Geçtiğimiz haftalarda, uzun süredir çalışmalarını merakla takip ettiğimiz Kardiyoloji Uzmanı ve Fonksiyonel Tıp Uygulayıcısı Prof. Dr. Zeynep Tartan ile QbMed’deki kendisi gibi renkli ve samimi ofisinde bir araya geldik. Yoğun temposunun arasında durup dinlenmeye, bireysel ihtiyaçlarını fark etmeye ve kendini dinlemeye ihtiyacı olan herkese vakit ayırmaya önem gösterdiğini söyleyen Zeynep Tartan, röportaj sorularımızı keyifli bir sohbet eşliğinde cevapladı.

Yeme tercihlerimiz ve hastalıklar arasındaki ilişkiden dengeli beslenmenin inceliklerine dair tüm detaylar Prof. Dr. Zeynep Tartan’ın aktarımlarıyla Live To Bloom’da.

İlginizi çekebilir: Prof. Dr. Metin Özata ile Hormon Dengesini Bozan Alışkanlıklar

Enflamasyona neden olan etkenler nelerdir? Fonksiyonel beslenme ile enflamasyonu ve buna bağlı hastalıkları önlemek mümkün müdür?

Enflamasyon, modern hayattaki bütün kronik hastalıkların altındaki ana kurgulayıcı olarak bilinir. Klasik tıpta hastalıkları belirlemek için şu algoritma izlenir: Hasta gelir problemlerini anlatır, laboratuvar testleri ve muayene bulgularıyla bu problemler birleştirilir ve ortaya ayırıcı tanılar çıkar. Bunlardan sonuç olarak bir tanesi hastalığın tanımı olarak teşhis edilir. Ardından o hastalığa ait güncel ilaç tedavisi başlanır.  

Bahsettiğim teşhis sürecinde alt planda birbirinden bağımsız birçok hastalık varmış gibi görünür ama upstream yani fonksiyonel tıbbın ulaşmayı hedeflediği alanda, bütün bu hastalıkların aslında sadece birkaç ortak noktada birleştiğini görürüz. Bu noktalardan biri enflamasyon, öteki ise kronik oksidatif strestir. Enflamasyonu bir yangın gibi düşünürsek bu yangının dumanını da oksidatif stres olarak tanımlayabiliriz. Vücuda bütün hasarı uygulayanlar aslında bu etkenlerdir.

Eskiden daha sakin bir hayatımız, daha temiz bir dünyamız, elektromanyetik alana maruz kalmadığımız, stressiz bir yaşam tarzımız vardı. Ancak günümüzde enflamasyonu tetikleyen birçok faktör bulunuyor. Bu faktörlerden başlıcaları:

  • Gıdalar
  • Toksinler (havada, suda, yiyecekte)
  • Travmalar (operasyon, kaza, fiziksel veya ruhsal travmalar, stres)
  • Mikroplar (akut veya kronik)

Bu tetikleyiciler içerisinde gıda çok önemli. Fonksiyonel tıpta da bizim en çok eğildiğimiz konulardan ilki beslenme.

Devamında da stres, uyku, egzersiz gibi alanlar geliyor. Ama tek başına diyetteki tetikleyicilerini çıkartmak bile ciddi anlamda hastalıkların dönüşümünde yüzde 80 yardım sağlıyor. Bu nedenle temiz beslenmek, Michael Pollan’ın da söylediği gibi tarladan tabağa gelebilen ve tanımlanabilen gıdalar tüketmek, yediklerimizin kaynağını araştırmak, yiyeceklerin nasıl yetiştirildiğine, nasıl sulandığına, hangi gübrelerle desteklendiğine veya yediklerimizin ne yediğine odaklanmak çok önemli. “Ne yersek oyuz.” cümlesi “Yediğimizin yediğiyiz.” algısı şeklinde geliştirilebilir.

Enflamasyon ve kronik hastalık çözümünde bizler hastalarımıza tanımlayabildikleri gıdaları tüketmelerini ve anneannelerimizin bilmedikleri yiyeceklerden uzak kalmalarını öneriyoruz. Sınırlar elbette çok açıldı, bugün Peru’daki kinoaya kendi ülkemizdeki marketlerde ulaşabiliyoruz. Erişimimiz ne kadar genişlerse genişlesin neticede ihtiyacımız olan yiyeceklerin içindekiler kısmını okumak ve vücudumuza uygun değilse o gıdaları tüketmemek. Bu iki alışkanlık, ileride vücutta enflamasyon gelişimini engellemeye destek sağlıyor.

İlginizi çekebilir: Enflamasyon Nedir? Enflamasyonu Önlemek İçin Hangi Gıdalar Tüketilmelidir?

Enflamasyonda bağırsak geçirgenliği de çok önemli bir kaynak çünkü bağırsaklarımız ana giriş kapılarımızdan bir tanesi.

Biz dünyaya birkaç yerden dokunuyoruz. Bu noktalardan ilki cildimiz, devamında da dış dünyaya temas eden mukozalarımız ve sindirim sistemimiz geliyor. Vücudumuzu bir kimya laboratuvarı olarak düşünürsek, yediğimiz yiyecekler ağzımızdan geçtikten sonra içeride parçalarına ayrılıyor ve bunun ardından o yiyeceğin barındırdığı tarım ilaçları, katkı maddeleri, renklendiriciler hücrelerimize sunuluyor. Böylece bağırsak da birçok değişkene maruz kalarak hasara uğrayabiliyor. Bu hasar durumunda dış dünyadan gelebilecek birçok tehlike söz konusu.

Enflamasyonu engellemek ciltte, mukozalarda ve bağırsakta bütünlüğü sağlayan gıdalarla mümkün. Sağlıklı gıdalarla bağışıklık sisteminin toleransı artmış oluyor, şiddetlenmiş bulgular hızlıca geri çekilmeye başlıyor, tedavi de daha fazla işe yarıyor. Bunu bir takım işi olarak düşünebiliriz. Yediklerimiz kronik hastalıkların başlatılmasında ve başlamış olan kronik hastalıkların da daha sonrasındaki çözümünde ilaçların yanı sıra en önemli tedavi noktası.

Sağlıklı bir bedene ve zihne sahip olabilmek için önerebileceğiniz basit kurallar neler?

Uyku: 

Daniel Amen’ın fonksiyonel beyin emarlarıyla ilgili serisinden yola çıkarak diyebilirim ki uykunun önemi çok büyük. Bazı insanların felsefesine göre uyumak hayatı kaçırmak anlamını taşıyor olabilir. Kimi insan gece vakit geçirmeyi seviyor, kimisi sabah insanı; bunlar tamamen insanların kişisel döngüleriyle ilgili. Günde 7-8 saat deliksiz, kaliteli bir uykuda beyin kendi detoksunu yapıyor ve uykuda salınan melatonin hormonu da çok güçlü bir antikanserojen olarak biliniyor.

Ayrıca temiz, serin ve havalandırılmış bir ortamda, elektroniklerden uzak, bölünmeyen bir uyku; akıl sağlığı ve hafıza için çok gerekli. Bizim bir sirkadiyen ritmimiz var dolayısıyla havanın kararmasıyla uyumuş olup günün ilk ışıklarıyla uyanmak aslında vücudumuz için en iyisi. Ama haliyle günümüzde bu çok mümkün değil. Yoğunuz, eve geç varıyoruz, kendimize ve sevdiklerimize vakit ayırmak istiyoruz, dolayısıyla saatler kayabiliyor. Ama mümkün mertebe saat 12’yi geçirmeden uyuyup olabildiğince de erken saatlerde güne başlamak, bağışıklık sistemi için çok önemli. 

Uykuya geçişi kolaylaştıran maddeler arasında; karanlık, havalandırılmış, sessiz, elektronik aygıtlardan uzak, çeşitli aromaterapi kokularıyla destekleyebileceğiniz bir uyku ortamı yaratma ve belki biraz magnezyum ve epsom tuzuyla gevşeyip nefes egzersizleri ya da meditasyonla uykuya dalışınızı destekleyebileceğiniz pozitif yöntemler var. 

İlginizi çekebilir: Kaliteli Bir Uyku İçin 5 İpucu

Kendine dönüş: 

Hepimiz sürat içerisinde yaşıyoruz. Gün içerisinde birikenleri boşaltabilmek için herkes kendisine en iyi gelen şeyi bulup bedenine ve ruhuna vakit ayırmaya özen göstermeli. Bu boyama yapmak, müzik dinlemek, yürüyüş yapmak gibi herhangi bir şey olabilir. Nefes bu noktada da çok kıymetli. Düzenli bir pratikle günün istediğiniz saati, sıkıştığınız her an, bir dakikadan yarım saate uygulayabileceğiniz harika bir yöntem.

Ben nefeste gözümü kapatarak aldığımın iki katı sürede nefes verme egzersizini yapıyorum. Her nefes verdiğimde de bırakma eylemim var benim. Birkaç nefes sonrası sanki vücudum cisimsizleşiyor, yerçekimiyle akıp gitmişim gibi hissediyorum. Nefeste olmak çok güzel. Bir de bende “heart math” adında beyinle kalbin nasıl iletişim kurduğunu gösteren bir aygıt var.

Onu kulak memenize taktığınızda nabzınızı alıyor ve içerisindeki sinyalizasyonda doğru yolda gittiğinizi gösteren işaretler veriyor. Aslında nefesle parasempatik sistemi aktif hale getirip kalbi bu ritme uyumlayarak yavaşlatabiliyorsunuz. Özellikle kaygı, tansiyon, nabız yüksekliği, anksiyete gibi durumlarda nefes eğitimleri çok işlevsel. Nefes nabzı kontrol altına aldığında kalp beyni yakalıyor ve buna “coherence” adı veriliyor. Heart math bu dalgaları göstermeye yardımcı. 

İnsanların kendilerini iyi hissettikleri herhangi bir şeye vakit ayırmalarını, önce haftada birkaç günle daha sonra her günle bu aktiviteyi devam ettirmelerini öneriyorum. 

Sevgi:

Ne kadar sağlıklı yaşarsanız yaşayın, istediğiniz gibi sağlıklı beslenin, egzersiz yapın; eğer sevgi ve iletişimden uzaksanız bütünsel olarak bir şeyler eksik kalıyor demektir. Çünkü insan sosyal bir varlık. İzolasyonda kalmak duygusal yemelere, aşırı spora yönelmeye, alkol yatkınlığına ve işkolikliğe neden oluyor. Hayatımızda bir şeyler dolmuyorsa ve eksik kalıyorsa vücut orayı doldurabilmek için başka şeyleri aşırı olarak uygulamaya başlıyor.

Bu nedenle sevgi bağını kurabilmek, iletişimde kalabilmek, sosyal alışveriş yapabilmek, sevdiklerimizle temas kurabildiğimiz bir hayata sahip olmak çok önemli. Eskiden büyük aile buluşmaları, kalabalık yemekler, meydanlarda toplaşmalar vardı. Şimdi plazaların içindeyiz. Eve otel gibi gidiyoruz. Gerçekten kalpten paylaşımların olduğu dostluklara daha fazla önem vermemiz gerekiyor. 

Bu konuyla ilgili son bir örnek vereceğim. Roseta kasabasında yapılan bir çalışmada, sağlıksız koşullarla beslenen bir köy halkı inceleniyor. Halkın tümü hamur işleri ve sağlıksız yağlarla hazırlanan atıştırmalıklarla beslense de kasabada ne bir kalp hastalığı ne bir damar problemi var. Çünkü büyük aileler, kalabalık topluluklar halinde, sevgi ve iletişim içinde yaşıyorlar. Ne zaman ki toplumdaki çocuklar oradan ayrılıyor ve aileler dağılıyor, aynı yaşam şekli devam ederken hızla kalp hastalıkları ve ölümler görülmeye başlanıyor. Sevgi frekansı çok önemli bir faktör. 

Beynimiz hep olumsuza odaklı ama aslında ne kadar şanslı olduğumuzu görebilir, şükran duyabilir, çevremizdekilere ve kendimize daha fazla sevgi ve şefkat gösterebiliriz. Bağışıklık sistemimiz ve psikolojimiz için kendimizi mutlu etmenin yollarını bulmamız çok değerli. 

İlginizi çekebilir: Sevgiye Dönüş: Yaşam, Benlik ve Sevgi Üzerine Alıntılar



Prof. Dr. Zeynep Tartan

Prof. Dr. Zeynep Tartan, lisans öncesi öğrenimlerinin ardından İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi'nde başladığı tıp eğitimini 1995 yılında başarıyla tamamlayarak tıp doktoru unvanı almıştır. İhtisasını ise Siyami Ersek Göğüs Kalp Damar Cerrahi Merkezi'nde yapmış ve 2002 yılında Kardiyoloji Uzmanı olmuştur. Aynı anabilim dalında 2007 yılında Doçentliğe yükselmiştir. Uzmanlık eğitimi sonrasında,...



BLOOM SHOP