YAZAN: BURCU ERBAŞ

Modern yaşamda tüm teknolojik ve tıbbi gelişmelerin alt paralelinde, en korkulan hastalıkların başında hala kanser geliyor. Erken tanı ve yeni nesil tedavi yöntemleri sayesinde artık tedavi edilebilir hale gelen kanserin yine de en etkili çözümü, hiç kansere yakalanmamakta yatıyor. Bu nedenle kanser üzerine yapılan tüm bilimsel araştırmaların odağına, insan bedeninin nasıl ev sahibine düşman hale gelebildiği ve bu durumun nasıl önlenebileceği alınıyor. Dünyaca ünlü bilim insanı, tıp doktoru, konuşmacı, yazar ve Anijiyogenez Vakfı kurucusu William W. Li’nin çığır açıcı araştırmaları da bu doğrultuda ilerliyor. 11 milyonun üzerinde izlenen “Can We Eat to Starve Cancer?” isimli TED Talk’unda da insan bedeninin kendini iyileştirebilme gücünün kanser başta olmak üzere birçok hastalığı daha başlamadan durdurmaya yeteceğini söylüyor. Kanseri beslenme ile gerçek anlamda yemenin mümkün olduğunu söyleyen Dr. Li’nin tavsiyeleri için okumaya devam edin!


Damar sağlığı neden bu kadar önemli?

Sağlıklı ve uzun bir yaşamdan bahsedilirken her konudan önce ilk kalp ve damar sağlığından bahsedilir. Kolesterol, diyabet, tansiyon başta olmak üzere birçok rahatsızlık aslında kalp ve damar sağlığının bozulması ile ortaya çıkar. Birbirinden oldukça farklı seyredebilen kanser çeşitlerinin tek ortak noktası da damar sağlığımızda yatar.

Bedenimizi saran damarlardan en incesi; kılcal damarlardan 19 milyar tane bulundururuz. Bu, uç uca eklendiği zaman Dünya’nın çevresini iki kere sarabilecek kadar çoktur. Bulunduğu bölgeye göre; eğer akciğerde ise hava torbalarına, karaciğerde ise detoksifikasyon kanallarına sahip olarak uyum sağlayabilen çoğu kan damarları anne karnında oluşur. Yetişkinliğe eriştiğimizde ise kan damarı üretme yetimizi sadece bazı özel durumlarda kullanmaya başlarız. Bunlar;

  • Her ay menstrüasyon dönemi esnasında rahim duvarında,
  • Hamilelik döneminde plesentayı oluştururken,
  • Yaraların iyileşmesinde

beden bulundurduğu kan damarı miktarını arttırır. Yukarıdaki koşullar sona erdiğinde; hamileliğin veya regl döngüsünün bitiminde, yaraların iyileşmesinde ise vücut damar sayısını eski haline geri çevirir. Peki, nasıl?

Tüm kanser çeşitlerinin ortak noktası: Anjiogenez

Vücudumuzun bu yeteneği, anjiogenez sistemi sayesindedir. Örneğin, yaralanmalarda beden kendini korumak için hızlıca kanayan bölgeyi kılcal damar ile kaplar. Bunu, anjiogenik faktör adı verilen proteinleri üreterek yapar. Yara iyileştiğinde ise anjiogenez inhibitörleri salgılayarak bölgedeki artmış olan kan damar sayısını eski, normal seviyesine çeker. Kanser başta olmak üzere birçok hastalık bu hassas dengenin bozulması sonucu oluşur.

Kanserli kitleler yani tümörler bulundukları bölgede onları besleyen, hücrelerine oksijen taşıyan binlerce kılcal damar ile çevrilidirler. Bu kanserin yaşamını sürdürebilmenin ilk koşuludur. Fakat kanserin bedendeki ilk oluşumu belirgin bir kitlenin aksine gözle görülemeyen kadar küçük, mikroskobik boyuttadır. Bu esnada kanserli hücre onu besleyen damarlar ile çevrilmemiştir.

Mikroskopik boyuttaki kanserli hücre kan damarına ulaşmadığı zaman hastalığa dönüşmez. Sağlıklı çalışan anjiogenez sistemi kanserli hücrelerin beslenmesini yani kan damarlarına ulaşmasını engeller. Buna karşın eğer sistemin dengesi bozulursa bir başka deyişle anjiogenezin gerçekleşmesi durumunda bir kılcal damar bile kanserli hücrenin büyümesine, çevresine yayılmasına ve ciddi bir hastalığa dönüşmesine yeter.

Anjiogenezi nasıl durdurabiliriz?

Kanserin tedavi seçeneklerinden birisi de yapılan tüm bu araştırmalardan yola çıkarak oluşturulmuş, kanserli hücreyi “aç bırakmayı” amaçlayan anti-anjiogenez tedavisidir. Bu yöntemde kemoterapinin aksine hedef kanserli bölge değil, bu bölgeyi besleyen kılcal damarlardır. Dr. Li’ye göre bu yöntem birçok farklı kanser türü ve aşamasında hastanın yaşam kalitesini büyük oranda arttıran, uzatan hatta tümüyle hastalığı yok eden umut verici sonuçlar vermiştir.

Kansere yakalanmadan anjiogenezi lehimize çevirebilir miyiz?

“Kanserin bedende hastalığa dönüşmesi anjiogenez ile gerçekleşiyorsa, anjiogenezi başlamadan durdurmak kanseri ilk safhasında engellemek anlamına gelir.” diyen Dr. Li araştırmaları sonucunda bu sürecin beslenme tarzı ile yakın bir ilişkisi olduğunu görür. Doğada bulunan bazı yiyeceklerin kendiliğinden anti-anjiogenetik etkiye sahip olduğunu keşfeden Dr. Li yemek yiyerek kanseri aç bırakmanın mümkün olduğunu gösterir. Peki, Dr. Li’nin anti-anjiogenetik listesinde hangi besinler var?

Anti-anjiogenetik besinler

Anti-anjiogenetik diyetin kilo kontrolüne etkisi

Kanseri önlemede herkes anti-anjiogenetik bir diyete sahip olabilir. Dr. Li’ye göre bu diyette yer alan besinleri mümkünse organik olarak almak, taze iken sıklıkla tüketmek ve bu beslenme tarzını sürdürülebilir hale getirmek önemli noktalarını oluşturur. Bunun yanı sıra, anti-anjiogenetik diyetin çözüm olabildiği tek hastalık kanser değil. Obezite de anjiogenetik sürecin dengelenmesi ile önlenebilir.

Obezite başta olmak üzere tüm kiloya bağlı sağlık sorunlarının kaynağı olan yağ doku aynı kanserli dokular gibi kılcal damarlarla beslenir. Bu nedenle, anti-anjiogenetik yaklaşım zararlı dokuyu besleyen kılcal damarları hedef alarak kitlesel yağların da azaltılmasını sağlar.



Burcu Erbaş

1997 yılında Antalya’da doğan Burcu, İstanbul Saint Joseph lisesinde eğitim gördü. 2020 yılında Galatasaray Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümünde lisans eğitimini tamamladı. Erasmus programı ile bir sene boyunca eğitim aldığı Sciences Po Paris’te çevre politikaları, sürdürülebilirlik ve ekoloji üzerine dersler aldı. Öğrendiklerinden çok etkilenen Burcu yaşam tarzını çevreye duyarlı olacak şekilde...



BLOOM SHOP