YAZAN: ALEYNA TEPE İPER & BURCU ERBAŞ

Kadın bedenini tanımlayan sıfatlar yüzyıllardır hassaslık, kırılganlık ve güçsüzlükle sınırlandırıldı. Oysa tarihin en eski zamanlarından bu yana şahit olduğumuz, şu anda bilimin de desteklediği tablo çok farklı. Kadınlar fiziksel, zihinsel ve toplumsal açıdan olağanüstü bir güce sahip. Ağrıya ve strese karşı dayanıklılıkları, bedenlerinde yaşanan tüm değişimlere uyum sağlama yetenekleri biyolojik güçlerini ortaya koyarken duygusal zekaları, kriz yönetimindeki becerileri ve dayanışma odaklı sosyal yapıları ise onları zihinsel ve toplumsal olarak da güçlü kılıyor. Kadınlar, bedensel farklılıklarıyla olduğu kadar, sezgileriyle, dirençleriyle ve toplumsal dönüşümlere liderlik etme yetenekleriyle hayatın her alanında gücün gerçek tanımını yeniden yazıyor. Biz de 8 Mart Kadınlar Günü’nde odağımıza “kadın gücünü” aldık! Fiziksel, zihinsel ve toplumsal düzeyde incelediğimiz kadın gücü olgusuna bir de Live to Bloom’un bizi her daim güçlendiren ve besleyen topluluğundan aldığımız ilham verici görüşleri ekledik. Yazıya geçmeden önce aynı soruyu size de soralım: Sizin için kadın gücü ne anlama geliyor?


Kadınların fizyolojik gücü

Geçmişten günümüze kadın bedeni çok çeşitli sıfatlara layık görüldü. “Hassas, kırılgan, dayanıksız, güçsüz, narin.” Çok basit bir dış görünüş kıyaslamasıyla yapılan bu kategorizasyon her ne kadar zihinlerimize oturmuş olsa da aslında gerçekliği yansıtmıyor. Kadın bedeni, daha fazla yağ dokusuna, daha az kasa, daha küçük bir kalbe veya daha küçük bir akciğer kapasitesine sahip olmasına rağmen, içinde olağanüstü bir dayanıklılığı, fiziksel gücü ve adaptasyon kabiliyetini barındırıyor.

Ağrı ve acı eşiği

Bilimsel olarak kadınlar erkeklere oranla akut bir ağrı veya acıyı daha iyi tolere edebiliyor. Kadın bedeninde salgılanan seks hormonu östrojen aynı zamanda doğal bir anti-enflamatur görevi görüyor. Bu da onu bir nevi ağrı kesiciye dönüştürüyor. Östrojenin ağrı ve acı toleransı üzerindeki bu etkisi kendini en çok regl dönemlerinde ve doğum esnasında gösteriyor. Östrojen aynı zamanda bağışıklık hücrelerini de daha dayanıklı hale getiriyor. Kadın seks hormonuna ek olarak nörotransmitterlerin düzeyleri ve dizilimleri de kadınların kronik ağrı ve acılarla daha iyi başa çıkabilmelerine yardımcı oluyor.

Hormonal değişimler ve fiziksel güç

Kadın bedeni hayatı boyunca menstrüasyon, hamilelik, menopoz gibi çok çeşitli hormonal değişimlerden geçebiliyor. Tüm bu yapım ve bozum süreçlerinde kadın bedeni müthiş bir adaptasyon kabiliyeti gösteriyor. Örneğin regl nedeniyle kadınlar yaşamları boyunca ortalama 30 litre kan kaybediyor. Regl oldukları günler üst üste eklediğinde ise yaşamlardan 7 aralıksız yılı götürebiliyor. Hamilelik sürecinde ise kadın bedeni bebeğin gelişimini desteklemek için kemik yoğunluğunu, kas yapısını doğal olarak optimize edebiliyor, kan hacmini arttırabiliyor, metabolizmasının daha verimli şekilde çalışmasını sağlayabiliyor. Doğum anına geldiğinde de ağrı eşiğinin en üst seviyeye çıktığı bir deneyime adapte olup bilincini koruyabiliyor hatta sürece aktif olarak dahil olabiliyor.

Uzun yaşam beklentisi

Kadınlar erkeklere oranla daha uzun yaşıyor çünkü kadın seks hormonu östrojen, bağışıklık hücrelerinin daha dayanıklı olmasını sağlayarak bağışıklık sistemini daha güçlü kılıyor. Aynı zamanda kadınlar yine östrojenin anti-enflamatuar etkileriyle daha düşük oksidatif stres seviyelerine sahip oluyor. Bu durum kadınların kardiyovasküler hastalıklara yakalanma riskini de düşürerek kalp sağlıklarını korumaya yardımcı oluyor.

Yapılan yeni araştırmalar kadınların sirkadiyen ritim bozulmalarına karşı da erkeklere oranla daha dayanıklı olduğunu gösteriyor. Uyku-uyanıklık ve hormonal salgılardan sorumlu olan bedenin iç saati sirkadiyen ritim, özellikle doktorlar, hemşireler, polisler, güvenlikler gibi gece çalışan kişilerde ve tabii ki yeni doğmuş bebeği olanlarda bozulabiliyor. Kronik dengesizlik durumunda metabolik sendroma, yüksek tansiyona, şeker hastalığına ve kalp krizi riskinin artmasına sebep olan bu durum, kadınları daha etkiliyor çünkü kadınların erkeklere oranla daha güçlü bir iç ritimleri bulunuyor. Bu da sirkadiyen ritim dengesizliklerine karşı kadınların metabolik işlevlerinin korunmasına yardımcı oluyor.

Genetik anlamda da kadınların erkeklere oranla kansere yakalanma riskleri daha düşük seyrediyor çünkü X kromozomu üzerinden seyreden mutasyonların erkeklerde baskın olması sadece bir X kromozomuna sahip oldukları için -erkekler XY iken kadınlar XX’tir- daha olası görülüyor.

Sağlık sistemindeki eşitsizlikler

Kadın bedeninin daha güçsüz ve dayanıksız olarak sınıflandırılmasında bir başka etkense biyolojik farklılıklardan değil, sağlık sistemindeki eşitsizliklerden kaynaklanıyor. Modern tıbbın içerisinde kabul edilen birçok hastalık, tanı koyma metodu, tedavi yöntemi ağırlıklı olarak erkek bedenleri üzerinden yapılan araştırmalar ile oluşturuluyor. Bu da kadın bedeninin erkek bedeni ile aynı kabul edildiği, artılarının da farklılıkları kadar göz ardı edildiği bir sağlık sistemi yaratıyor. Erkeklere oranla daha fazla yanlış, eksik veya yetersiz tanı ve tedavi alan kadınların kendi iyi olma halleri için verdikleri mücadele geleneksel tıp anlayışının içinde dahi devam ediyor. Sağlıklarının kontrolünü geri kazanmak isteyen kadınlar da erkeklere oranla daha fazla iyi yaşam ve holistik sağlık konularına eğilerek güçlerini yeniden kazanıyor.


Kadınların zihinsel gücü

Zihinsel güç, yalnızca bilgiyle değil; sezgiyle, dirençle ve yaratıcılıkla şekillenir. Kadınlar, tarih boyunca yalnızca bilgi ve yetenekleriyle değil, keskin sezgileri, duygusal derinlikleri ve sorgulayan zihinleriyle güçlerini ortaya koydular. Kısıtlamalar karşısında esneklik, belirsizlik içinde netlik, baskı altında ise olağanüstü bir dayanıklılık sergileyerek yalnızca bireysel olanı değil, kolektif olanı da güçlendirdiler ve güçlendirmeye devam ediyorlar.

Bilişsel işleyiş ve esneklik

Kadınların zihinsel gücü, beynin yapısıyla şekillenen biyolojik temellere dayanıyor. Bu farklılıklar, stresle başa çıkma mekanizmalarından bilişsel süreçlere kadar pek çok alanda kadınların zihinsel esnekliğini ve dayanıklılığını destekliyor. Örneğin, prefrontal korteks -duygu düzenleme, karar verme ve uzun vadeli plan yapma süreçlerinden sorumlu beyin bölgesi- kadınlarda daha aktif çalışıyor. Bu sayede kadınlar, kriz anlarında daha sağduyulu kararlar alabilirken, öz-düzenleme becerilerini daha etkin kullanabiliyor ve stratejik düşünme yetilerini geliştirebiliyorlar. Aynı zamanda, sosyal ilişkilerde de daha dengeli ve empatik bir yaklaşım sergilemeyi sağlayan bu mekanizma, duygusal zekayı da güçlendiriyor. Amigdala, yani tehdit algısı ve korku yanıtlarını yöneten bölge ise tehdit karşısında kadın beyninde daha duyarlıdır. Bu durum, kadınların çevresel ve duygusal uyaranlara daha hızlı tepki vermesini sağlıyor. Ancak bu biyolojik farklılık, toplumda çoğu zaman “kadınlar çok duygusaldır” veya “hemen ağlarlar” gibi yanlış yorumlanarak etiketleniyor. Oysa bu hassasiyet, temelde tehditleri hızla algılama ve hayatta kalma becerisini güçlendiren kritik bir zihinsel avantaj oluyor.

Öte yandan, kadın beyni yüksek nöroplastisiteye sahiptir, yani öğrenme ve adaptasyon kapasitesi oldukça gelişmiştir. Bu yetenek, kadınların değişen çevresel ve duygusal koşullara hızla uyum sağlamasını, stresle daha esnek bir şekilde başa çıkmasını mümkün kılıyor. Araştırmalar, özellikle kadınların stres sonrası büyüme (post-traumatic growth) eğilimlerinin daha yüksek olduğunu ve nöroplastisite sayesinde duygu düzenleme kapasitelerinin arttığını gösteriyor. Bu da kadınların yalnızca zorlu koşullara uyum sağlamakla kalmayıp aynı zamanda yaşanan deneyimlerden öğrenerek psikolojik dayanıklılıklarını artırmalarına ve problem çözme becerilerini geliştirmelerine olanak tanıyor.

Gelişmiş duygusal zeka

Kadınların zihinsel gücünü şekillendiren en önemli unsurlardan biri duygusal zekaları (EQ) ve bunu etkili bir şekilde kullanabilme becerileridir. Duygusal zeka, duyguları anlama, yönetme ve etkili bir şekilde yönlendirme yetisini içeriyor ve bireyin hem kendi iç dünyasında hem de sosyal ilişkilerinde güçlü olmasını sağlıyor. Gelişmiş duygusal zeka, kadınların kriz anlarında duygularını daha sağlıklı yönetmelerine, empati kurarak çevreleriyle daha derin ilişkiler geliştirmelerine ve sosyal destek mekanizmalarını daha etkin kullanmalarına olanak tanıyor. Özellikle empati becerisi, kadınların çevrelerindeki insanların duygu durumlarını daha iyi okuyabilmesini ve buna uygun şekilde tepki verebilmesini sağlıyor.

Kadınların gelişmiş empati yeteneği ve duygu düzenleme becerileri ise, onların sosyal çevreleriyle daha anlamlı bağlar kurmasına yardımcı oluyor. Duygusal zekanın getirdiği bu avantaj, stresin olumsuz etkilerini azaltarak kadınların psikolojik gücünü artırıyor. Ayrıca liderlik rollerinde de kadınların empatik ve katılımcı bir yaklaşım benimsemelerini sağlıyor. Kadınların duygusal zekalarını etkili bir şekilde kullanarak oluşturdukları aktif, uyumlu ve sürdürülebilir liderlik anlayışı, hem iş dünyasında hem de toplumsal yaşamda büyük bir fark yaratıyor.

Sosyal beceriler ve destek ağları

Kadınların zihinsel gücünü destekleyen bir diğer temel unsur, güçlü sosyal becerileri ve dayanıklı sosyal destek ağlarıdır. Kadınlar, genellikle daha güçlü iletişim becerilerine sahiptir, sosyal ilişkilerinde iş birliği ve dayanışma odaklı hareket etme eğilimindedir. Araştırmalar da kadınların stres anlarında sosyal destek mekanizmalarına daha fazla başvurduğunu ve bunun onların uzun vadede daha dirençli bireyler olmalarına katkı sağladığını gösteriyor.

Özellikle kadın dayanışması, kolektif problem çözme yeteneğini güçlendiren önemli bir faktördür. Kadınlar arasındaki güçlü sosyal bağlar, yalnızca bireysel gücü artırmakla kalmıyor, aynı zamanda topluluk içinde karşılıklı destek ve güven duygusunu besleyerek kolektif gücü de büyütüyor. Bu noktada, kadınların stresle başa çıkma stratejilerinden biri olan “ilgilen ve dost ol” tepkisi devreye giriyor. Bu biyolojik eğilim, kadınların stres anlarında sosyal bağlarını güçlendirmeye odaklanmalarını ve dayanışma yoluyla psikolojik direnç kazanmalarını sağlıyor. Kadınlar, duygusal destek almanın ve vermenin değerini içselleştirdiği için zorlu yaşam olayları karşısında birbirlerine destek olarak kolektif bir güç oluşturuyorlar.

Bütüncül yaklaşım ve problem çözme becerisi

Bütüncül bakış açıları ve gelişmiş problem çözme becerileri sayesinde kadınlar, olaylara farklı açılardan bakabiliyor, karmaşık problemleri analiz edebiliyor ve yaratıcı çözümler geliştirebiliyorlar. Araştırmalar, kadınların karar alma süreçlerinde yalnızca verilere dayalı analitik düşünceyi değil, aynı zamanda empati ve sosyal zekayı da devreye sokarak daha dengeli ve kapsayıcı çözümler ürettiklerini gösteriyor. Öte yandan kadınların çoklu görev becerisi, onların aynı anda birden fazla problemle etkili bir şekilde ilgilenmelerini sağlıyor. Duygusal zeka ile desteklenen bu beceri, kriz anlarında kadınların daha sağduyulu ve uzun vadeli fayda sağlayan kararlar almalarına yardımcı oluyor. Tüm bu bilişsel beceriler ise, kadınların değişen koşullara hızla adapte olmalarını ve alternatif çözüm yolları geliştirmelerini mümkün kılıyor. Bu yetenek ise, kriz yönetimi, liderlik ve müzakere süreçlerinde kadınları daha güçlü kılarak onların toplumdaki ve iş hayatındaki etkilerini artırıyor.

Zihinsel yük ve planlama

Kadınların zihinsel gücünü şekillendiren en büyük unsurlardan biri de zihinsel yüklerini yönetme becerileridir. Zihinsel yük, kadınların yalnızca fiziksel olarak değil, bilişsel olarak da sürekli plan yapmalarını ve organize olmalarını gerektirir. Bu durum, onların üst üste gelen sorumluluklarla birlikte farklı roller üstlenmelerine neden olur: iş dünyasında yönetici, aile içinde ebeveyn, sosyal çevrede bir destekleyici, bazen de kriz anlarında çözüm üretici bir mentor. Birçok rolü aynı anda sürdürmek zorunda kalan kadınlar için bu yoğun bilişsel yük, zihinsel dayanıklılığı artıran bir güç kaynağını temsil ediyor. Araştırmalar, kadınların daha fazla bilişsel yük taşımasına rağmen, yüksek organizasyon becerileri ve planlama yetenekleri sayesinde bu yükü etkili bir şekilde yönetebildiklerini gösteriyor. Kadınlar, zamanı verimli kullanma, öncelikleri belirleme ve olaylara sistematik bir şekilde yaklaşma konusunda doğal bir yetkinlik geliştiriyor. Bu da onların stres altında dahi yüksek performans göstermelerini, farklı görevler arasında denge kurmalarını ve zihinsel olarak güçlenmelerini sağlıyor.


Kadınların toplumsal gücü

Karşılaşılan her tür engele, baskıya, dışlamaya, göz ardı edilmeye hatta metodik şekilde yok edilmeye rağmen kadınlar tarihin her döneminde var olmaya, üretmeye, liderlik etmeye, şifalandırmaya, hayatı güzelleştirmeye devam etti ve ediyor. Her şeye rağmen kadınların dünyayı şekillendirmeye devam edebilmeleri bile tek başına ne denli güçlü olduklarını bize anlatıyor.

Tarihi değiştiren kadınlar

Egemen tarih anlatısı erkeklerin perspektifinden olsa da kadınlar her dönem bilimin, sanatın, siyasetin ve toplum inşasının içerisinde oldular. Antik çağlarda kadınlar hem lider hem de şifacı olarak toplumun en bilge kişileri arasında görülür ve saygı duyulurlardı. Orta Çağ’a kadar kadınlar şifa tekniklerinin jenerasyondan jenerasyona aktarılmasını, kayıt altına tutulmasını, geliştirilmesini sağlayan şifacılar hatta bildiğimiz geleneksel tıbbın ilk öncüleriydiler. Zamanla kadınların bu rolleri sürdürmesi erkek egemen düzeni, siyasi gücün ve ekonominin merkezleşmesini tehdit ettiği için kadınlar gündelik hayattan uzaklaştırıldı, bastırıldı hatta kadın bilgeliği şeytanlaştırıldı. 1450’den 1750’ye kadarki sürede 40 binin üzerinde kadının sadece erkek egemen topluma uymadıkları, şifacı veya ebe görevlerini sürdürdükleri için “cadı” yaftası ile öldürüldükleri tahmin ediliyor.

Çok çeşitli uygarlıklar ve zamanlarda bilgiye erişimleri kısıtlanan, toplumsal rolleri ellerinden alınan, ses çıkarmaları engellenen kadınlar tüm bu sınırlamalara rağmen bilim, sanat, tıp gibi alanlarda öncülük yapmayı, eşitlikleri ve hakları için harakete geçmeyi sürdürdü. Cleopatra’dan Hypatia’ya, Jeanne d’Arc’tan Marie Curie’ye, Rosa Parks’tan Malala’ya kadar pek çok kadın kadın gücünün ne demek olduğunu yeniden tanımlıyor.

Kadın hareketleri

İnsan tarihinin en büyük toplumsal dönüşümlerinden birisi 19. yüzyılın sonlarında başlayarak günümüze kadar gelerek kadınların kendi hak ve eşitlikleri için korkusuzca mücadele ettikleri feminist hareketler sayesinde yaşandı. Dört farklı dalgada sınıflanan feminist hareketlerin ilkinde kadınlar seçme ve seçilme, eğitim alabilme gibi temel hakları üzerinden mücadele verdi. İkinci dalgada erkeklerle eşit ücret alabilme, bedensel ve cinsel özgürlüğe sahip olabilme hakları kazanıldı. Üçüncü dalgada ise feminist hareket çok daha farklı bireysel kimlikleri kapsayan, çeşitli, zengin bir hale bürünerek toplumun içine işlemiş köklü inanç ve yapıları sorgulamaya başladı. Günümüzde ise kadınlar hayatın her alanında karşılaştıkları haksızlıklar, eşitsizlikler, kötü muamelelerle sosyal medyanın erişim gücünü de kullanarak mücadele etmeye devam ediyor. #MeToo, HeForShe, Roe vs. Wade, LGBTQ+ mücadeleleri ile sembolleşen dördüncü dalga feminist hareketi hiçbir zaman olmadığı kadar kapsayıcı, sesli ve kadınları her anlamda güçlendiren bir boyutta devam ediyor. Kadınlar sadece kendi yaşamlarını ve geleceklerini değil, tüm dünyayı değiştiriyor.

Günümüzün güçlü kadınları

Günümüzde kadınlar iş hayatında, siyasette, akademide, sanatta ve daha birçok alanda kendilerine yer açarak seslerini duyuruyor. Kadın CEO’lar, girişimciler, bilim insanları, sanatçılar ve politikacılar sadece kariyerlerinde yükselmekle kalmıyor, aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak için de mücadele veriyorlar. Özellikle iş dünyasında kadınların yükselişi dikkat çekici. Dünyanın önde gelen şirketlerinde kadın yöneticilerin sayısı giderek artarken kadın girişimciler de kendi işlerini kurarak yenilikçi ve sürdürülebilir çözümler üretmeye devam ediyor. Kadınlar yalnızca bireysel başarılarıyla değil, aynı zamanda toplumsal dayanışma ve kadın hakları hareketlerini büyüterek de kolektif güçlerini ortaya koyuyorlar. Bu sayede günümüzün güçlü kadınları, geçmişten devraldıkları mirası ileriye taşıyarak daha eşit ve adil bir dünya inşa etmeye devam ediyor.

Toplumsal normları yıkan genç kadınlar

Toplumsal normların ve kalıplaşmış cinsiyet rollerinin sorgulandığı bir çağda yetişen genç kadınlar, kendi kimliklerini tanımlamak ve kendilerini ifade etmek konusunda çok daha özgürler. Eski nesillere dayatılan kalıpların dışına çıkarak kadın olmanın ne anlama geldiğini kendileri belirliyorlar. Genç kadınlar için artık “imkansız” diye bir kavram yok. Daha önce kadınlara uygun görülmeyen rollerde yer alıp cinsiyet ayrımcılığına karşı seslerini yükseltirken aynı zamanda sürdürülebilirlik, beden olumlama, LGBTQ+ hakları gibi konularda da öncülük ediyorlar. Kendi hayatlarını kendi kurallarına göre şekillendiren bir neslin cesareti ve kararlılığı, kadınların her alanda daha görünür ve güçlü olmalarını sağlıyor.


Size sorduk: Kadın gücü sizin için ne anlama geliyor?

Prof. Dr. Aydan Biri
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

Kadın, doğası gereği yaşamı taşıyan, sürdüren ve dönüştüren bir güce sahiptir. Biyolojik yapısı, sadece fiziksel dayanıklılığı değil, aynı zamanda çevresel ve içsel değişimlere en iyi şekilde uyum sağlama yetisini barındırır. Kadın bedeni, hayatı içinde büyütebilen, besleyebilen ve en zor koşullarda bile yaşama devam edebilen bir denge mekanizmasına sahiptir. İnsan türünün devamlılığı için yalnızca doğum yapma yetisi değil, bunu sürdürebilme ve uyum sağlayabilme kapasitesi de kritik bir rol oynar. Kadın, doğanın kendi içindeki en güçlü yaratıcı formlarından biridir çünkü sadece yeni bir yaşam getirme değil, o yaşamı şekillendirme, yönlendirme ve koruma gücüne de sahiptir. Bu biyolojik güç, bilişsel ve zihinsel kapasiteyle birleştiğinde, kadını sadece bir birey olarak değil, toplumun temel direklerinden biri haline getirir. Kadın, hem sezgileriyle hem de analitik düşünme becerisiyle dünyayı yorumlar, kararlar alır ve geleceği inşa eder. Dayanıklılığı, sabrı ve yenilenme kapasitesi sayesinde yalnızca bireysel değil, kolektif bir gücün de taşıyıcısıdır. Tarih boyunca kadınlar, toplumları ayakta tutan, değişimi yönlendiren ve yaşamı sürdürme görevini üstlenen temel aktörler olmuşlardır. Kadın gücü, yalnızca bireysel bir özellik değil, insanlığın varoluşsal dengesinin bir parçasıdır.


Ece Targıt Günşiray
İçerik Üreticisi, Yoga ve Meditasyon Eğitmeni, Flov Studio & Desté Kurucu Ortağı

Bence kadın olarak gücümüz içimizde yumuşak ama sarsılmaz derin bir yerden geliyor. Sertleşmemiz gerektiğini söyleyen bir toplumda yumuşak kalabilmek müthiş bir güç. Olağanüstü gözlem ve sezgi yeteneğimiz, ne kadar esnek ve dayanıklı olduğumuz beni hep hayran bırakıyor. Zorluklar ardından yeniden şekillenebilmek, kırılmadan bükülmek ve her seferinde yeniden ayağa kalkmak… Bunu en iyi kadın yapıyor.


Dr. İlayda Eskitaşçıoğlu Karavelioğlu
Konuşmamız Gerek Derneği Eş Kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı 

Hep güçlü olmak zorunda değiliz. Güçsüz olduğumuz anlar da oluyor, dayanışmadan güç aldığımız, dirençli hissettiğimiz, çok motive olduğumuz, cesurca konuştuğumuz anlar da. Regl deneyimleri üzerine çalışıyoruz, hepimizin bedenlerinin, regl deneyimlerinin biricikliğini vurguluyoruz. Sanıyorum güç, dayanışmada, güçsüz olduğumuz anları da kabullenebilmede, birbirimize sürekli salık verdiğimiz şefkati kendimize gösterebilmekte, yardım isteyebilmekte saklı. Hem tekil, hem kolektif direniş ama arada sırada dinlenerek… 


Jilda Bal
Yetenek Avcısı, Melek Yatırımcı ve AG Triatlon Sporcusu

Kadınların gücü, karşılaştıkları zorluklara rağmen cesaretle ilerlemeleriyle, dayanıklılıkla, kararlılıkla ve değişimlere öncülük ederek çevrelerine ilham vermeleriyle kendini gösterir. Bir triatlon sporcusu olarak, fiziksel sınırları aşmanın ve mental gücü korumanın önemini hayatımda bir çok defa birebir deneyimledim. Triatlon sporunda olduğu gibi, iş dünyasında da başarı, yalnızca fiziksel ya da zihinsel dayanıklılıkla değil, değişen koşullara hızla uyum sağlama ve pes etmeden ilerleme yeteneğiyle mümkündür. Çeşitlilik ve eşitliği sadece etik bir gereklilik değil, aynı zamanda inovasyonu ve sürdürülebilir büyümeyi destekleyen yapı taşları olarak görüyorum. 8 Mart Kadınlar Günü, kadınların gücünü ve iş dünyasındaki vazgeçilmez rolünü hatırlamak için bir kutlama günü olmanın ötesinde, eşitlik adına daha fazla adım atılması gerektiğini gösteren bir farkındalık günü olarak değerlendirilmeli.


Nazlı Koruyan Altıpat
Estée Lauder Şirketleri Türkiye Genel Müdürü

Bana göre, “Kadın gücü” kadınların içindeki sınırsız potansiyelin, azmin ve kararlılığın bir ifadesi. Bu güç, yalnızca fiziksel kuvvetle ya da toplumun tanımladığı geleneksel güç biçimleriyle sınırlı değil. Kadın gücü, duygusal zeka, dayanıklılık, yaratıcılık ve liderlik gibi farklı yeteneklerin bir araya gelmesidir. Zorluklara karşı direnmek, hayalleri gerçeğe dönüştürmek ve dünyayı daha adil bir yer haline getirmek için gösterilen çabaların tümüdür. Kadınlar, toplumsal ve kültürel engelleri aşarak yalnızca kendilerini değil, etraflarındaki toplumu da dönüştürebilirler. Bir kadının gücü, ailesinden iş dünyasına, sanattan siyasete, spora kadar her alanda daha adil, eşitlikçi ve sürdürülebilir bir dünya yaratma yolunda katalizör olabilir. Çünkü kadınlar, karşılaştıkları zorlukları aşarak hem kendileri hem de çevreleri için pozitif değişimler yaratma kapasitesine sahiptir. Bir kadının kendini keşfetmesi, gücünü fark etmesi, sadece kendi hayatını değil, bir sonraki nesli de etkileyebilir. Kadınların potansiyeli, toplumsal yapıları değiştiren, ilham veren ve her zaman daha iyi gelecek için ışık tutan bir güçtür.


Nil Keskin
Goddess & Gent Kurucu Ortağı, Davranış Bilimci ve Tarihçi, Yazar  

Kadın gücü benim için ataerkil kodlarından arındığında ve yüksek potansiyeline ulaştığında ışığıyla, yaratımıyla etrafına, eril olana, toplumlara, çocuklara ilham olabilmektir. Çevresindekileri de yine en yüksek oluş halleri için eyleme geçirebilen olmaktır. Dolayısıyla Joseph Campbell’ın da dediği gibi “Kadın, dönüştürendir” Bu gücün dengesini bulandır ve erkek gücüyle birlik olduğunda bu dünyaya hediyeleri sonsuzdur. 


Yasemin Altıntaş
Ultramaraton Yüzücüsü

Sadece direnmek değil, gerektiğinde akışa uyum sağlamaktır. Kırılmamak değil, kırıldığında bile yeniden şekillenebilmektir. Değişimi korkuyla değil, cesaretle karşılamak, yalnızca kendi yolunu açmak değil, başkalarına da ilham olabilmektir. Kadın gücü, sadece kendi hayatını değil, etrafındaki dünyayı da değiştirme cesaretidir.


Zeyneb Uras
Yoga Eğitmeni & Yazar

Sevgiyi duygusallık olarak alırdım, gördüm ki sevgim en büyük gücüm.
Hassasiyeti zayıflık olarak alırdım, gördüm ki hassasiyetim yaşamla bağım.
Hafifliği derinlikle bir araya koyamazdım, anladım ki ki ne kadar derinlik o kadar hafiflik.






BLOOM SHOP