YAZAN: MİRAY AKIN

Zamanın başlangıcından beri kendimizde olmayanı arzuluyor, kendimizi diğer insanlarla karşılaştırıyoruz. “O öyle, ben neden değilim?” ile başlayan soruların arkasında Instagram ne kadar etkin bir rol üstleniyor? Neden kendimizi diğer Instagram personaları ile karşılaştırıyor ve onlar gibi olmaya çabalıyoruz?


Sosyal medya şüphesiz doğru amaçlarla kullanıldığında iletişimi kolaylaştıran bir araç. Ancak burada doğru amaçlar kelimesi oldukça önemli. Dünyada olup biteni öğrenebilmek, bilgiye kolay bir şekilde ulaşabilmek ve kendini ifade edebilmek gibi birçok faydasını göz önüne alınca günümüzde sosyal medyadan uzak kalabilmek oldukça zor. Ancak bu dev platformlarda kendine bambaşka bir Instagram personası oluşturan insanlarla birlikte ortaya çıkan sorunları da yadsımak pek kolay olmuyor.

Özellikle beğenilmeye duyulan istek, bir nevi herkesten farklı olma “gerekliliğini” doğururken “like” alabilme ve popüler olabilme adına kendisiyle örtüşmeyen bir “profil” çizmek bazı insanların kodlarına işlenmiş gibi. Her ne kadar sahte bir profile sahip olan biz veya karşımızdaki olmasa da, merak ettiğimiz bir Instagram personasına bakmaya direnmek, uygulama ekranını açınca o kadar kolay olmayabiliyor. Karşımıza çıkan pembe bir Instagram sayfasıysa eğer, bu mutlu fotoğraf günlüğünün neden bizde olmadığını sorgulamamak neredeyse imkansız hale geliyor.

Psikoterapist Rebecca Sparkes, kendimizi başkalarıyla karşılaştırmanın insan doğasının bir parçası olduğunu söylüyor.

İnsan beyni, kendini türün diğer üyeleriyle karşılaştırmak üzere kodlanmıştır. Bu, kendimizi güvende tutmanın ilkel bir yoluydu. Akranlarımızı sürekli değerlendirmemiz gerekiyordu. Kim bizim için bir tehdit ya da kendimizi güvende tutmak için kiminle ittifak kurmamız gerekiyor?

Kendimizi başkalarıyla karşılaştırma isteğinin en derinimize kök saldığını dile getiren Sparkles, bu isteğin daha da dallanıp budaklanmasını “büyük topluluk” fikrine bağlıyor.

İlkel zamanlarda kendi küçük topluluğumuzda bu karşılaştırmayı yaparken şimdi dünyanın öbür ucundaki insanlara bile erişebiliyor olmak, bu sosyal karşılaştırmanın eşi benzeri görülmemiş bir hale bürünmesini sağlıyor. Bu erişimi ise optimize edilmiş bir pencere üzerinden sağlamak, durumu daha da kötüleştiriyor. Herkes kendi fotoğraf günlüğünü belli başlı uygulamalar sayesinde optimize etmeye çalışırken, ilkel rekabette yakalanan zaaflara kıyasla günümüzde bu profiller böylelikle rakipsizleşiyor.

Sparkles, bu durumun benlik algımızın bozulmasına sebep olduğunu belirtiyor. “Artan kaygı ve endişe” kim olduğumuzu unutmamıza sebep olabiliyor. Kendimizde bulduğumuz eksiklikler bu optimize edilmiş “Instagram personaları” sayesinde daha da fazla bize batmaya başlıyor; bu da daha mutsuz ve ümitsiz hissetmemize neden oluyor.

Özellikle kötü bir anımızdaysak kendimize dair artan olumsuz düşünceler birikerek herkesin hayatta bizden daha iyi olduğunu düşüncesine kapılabiliyor ve kendimizin, başarılarımızın ve kazanımlarımızın hiçbir şey ifade etmediğini düşünebiliyoruz.

Peki ne yapmamız gerekiyor?

Günümüzde çoğumuzun birer sosyal medya ve telefon bağımlısı olduğu ve bununla birlikte bir tür kaçırma korkusu (fomo) yaşadığı göz önüne alınırsa Instagram’ı veya diğer uygulamaları telefonumuzdan silmek yapabileceğimiz en doğru seçim olmayabilir. Çünkü bir gün sonra yeniden dönmek istemeyeceğimizin garantisi yok. Ancak bu hayatımızı Instagram’da yaşamamız gerektiği anlamına gelmiyor.

Sosyal medya detoksu yapmak ve hayatımızı sosyal medyanın yönlendirmesine izin vermemek atılacak en kararlı adımlardan biri. Örneğin takip ettiğimiz ve bizi içten içe rahatsız eden Instagram personalarını takipten çıkarabiliriz.

Bunun yanı sıra kendimize günlük süreler verebiliriz. Örneğin “sadece 30 dakika Instagram’da gezineceğim” gibi. Bunu daha kolay bir şekilde başarabilmek için bildirimleri kapatmak da iyi bir çözüm olabilir. Yatağımızda hiçbir şey yapmadan sadece sosyal medyada gezinerek harcadığımız zamanı ise hobilerimize ayırmayı deneyebiliriz.

Sosyal medyayı doğru amaçla kullanmanın önemini yeniden hatırlamak da bu noktada iyi olabilir. Onu sahte kimlikler yaratmak yerine gerçekten iletişimi kolaylaştıran bir ağa dönüştürmek ve bizi huzursuz eden Instagram personalarını takip etmek yerine bize ilham veren insanlarla bağ kurmak, atılacak pozitif bir adım olabilir.

Kısacası başka insanların hikayelerine seyirci olmak yerine kendi hikayemizin başrolünü oynamak, sosyal kıyaslamanın üzerimizdeki olumsuz etkileri ile savaşmada en büyük yardımcımız diyebiliriz.



Miray Akın

1994 yılında Ankara'da doğan Miray, lisans eğitimini Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde tamamladı. Ardından Hacettepe Üniversitesinde Pazarlama üzerine yüksek lisans eğitimi aldı. İnsan ve hayvan haklarına olan ilgisi, onun birçok sivil toplum örgütünde aktif bir şekilde rol almasını sağladı. Kendisini yazı yazarak ifade eden biri olarak sözlerini kaleme dökmeye tutkun...



BLOOM SHOP