YAZAN: ARZU ÖZEV

Uzun süreli ilişkiler içinde, ilişkinin en başında duyulan büyük heyecanın zamanla azalması çoğumuza kaçınılmaz hatta doğal geliyor. Çevremizde gördüğümüz örneklerin pek çoğu artarak derinleşen bir sevgiden ziyade, yıpranarak tükenen bir sevgi. Eşler birbirlerini daha yakından tanıdıkça tartışmalar artıyor, ilişkinin belli yerlerinde tıkanmalar yaşanıyor. İnciniyor, incitiyoruz ve zaman içinde o deli dolu haller yerini sıradanlığa ve alışkanlığa bırakıyor.


Uzun bir ilişki içinde ne zaman işler ters gitmeye başlıyor?

Yakın zaman önce Instagram’da şöyle bir yazı okudum:

Evlenince aşk bitmez, zamanla aşk bitmez, yaşlandıkça aşk bitmez, aynı evde yaşayınca aşk bitmez. Aşk, özensizleştikçe biter, sözünde durmadıkça, değer verdiğini göstermedikçe biter. “Nasıl olsa gitmez.” diye düşündükçe biter.

İşimize, kariyerimize, sosyal çevremize, çocuklarımıza gösterdiğimiz özeni, partnerimize ilişkinin en başlarında gösteriyor ve ilişki oturmaya başladıktan sonra unutmaya başlıyoruz. Başlarda parfümler sürüp, giyinip kuşanıp gittiğimiz buluşmalar, evde pijama ve terliğe dönüyor. Karşımızdaki kişiyi kanıksıyor, hatta “cepte” gibi görmeye başlıyoruz. Dünyaca ünlü ilişki uzmanı Esther Perel’in deyimiyle, zaman içinde partnerlerimizi birer “mobilya” olarak görmeye başlıyoruz.

David Eagleman ve Anthony Brandt’in birlikte kaleme aldığı Yaratıcı Tür adlı kitapta yazdıkları üzere;

Bir şeyi ne kadar iyi anlarsak üzerinde düşünmek için o kadar az çaba harcarız. Aşinalık, beraberinde ilgisizliği getirir, tekrar baskılaması devreye girer ve ilgimiz zayıflar. Eşler arasındaki ilişkinin sürekli olarak ateşlenmeye gerek duyması bundandır… Tekrarlayan şey cazip gelse bile kusursuz öngörülebilirlikten hoşlanmayız. Oysa sürpriz bizi yakalayıp kavrar… Beyin bir yandan dünyayı öngörerek enerjiden tasarruf etmeye çalışır, bir yandan da şaşırmayla gelen sarhoşluk duygusunu arar.

Bir başka deyişle, ilişkide hem güven hem de heyecanı aynı anda aramamızın sebebi bu.

İlişki, fiziksel, zihinsel ve ruhsal anlamda beslenmediği zaman bağlar kopuyor ve biz farkında olarak veya olmadan bu kopmuş bağlarla yaşamaya bir şekilde alışıyor, bu durumu kanıksıyoruz. Ya da ayrılıkla bitecek olan o hazin sona adım adım yaklaşıyoruz.

Ben bu süreci kurbağaların sıcak suya konup yavaş yavaş ısıyı arttırarak onlar farkında bile olmadan ölüme bırakılmalarına benzetiyorum. Belki bazılarınız bilirsiniz, böyle içler acısı bir deney var: Sıcak su dolu bir kaba kurbağayı koyduğunuzda zıplayıp dışarı kaçıyor. Fakat kurbağayı soğuk suya koyup kabın sıcaklığını yavaşça artırdığınız zaman kurbağa bunu fark etmiyor, su kaynadığında kurbağa da haşlanarak ölüyor.

Sevgili Metin Bobaroğlu bir konuşmasında “Var dersen var, yok dersen yok.” demişti. Evrenin çalışma düzenini özetleyen ve beni en çok etkileyen sözlerden biri bu. Bizler tüm korkularımızla, travmatik geçmişimizle, inançlarımızla, bir çekim alanı oluşturuyoruz. Evren de biz neye inanıyorsak onu bize vermek için elinden geleni yapıyor.

Sevgi ve aidiyet hissini yaşatmayı biliyor muyuz?

Hepimiz sevmek, sevilmek ve ait hissetmek istiyoruz. Bu yüzden aileler kuruyoruz. Fakat sevgi ve aidiyet hissini nasıl yaratacağımız ve sürdüreceğimiz konusunda kimse bize eğitim vermediği için pratikte bocalıyoruz. Bu yüzden de ya çocuklarımız mutsuz evlerde büyüyor ya da mutluluk hayalleriyle kurduğumuz ailelerimiz yıkılıyor.

Savunmasızlık alanında uzmanlaşmış Amerikalı bir profesör ve yazar olan Brené Brown şöyle diyor: 

Derin bir sevgi ve aidiyet duygusu, tüm insanların indirgenemez ihtiyacı. Bizim kablolarımız, biyolojik, bilişsel, fiziksel ve manevi olarak sevmek, sevilmek ve ait olmak üzere bağlanmış. Bu ihtiyaçlar karşılanmadığı zaman, biz de tam performans sergileyemiyoruz. Kırılıyoruz. Parçalanıyoruz. Uyuşuyoruz. Canımız acıyor. Başkalarını acıtıyoruz. Hastalanıyoruz.

İkili ilişkilerimizi sağlıklı tutmak ve sevgi, aidiyet ihtiyacını en sağlıklı şekilde karşılamak için bilinçli olarak neler yapabiliriz?

1. Kendinizle barışın.

Bireysel dönüşümler, ikili ilişkilerimize de etki eder. Ne kadar kendimizi sevmeyi ve kendi kendimize yetmeyi öğrenirsek, karşımızdaki kişi için de o derece sevilebilir oluruz. Öz şefkat pratikleri bunun için en güzel yollardan biri.

2. Geçmişten getirdiğiniz travmaları iyileştirmeye, şifalanmaya odaklanın.

Geçmişimiz bir gölge gibi peşimizde. Eckhart Tolle, geçmiş travmaları bedenimizde barındırdığımızdan bahsediyor ve bu bedene “acı bedeni” diyor. Acı bedenini temizlemek, yaşadığımız korku, kaygı, öfke, isteksizlik gibi olumsuz duyguları iyileştirmekle mümkün oluyor.

3. “Biz” demeye dilinizi alıştırın.

Aidiyet, ben’den bize doğru bir yolculuk. Ben yerine daha çok sen demek, eşimizin duygu ve hassasiyetlerine karşı empati geliştirmek bu hissi besleyecektir.

4. İlişkinizde güven duygusunu geliştirin.

Karşılıklı güven, sağlıklı bir ilişkinin en temel ihtiyacı. İlişkinizin içinde kendinizi yalnız ve bir yabancı gibi hissetmemeniz birbirinize ne kadar güvendiğinizle doğru orantılı. Birbirinizi ne kadar destekliyorsunuz? Birbiriniz için ne kadar oradasınız? Savunmasız ve güçsüz olduğunuz anlarda partnerinize sığınabiliyor musunuz?

5. Ortak bir hedef edinin.

Partnerizle ortak hedefleriniz var mı? Birlikte büyüyüp gelişebiliyor musunuz? Birbirinizi ileriye mi taşıyorsunuz yoksa ilişki enerjinizi mi düşürüyor? Birlikte eğlenerek yaratıcı projeler geliştirebiliyor musunuz?

6. Farklı hobileriniz olsun.

Aşk hep bir arada kalmayı istese de birbirinden ayrı geçen zamanlar da bir o kadar kıymetli. Birbirinizi özlemeye zamanınız oluyor mu? Ayrı geçen zamanlar, anlatacak yeni hikayeler de demek aynı zamanda.

7. Mizah anlayışınızı geliştirin.

Güldüğümüz zaman seratonin hormonu salgılayarak bağışıklık sistemimizi güçlendiriyoruz. Her gün bir süre gülün, kahkaha meditasyonu yapın, sizi neşelendiren şeylere vakit ayırın.

8. Duygularınızı dile getirmeyi pratik edin.

Genellikle karmaşık duyguların içinde kayboluruz. Böyle hissettiğimiz zaman genellikle kendimizden kaçmak isteriz. Bu çok doğal çünkü duygularımızla oturmayı ve onları yönetmeyi öğrenmedik. İşe bir duygu günlüğü tutarak başlayabilirsiniz. Kendinize gün içinde belli aralıklarla “Şu anda ne hissediyorum?” diye sorun ve yakalayabiliyorsanız o duygunun adını ve beraberinde gelen düşünceleri not edin.

9. Kendinizi sürekli olarak yenileyin.

Siz, sizinle tanışsaydınız, kendinize ilginç gelir miydiniz? Kendinizle vakit geçirmek, sohbet etmek ister miydiniz? Kendinizi hangi yönlerden geliştirmek istiyorsunuz? Öğrenmek istediğiniz, üretmek, yaratmak, görmek istediğiniz yeni şeyler var mı? Dönüşmek istediğiniz gelecekteki versiyonunuz nasıl biri?



Arzu Özev

1983 yılında İstanbul’da doğan Arzu, Saint Joseph Lisesi’ni bitirdikten sonra University of Massachusetts Amherst’te psikoloji okuduğu yıllarda, Sudarshan Kriya nefes tekniği ve yoga öğretisiyle tanıştı. Hindistan başta olmak üzere, Yeni Zelanda, Güney Afrika, ABD ve Almanya’da kişisel gelişim ve yoga konusunda birçok eğitim alarak, sertifikalı eğitmen oldu. Dünya çapında 150...



BLOOM SHOP