20’li yaşlarımın çoğunu geride bırakmış 30’un ufkuna bakarken buluyorum kendimi. Geçmişim olarak kabul ettiğim bu dönem, beni her saniyesinde geliştirdi ve bunun için çok minnettarım. Hatalarımın, başarılarımın ve yol boyunca öğrendiğim hayat derslerimin size de yardımcı olabileceğini umuyorum. İşte 20’li yaşlarımın bana öğrettikleri!
Yönümüz, hızımızdan daha önemlidir. Durmadığın sürece ne kadar yavaş yol kattetiğinin önemi yoktur.
Belirli başarıların, yalnızca belirli yaşta veya “normal” bir zaman çerçevisinde elde edilirse geçerli olacağı fikrinden uzaklaşmamız gerekiyor. Herkesin kendi temposunda olduğunu ve hayatı kendi hızında yaşadığını kabul etmemiz lazım. Hayatı kendi hızında yaşamak, tembellik veya başarısızlık anlamına gelmez. Başarının ve hedefe ulaşmanın son kullanma tarihi yoktur.
Kim olduğunu ve seni neyin mutlu ettiğini bildiğin sürece, başkalarının senin hakkında ne düşündüğünün bir önemi olmamasıdır.
Bu soruların cevabını bulabilmek içimize dönmemizi, kendimizi sorgulamamızı, iyisiyle kötüsüyle benliğimizi olduğumuz gibi kabul etmeyi gerektirir. Egomuzu kapıda bırakıp özgürce, yargısız bir şekilde kendimizi kabul etmek içten gelen, çok farklı bir güç ve cesaret gerektirir. Bu ikiliyi kendimiz için sergilediğimiz zaman kendimizle geri dönüşü olmayan bir ilişki kurmaya başlarız. Bu ilişkiyi kurabildiğimizde önemli olan tek fikrin bizimki olduğunu anlarız.
Kendine iyi bakmaya başla.
Kendimiz için yapabileceğimiz en iyi yatırım kendimize bakmaktır. Bedenimiz bir makine gibidir. Zamanla eskimeye başlar ve bakımının daha sık yapılması gereklidir. Bedenimiz hayatımız boyunca sahip olacağımız en değerli makinemizdir ve her şeyin en iyisini hak eder.
Sağlıklı beslenmek, egzersiz yapmak, ruh ve zihin sağlığımıza öncelik vermek, bedenimiz için yapabileceğimiz en iyi bakım şeklidir. Gençliğimizde makinemiz çok sağlamdır ve her şey çalışması gerektiği gibi çalışır. Ancak zamanla fark ederiz ki bu her zaman böyle kalmıyor. O yüzden “bakımımıza” ne kadar erken başlayıp rutin olarak takip edersek o kadar da yatırımımızın karşılığını alırız.
Kendini kaybolmuş hissedeceksin ve bu çok normal!
Küçükken ebeveynlerimiz bizim için çoğu kararı verir ya da bizi yönlendirir. Sonra, yaşımız geldiğinde kendi kararlarımızı vermeye başlarız. Bu her ne kadar kendimizi özgür hissettirse de aynı zamanda korkutucu olabiliyor. Verdiğimiz kararların “doğru” karar olup olmadığından emin olmak bu dönemde yeni tanıştığımız bir sorumluluktur.
Doğru kararları veremediğimiz zaman, ki dilediğimizden daha sık olabiliyor, kendimizi kaybolmuş hissedebiliriz. Bu zamanlar her ne kadar bizi rahatsız etse de büyümek ve gelişmek için çok değerli bir dönemdir. 20’li yaşlarımızda kendimizi kaybolmuş hissetmek aslında kılık değiştirmiş bir nimet gibidir ve sandığımızdan çok normal bir duygudur.
Başarısızlığı kucakla.
Başarısızlık hayatın kaçınılmaz bir parçasıdır. Bazen hatalarımızdan ders alırız ama bazen de neyin yanlış gittiğini anlayamayız. Başarısızlığı kucaklayarak, kendimizi ve durumumuzun hayatın bir parçası olarak kabul etmeye başlarız. Başarısızlık, büyümek ve gelişmek için bir fırsattır ancak geleceğimizin veya öz değerimizin bir ölçüsü asla değildir. Bazı şeyler kontrolümüz dışında olsa da, başarısızlık ve başarı genellikle el ele gider. Hiç düşmezsek, geri ayağa kalkmanın gücünü asla öğrenemeyiz.
Kendinizi başkalarıyla kıyaslamayın.
Tek yumurta ikizler dahil olmak üzere, dünyada aynı parmak izine sahip olan iki kişi bile bulunamadığını biliyor muydunuz? Bunu düşündüğümüz zaman aslında herkesin benzersiz olduğunun farkına varabiliriz. Her birimiz dünyaya benzersiz olarak gelmişken, kendimizi başkalarıyla kıyaslamanın aslında kendimize yapabileceğimiz en büyük haksızlıklardan biri olduğunu anladım. Herkesin hayatı, hikayesi, travması ve dersleri kendinedir. Herkes kendi hayatının baş kahramanıdır.
Eşyalara değil, deneyimlere yatırım yap.
Çoğu gencin onları bağlayan çocuk, evlilik, ev yönetimi gibi çok fazla sorumluluğu yoktur. 20’li yaşlarımız bu gerçekten yararlanmanın tam zamanıdır. Seyahat etmek, hobilerimizin peşinden gitmenin, deneyimlemek istediğimiz şeyleri deneyimlemenin zamanıdır çünkü bu dönem bir daha geri gelmeyecektir. Hayatımızda profesyonel ve kişisel taleplerimiz daha sonra gelecektir, bu yüzden bu yılların tadını çıkarmalı ve deneyimlerimizden en iyi şekilde yararlanmalıyız.
Sahip olmaya değer olan her şey zaman alır.
Günümüzde herkes hızlı çözümü ve anında tatmin olmanın peşinde. “Eğer hemen olmuyorsa yapmaya değmez.” gibi bir düşünce anlayışımız oluştu. Evet dünyanın hızlı tempo koşulları bizleri biraz halimize itti ancak maalesef bununla beraber, önemli şeylerin zaman aldığını unutur hale geldik.
Aşk, anlamlı ilişkiler, kişisel memnuniyet ve başarı gibi hayattan istediğimiz değerli duyguların hiçbiri bir gecede elde edilemez. Ekilen tohum kısa zamanda meyve vermez. Sabrın sonu selamettir. İrade; motivasyon, istikrarlılık ve özverinin doğduğu yerdir ve bunun tek kur birimi zamandır.
Kendini sev.
Birinin sana senin kendine davrandığın gibi davranmasını ister miydin? Birinin sana kendinle konuştuğun gibi konuşmasını ister miydin? Kendin hakkında düşündüklerini bir başkası senin hakkında düşünseydi üzülür müydün?
Kendimizi sevmek bu sorularla başlıyor. Hayatımızdaki en önemli ilişkimiz kendimizle olan ilişkidir. Kendimizi sevmek ve şefkat göstermek, zihinsel sağlık ve refahın anahtardır. Depresyon ve kaygı gibi olumsuz duyguları uzak tutar. Bu temel duyguyu beslemek herkes için farklı yollar gerektirir ama başlıca gelen kurallardan biri kendimize olan bakış açımızdır. “Kilo verdiğimde, cildim biraz daha güzel olduğunda, kariyerimde buraya ulaştığımda işte o zaman kendimi seveceğim.” gibi şartlı düşüncelerden uzaklaşmalıyız.
Hayatımızın hiçbir evresi kendimizi sevmenin ön provası olmamalı. O yetersizlik karadeliğin içine düşmenin kendimiz dahil olmak üzere kimseye faydası yok. Kendini olduğun gibi kabul etmek ve olduğun gibi sevmek kolay değildir ama benzersizliğine gösterebileceğin en büyük mineattarlıktır. Hayat, kim olduğumuzun her parçasını sevmemek için çok kısadır.