Pek çoğumuz daha sağlıklı olmanın yollarını arıyor ve iyi yaşamanın ilkelerini uygulamaya çalışıyoruz. Peki sağlığımızı tehdit eden ve yaşadığımız çağın en ciddi çevresel sorunu olan hava kirliliğinin farkında mıyız?
Havada kırmızı bir sis var!
Haydi bir hayal edin…
Sabah kalkıyorsunuz, işe gitmek için dışarı çıktığınızda havada kırmızı bir sis gördünüz. Doğal olarak dehşete kapılır, aklınızdan bir sürü ihtimal geçer, sevdiklerinizi düşünür, zehirli mi bu sis diye sorgular, hemen içeri girip televizyon kanallarını veya interneti açıp ne olduğunu anlamaya çalışırsınız, değil mi?
Hatta bir adım ötesi, olayı anlamak için geçelim kanalları, ilgili resmi kurumları arayıp sorular sorarsınız. Çünkü tehdit barizdir.
Bu senaryo hemen gözlemlediğiniz bir değişim ve algıladığımız bir risk karşısındaki olası tavırlarımızı öngörüyor. Peki çıplak gözle gözlemleyemediğimiz ama sağlığımızı her nefes alışımızda tehdit eden görünmez kırmızı sis ile beraber yaşıyorsak ne olacak?
Hayal gücümüzde kırmızı olarak canlandırdığımız bu sis gerçekte görünür olsun veya olmasın, bunun adı özellikle kentlerde maruz kaldığımız hava kirliliğinden başka bir şey değil.
Hava kirliliğinin nedenleri
Enerji, çevre ve toplu taşım politikaları, kentsel yeşil alan yönetimi, üretim ve çevre ilişkisi düzenlemeleri hava kirliliğini etkileyen kararların alındığı makro düzeyler. Bunların günlük hayata yansımaları ise hepimizin tanık olduğu ve hatta bir parçası olduğu pratikler.
İnsan kaynaklı hava kirliliği genellikle fosil yakıt tüketimi esnasında ortaya çıkan zehirli gazlar ve gözle görülemeyen ağır metal dahi içeren partiküllerden kaynaklanıyor. Kalitesiz kömür kullanımı, özel araç kullanımının fazlalığı –özellikle dizel araçlar-, termik santraller – özellikle kentsel alana çok yakın kurulan ve/veya filtre ve baca gazı arıtma sistemleri gibi çevre yatırımları eksik olan santraller-, uygun standartları sağlamayan sanayi tesisleri ve maden ocakları başlıca nedenler.
Uzmanlar tarafından önlem alınması gerektiği vurgulanan bir başka neden de solunabilir inşaat tozları. Son zamanlarda kentsel dönüşüm nedeniyle yaşadığımız yerlerde artan oranda maruz kaldığımız, küçük boyuttaki bu partiküller hava kirliliğine neden olarak gösteriliyor.
Hava kirliliğini ve etkilerini arttıran diğer bir etmen ise zehirli partikülleri tutma ve etkisiz hale getirme becerisi olan yeşil alanların kentlerde giderek azalması. Ağaçların yakınında yapılan ölçümler, partikül miktarının, ağaçsız yerlere kıyasla yüzde 24’e kadar azaldığını gösteriyor. Hava akımını engellemeyecek şekilde yeşil alan tasarımı ise kritik diğer bir konu. Örneğin, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından paylaşılan 2015 yılı verilerine göre İstanbul’un yalnızca yüzde 2,2’si kentsel yeşil alan.
Metropoller arasında en az yeşil alana sahip şehir hangisi?
İstanbul, World Cities Culture Forum tarafından derlenen küresel verilere göre, 30’dan fazla dünya metropolü arasında ben az yeşil alana sahip metropol. İstanbul’un hava kirliliği ile mücadele konusunda ağaçlardan sağlayacağı faydanın artması kentsel yeşil alanlara sahip çıkılması ile mümkün.
Etkisi altında kaldığımız hava kirliliğini daha da şiddetlendiren bir diğer faktör ise enverziyon yani meteorolojik ve coğrafi koşullara bağlı olarak kirli havanın dağılmaması. Bu durum tamamen doğal bir olay ancak hava kirliliğinin ciddi seviyelerde olduğu yerlerde yaşanması halinde çok olumsuz sonuçları beraberinde getirebiliyor. Bu nedenle uzmanlar, Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından günlük yayınlanan enverziyon risk haritasının takip edilmesini ve dışarıda geçirilecek zamana ve faaliyetlere buna göre karar verilmesini tavsiye ediyor.
Halk sağlığı açısından hava kirliliği
Hava kirliliğinin çevre ve insan sağlığı üzerindeki maliyeti tam olarak hesaplanamamakla birlikte, uzmanlara göre hava kirliliği çok acil çözüm getirilmesi gereken bir halk sağlığı sorunu. Üstelik devletlerin artan sağlık harcamalarının en büyük nedenlerinden biri.
Uzun vadede ve genellikle kronik hastalıkları olan hassas kişileri etkilediğini düşündüğümüz hava kirliliği Birleşmiş Milletlere göre her dokuz ölümden birinin sebebi!
Son zamanlarda ABD ve İngiltere’de yapılan bazı araştırmalar, “güvenli” kabul edilen hava kirlilik seviyesinin dahi kardiyovasküler sistemde anormalliklere neden olduğunu kanıtlamış. Buna göre klasik anlayışın dışında yani solunum yolları ve göz problemlerinin yani sıra hava kirliliğinin neden olduğu başka hastalıklar da var.
Özellikle en çok çocukların etkilendiği ve bu etkilerin ömür boyu süreceği artık su götürmez bir gerçekken bazı doğum anomalilerine de neden olduğu tahmin ediliyor. Çin ve ABD ortak çalışmasına göre hava kirliliğine neden olan partiküller ile yaşlılardaki beyin hasarları (Alzheimer ve Parkinson gibi) da ilişkili.
Hava kirliliği sadece soluduğumuz hava ile ilgili değil. Yağışlarla toprağa inen ve toprak kirliliğine de neden olan hava kirliliği yapıcı partiküller tarımsal ürünlere yani gıdamıza da bulaşabiliyor.
Londra’da yaşanan Great Smoke felaketi
Hava kirliliğinin yanı sıra akut sonuçlarını kanıtlayan olaylar tarihte var. 1948-1963 yılları arasında Londra’da enverziyona bağlı ölümlü hava kirliliği felaketleri yaşandığını görüyoruz. Bunlardan en büyüğü, 1952 yılında aralık ayında sadece 5 gün içinde 12.000 kişinin hayatını kaybettiği “Great Smoke” felaketi çok çarpıcı bir örnek.
Yani hava kirliliği sadece uzun vadede veya kronik hastalıkları olan hassas kişileri etkilemiyor. Herkes hava kirliliğinin yaratığı sağlık sorunlarına maruz kalabilir. Londra’da yaşanan bu felaketin neden olduğu yüksek kayıp kimi kaynaklarda çok daha düşük gösterilme eğiliminde çünkü zamanın devlet yöneticilerinin bu konudaki sorumluluklarından kaçma çabası, felaketi hafifletmeye çalışarak ortaya çıkıyor. Londra bugün halen hava kirliliğinden muzdarip ve alınan önlemler şimdiye kadar hep yetersiz kalmış.
Çözüm
Dünya Sağlık Örgütü, hava kalitesi standartlarının dünyadaki kentlerin sadece yüzde 12’si tarafından sağlandığını düşündüğümüzde temiz hava solumak çok zor gibi duruyor. Hava kirliliği sınır tanımayan bir olgu olduğu için bir kentten diğerine veya bir ülkeden başkasına kolaylıkla geçebiliyor. Bu açıdan baktığımızda hepimizin payı olan bu kirliliğe küresel ve toplumsal olarak çözüm aramalıyız.
Kentsel alanlara yakın termik santraller kurulmamalı. Santraller ve sanayi kuruluşlarının uygulaması gereken çevresel önlemler sıkılaştırılmalı. Ulusal ve uluslararası temiz enerji politikaları geliştirilmeli ve daha az tüketime teşvik eden mekanizmalar oluşturulmalı. Toplu taşım araçlarına öncelik vermeli, özellikle dizel arabalardan vazgeçmeli, binalarda enerji verimliliği sağlanmalı.
En önemlisi bütün bunların farkında olmalıyız.
Önümüzdeki yerel seçimler, özellikle kentsel alanlarda hava kirliliğine karşı önlemler alınması, politika ve stratejiler geliştirilmesi için bir fırsat olabilir. Çoğunlukla görmezden geldiğimiz, an’da etkilenmiyorsak sorun yok zannettiğimiz hava kirliliği aslında gündemimizde önemli bir madde olmalı. Temiz hava ihtiyacımızı ortak bir sesle, her platformda dile getirmeli ve hem kendi hem de sevdiklerimizin sağlığı için ısrar etmeliyiz.
Güzel gelişme: #Temizhavahaktır
2013 yılında özelleştirilen kömürlü termik santraller icin 2019 yılı sonuna kadar, gerekli filtre ve baca gazı arıtma sistemleri kurulumu ertelenmişti. Geçtiğimiz günlerde torba kanunun bir maddesi ile 2019 yılı sonuna kadar zaten istisna uygulanmış bu santrallere ilave 2 yıl daha erteleme getirilmesi gündeme geldi. #Temizhavahaktır kampanyasıyla halkın sesi meclisimizde duyuldu ve oy birliği ile bu madde reddedildi. Bu kampanyaya destek olan herkese çok teşekkürler.
Gözümüz her zaman temiz hava hakkımızın üzerinde olmalı!