HIIT (yüksek yoğunluklu aralıklı antrenman) yapmak eklemlere zarar vermeden kardiyo egzersizlerinin faydalarından yararlanmayı sağlıyor. Kısa ama yoğun hareket ve toparlanma evrelerinin dönüşümlü olarak rol aldığı kardiyo egzersizleri hız, dayanıklılık ve kas performansını geliştirirken VO2 max seviyesini de artırıyor.

Bakım

Saç bakımında yapısal onarım ve sürdürülebilir çözümler giderek daha fazla önem kazanıyor.

Saç bakımı alanındaki yenilikler, geleneksel hasar gizleyen ürünlerden, saçın yapısal düzeyde onarılmasını ve yenilenmesini sağlayan çözümlere doğru evriliyor. Geçmişte, saç hasarını giderdiği iddia edilen ürünlere şüpheyle bakılıyordu çünkü bu tedaviler genellikle yalnızca saçın dış katmanını kaplayarak geçici kozmetik iyileştirmeler sağlıyordu. Ancak biyoteknolojinin ilerlemesi, saç kökü ve derisi de dahil olmak üzere temel yapıyı hedefleyen kalıcı faydalar sağlıyor. Saç bakım markaları, özellikle saçtaki doğal proteinleri taklit eden keratinle ilişkili peptitler kullanarak saç hasarını önlüyor. Öte yandan fermente edilmiş bitkisel bazlı içerikler de saç bakımında önem kazanmaya başlıyor. Bu bileşenler, laboratuvar ortamında daha küçük ve etkili parçalara ayrılarak daha verimli hale geliyor. Bu sayede daha fazla ve etkili içeriklerle çevre dostu bir üretim gerçekleşiyor. Bakım sektörünün bu yenilikçi dönüşüm hareketi, yalnızca saç sağlığını iyileştirmekle kalmıyor, aynı zamanda çevresel sorumluluğu ön planda tutarak sürdürülebilir çözümler sunmayı da hedefliyor.

Saç sağlığı ön plana çıkarak ısı ile saç şekillendirme yöntemlerini geride bırakıyor.

Isı ile saç şekillendirme uzun yıllardır popülerliğini koruyor ancak bu yöntemlerin sıklıkla saç hasarına yol açtığı biliniyor. Aşırı ısı kullanımı, kırık uçlar, kopmalar, yanmış ve kurumuş saç telleri gibi sorunlara neden olabiliyor. 2023 yılında yapılan bir anket, bireylerin yüzde 66,8’inin artık saçlarının görünümünden ziyade sağlığını ön planda tuttuğunu vurguluyor. Değişen öncelikler ve ihtiyaçlar, saç şekillendirme sektörünün değişimini de yönlendiriyor. Yenilikçi markalar, kızılötesi (infrared) teknolojisi gibi yüksek ısı kullanımını azaltan ve gelişmiş teknolojilerden faydalanan araçlar tasarlayarak saç hasarını en aza indiriyor. Infrared teknolojisi, ısıyı daha nazik ve eşit şekilde uygulayarak saç kütikülüne daha derin nüfuz ediyor. Böylece saçı şekillendirirken hasar riskini en aza indiriyor. Bu gibi teknolojik yenilikler, saç şekillendirme işlemleri sırasında saç sağlığından ödün vermeye gerek olmadığını vurguluyor.

Evde bakım yetersiz kalıyor, profesyonel saç bakım seansları ve tedavileri popülerleşiyor.

Saç ve saç derisi odaklı klinik tedaviler, bakım uygulamaları arasında giderek daha yaygın hale geliyor. Özellikle Platelet Rich Plasma (PRP) ve düşük seviyeli lazer terapisi (Low-Level Laser Therapy – LLLT) gibi teknolojiler, saç dökülmesi ve saç yenilenmesi için umut verici çözümler sunuyor. PRP tedavisinde, kişinin kendi kanından ayrıştırılan büyüme faktörleri ve proteinleri, saç derisine enjekte edilerek saç dökülmesini azaltıyor ve yoğunluğunu artırıyor. LLLT ise kırmızı ışık ile saç köklerini uyararak saç büyümesini teşvik ederken aynı zamanda kronik saç derisi sorunlarının yönetilmesine yardımcı oluyor. Son olarak, Kore güzellik trendlerinden ilham alan saç derisi bakımları, saç derisindeki ölü hücreleri, fazla yağı ve tıkanıklıklara neden olan kalıntıları temizlemek ve saçı beslemek için etkili yöntemlerden biri oluyor.

Güzellik sektöründe kişiselleştirilmiş ve kapsayıcı yaklaşımlar ön plana çıkıyor.

Güzellik sektörü, 2025 yılında kapsayıcılık, sağlık ve kişiselleştirilmiş çözümleri merkezine alarak önemli bir dönüşüm yaşıyor. Ergenlikten hamileliğe, doğum sonrası dönemden menopoza kadar gelişimin her evresinde farklılaşan ihtiyaçları karşılamayı hedefleyen bu yeni yaklaşım, sağlık ve bireyselliği ön planda tutan ürünlere odaklanıyor. Geleneksel tek tip çözümler yerine, artık hormonal değişimlerin getirdiği cilt ve saç problemlerine odaklanan, hedefe yönelik ürünler geliştiriliyor. Öte yandan, “yaşlanma” tanımı da bu dönüşümün bir parçası olarak yeniden şekilleniyor. Geleneksel yaşlanma genellikle kusurların gizlenmesi ya da yaşa bağlı değişimlerin düzeltilmesi gerektiğine dair bir algı ile sunuluyordu ancak Z jenerasyonunun değişen yaşlılık anlayışı ile artık bu algı geride kalıyor. Markalar artık, yaş alma deneyimini eğlenceli ve güçlendirici bir süreç olarak vurguluyor. Bu dönüşümler, güzellik sektörünün yalnızca estetik ihtiyaçlara cevap vermekten öteye geçerek doğal yaşam döngülerini kucaklayan ve kişisel ihtiyaçlara yanıt veren bir yapı haline geldiğini gösteriyor.

Yaşam

Z Kuşağı parayla ilişkiyi yeniden tanımlayarak finansal wellness uygulamalarına yöneliyor.

COVID-19 salgını ve beraberinde gelen izolasyon süreci özellikle Z Kuşağı’nın hayat görüşünü ve finansal alışkanlıklarını önemli ölçüde etkiledi. Hayatlarının şekillendiği dönemi çoğunlukla izole ve kaygılı geçiren bu jenerasyon, maddi eşyalar yerine deneyimlere öncelik verme ve aşırı çalışma kültürünü reddetme eğilimi gösteriyor fakat bu bakış açısı finansal kaygıları göz ardı etmeleri için yeterli olmuyor. Finansal anlamda yaşadıkları belirsizlik, mülk sahibi olma ya da emeklilik planlama gibi önemli konuları ertelemelerine neden olurken, pek çok kişi ailesinden finansal destekle geçiniyor. Yine de Z Kuşağı, finansal korkular içinde sıkışıp kalmayı bir çözüm olarak görmüyor. Finansal istikrarın mental ve fiziksel sağlıkla güçlü bir bağa sahip olduğunu bilerek, finansal refahlarını geliştirmek için yöntemler arıyorlar. Bu değişen bakış açısı, finansal refahı sağlamak için çeşitli bütçe planlama tekniklerinin doğmasına olanak tanıyor. Kısacası Z Kuşağı’nın denge ve bilinçli harcama temellerine dayanan proaktif yaklaşımı, finansal geleceklerini daha olumlu bir şekilde şekillendirme yolunda umut verici bir adım olarak öne çıkıyor.

Yüksek tempolu tatillerin yerini bütünsel iyi oluş halini destekleyen dingin seyahatler alıyor.

Tatil anlayışı, modern yaşamın yoğun temposuna bir cevap olarak yeniden şekilleniyor. Hızlı tempolu ve yorucu seyahat programlarından uzaklaşan bu yeni yaklaşım, gerçek dinlenme, onarım ve yenilenmeye odaklanıyor. Onarıcı ve dinlendirici (Restorative) tatil trendi, sakin sabahları, huzurlu ortamları ve bütünsel yenilenmeyi sağlayan wellness odaklı deneyimleri önceliklendiriyor. Geleneksel tatillerin aksine, bu anlayış, ziyaret edilen yerlerle ve kişinin kendisiyle kurduğu anlamlı bağları teşvik ediyor. Restorative tatil anlayışı, ses terapisi ve holistik uygulamalar sunan wellness tesislerinden, doğayla bağlantı kurmayı ve dijital dünyadan uzaklaşmayı sağlayan rustik deneyimlere kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor.

Zihinsel dinlenme ihtiyacının artması yalnız geçirilen zamanın önemini vurguluyor.

Yalnız zaman geçirmek bu sene güçlü bir öz bakım pratiği olarak öne çıkıyor. Yapılan anketler, bireylerin yüzde 52’sinin önümüzdeki dönemlerde yalnız yemek yemeyi ve %62’sinin ise en az iki yalnız seyahat yapmayı planladığını gösteriyor. Me-time ya da solo-time gibi yalnız zaman geçirmenin önemini vurgulayan bu trendler özellikle Z Kuşağı’nın “biz”den önce “ben”i önceliklendirdiğini gösteriyor. Günümüzün yoğun temposu, bitmek bilmeyen işler ve aşırı uyarılma, artan kişisel alan arayışını ve yalnız kalma ihtiyacını doğuruyor. Yalnız zaman geçirmek, özgür hissetme, zihinsel netlik kazanma ve öz bağlantı kurma fırsatı sunuyor. FOMO (bir şeyleri kaçırma korkusu) yerine JOMO (bir şeyleri kaçırmanın keyfi) anlayışındaki bu artış, yalnız geçirilen zamanı yenileyici ve güçlendirici bir uygulama olarak öne çıkarıyor.

Çevre

Modern zamanlarda bütünsel sağlığı korumanın yolu kirli havayı ve suyu filtrelemekten geçiyor. 

Sağlıklı ve uzun bir yaşam sürmenin bir parçası da gezegen sağlığına dayanıyor. Havanın ve suyun kirli olması, uzun ve sağlıklı bir ömür sürme hayalini zorlaştırıyor. Fosil yakıtlar, plastik atıklar ve çevresel toksinlerle kirlettiğimiz hava ve su kaynakları, bilişsel fonksiyon bozuklukları, kanser türleri, kronik yorgunluk, uyku sorunları, cilt problemleri ve birçok rahatsızlıkla ilişkilendiriliyor. Bu durumu engellemenin yolu, çevresel değişikliklerden, sıkılaştırılmış çevre politikalarından ve bireysel önlemlerden geçiyor. Yaşam alanlarında hava ve su filtrelerinin kullanılması, önümüzdeki yıllarda en çok konuşulacak konulardan biri olacak.

Yapay zeka gezegene faydadan çok zarar mı veriyor? 

Yapay zekanın birçok sektör tarafından hızla benimsenmesi, beraberinde ciddi çevresel sonuçlar da doğuruyor. Özellikle büyük ölçekli yapay zeka modelleri, bilgi işleme ve bulut depolama süreçlerinde yüksek miktarda enerji tüketiyor. Sadece bir yapay zeka modelini eğitmek, beş arabanın aktif olduğu tüm süre boyunca saldığı karbon emisyonuna eş değer bir çevresel etki yaratabiliyor. Bunun yanı sıra, yapay zeka işlemcilerinin aşırı ısınmasını önlemek için büyük miktarlarda su kullanılıyor. Öyle ki yalnızca bir yapay zeka şirketinin yıllık su tüketimi 2 milyar litreyi bulabiliyor. Şu anda faydaları veya etik problemleri ile konuşulan yapay zeka modellerinin gelecek senelerde daha fazla çevresel boyutları ile ele alınması bekleniyor. Sürdürülebilir enerji ile çalışan yeşil yapay zekaların artacağı, teknoloji şirketlerinin daha sıkı kontrollere tabi tutulacağı ve daha fazla yaratıcı çözümün gündeme geleceği öngörülüyor.  

Doğada geçirdiğimiz zamanın artması zihinsel ve ruhsal sağlığımızı destekliyor!

Modern yaşamın kaosu ve yüksek temposu arttıkça, insanlar şifa ve huzuru doğada aramaya yöneliyor. Bu eğilime paralel olarak, küresel açık hava ekipmanları sektörünün 2024’ten 2029’a kadar yüzde 6 oranında büyümesi, hiking pazarının ise yaklaşık 10 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Doğada daha fazla vakit geçirme talebi dünya genelinde artarken, boş zamanlarında aktif olarak kamp yapan bireylerin sayısı yüzde 8 oranında bir artışla 21 milyona ulaştı. Aynı zamanda, dinlendirici seyahatler, dijital detokslar, glamping ve ekoterapi gibi doğayı merkezine alan iyi yaşam uygulamaları da hızla popülerleşiyor. Bu çevre dostu trendin en büyük faydası ise zihinsel ve ruhsal sağlığa oluyor: Doğa, stres seviyelerini azaltıyor, bilişsel fonksiyonları destekliyor ve yaratıcılığı besliyor.

Kaynak: MindBodyGreen, Well+Good 



Live To Bloom

Daha iyi bir seçim yaptık ve yaşama çiçek açtık!...



BLOOM SHOP