YAZAN: MİRAY AKIN

Şehir hayatı, sosyal ve ekonomik anlamda sağladığı birçok faydanın yanı sıra kalabalığı ve bitmek bilmeyen kaosu ile bizler için bir stres mıknatısına dönüşebiliyor. Belki de bu sebeple son zamanlarda şu sözü daha fazla duyar olduk: “Şehirden kaçıp bir sahil kasabasına yerleşmek istiyorum.” Eğlence, konfor ve iyi bir hayat vaadeden şehir hayatından uzaklaşmak istememizin temel sebebi nedir? Yoksa hissettiğimiz olumsuz duyguların suçlusu şehir yaşamı mı?

Şehir hayatının eksileri olduğu kadar birçok artısı da olduğu bir gerçek ancak araştırmalar, şehir hayatının ruhsal, zihinsel ve fiziksel sağlığımıza olumsuz etki edebileceğini gösteriyor. Peki, nasıl?


Şehir hayatı zihinsel sağlık açısından kötü bir karneye sahip!

Araştırmalar, kırsalda yaşayanlara kıyasla şehirde yaşayanların anksiyete bozukluğuna sahip olma oranının yüzde 21 daha fazla olduğunu ortaya koyuyor. Benzer bir şekilde aynı araştırma şehirde yaşayanların, duygudurum bozukluğu yaşama oranının kırsalda yaşayanlara nazaran yüzde 39 daha fazla olduğunu da söylüyor. Travma sonrası stres bozukluğu ve öfke kontrolünde de şehirde yaşayanların dezavantajlı olduğu görülüyor.

Peki, neden? Psikiyatristlere göre şehir hayatı içerisindeki gürültü, trafik ve çok daha fazlası zihnimizin sürekli uyarılmasına neden oluyor. Hatta bilim insanları, beynimizde duygu ve kaygının düzenlenmesinde rol oynayan iki bölgenin, şehirde yaşayan insanlarda, kırsalda yaşayanlara nazaran daha aktif olduğunu da belirtiyor.

Beynimiz ve duygularımız şehir hayatına karşı tepki veriyor

Tüm bu uyaranlar, beynimizi savaş ya da kaç tepkisine yönlendirebiliyor. Bu da bizi anksiyete, öfke ve depresyon gibi zihinsel sağlık problemlerine karşı daha savunmasız hale getirebiliyor. Gürültü, kargaşa, kaos ve yoğunluk derken bütün bu uyaranlarla aynı anda başa çıkmaya çalışmak zihnimizin aşırı yüklenmesine neden oluyor. Bu uyaranlardan uzaklaşmak için şehir hayatında sessiz alanlar ve doğaya erişim gibi fırsatlar kırsala göre daha az olduğundan rahatlamak da zorlaşabiliyor.

Bunun yanı sıra şehirdeki risk faktörlerinin kırsala göre daha fazla olması ruh sağlığımızı da ele geçiriyor. Her ne kadar birçok insanın büyük şehirlere göç etmesindeki temel sebebin başında iş imkanları geliyor olsa da şehir hayatında giderler de bir o kadar fazla. Ayın sonunu nasıl getireceğini düşünen birçok insanın yanı sıra şehir hayatında daha çok göze çarpan sosyal adaletsizlikler ve zorluklar da umutsuzluğa kapılmaya neden olabiliyor. Bu ise güven eksiliği yaşamamıza ve giderek yalnızlaşmamıza sebebiyet verebiliyor.

Hava kirliliği “aktif” içiciliğe neden oluyor

Şehir hayatı sadece ruhsal ve zihinsel sağlığımızı değil, fiziksel sağlığımızı da etkiliyor. Şehirdeki insan kalabalığı, yeşil alanların azalarak yerlerini gökdelenlere bırakmasına, daha fazla fabrikanın açılmasına ve artan araç sayısı ile birlikte oksijen soluduğumuz havanın egzoza boğulmasına yol açıyor.

Hatta, yakın zamanda yapılan bir araştırma, şehirdeki hava kirliliğini 29 yıl boyunca her gün bir paket sigara içmeye benzetiyor. Bir nevi şehir hayatı bizi aktif bir içici olmaya yönlendiriyor. Hava kirliliğinin akciğerlerimiz üzerindeki etkisi her ne kadar ilk göze çarpan somut etki olsa da kirli havanın akciğerlerimiz dışında vücudumuzun geri kalanına etkisini de göz ardı etmememiz gerekiyor.

Hava ve gürültü kirliliği uyku kalitesini ve kardiyovasküler sağlığı etkiliyor

Hava kirliliği ile birlikte şehirdeki yoğun gürültü kirliliği de fiziksel sağlığımız üzerinde ne yazık ki söz hakkına sahip. Öyle ki gürültü kirliliği uyku kalitesini etkileyebiliyor ve stres hormonu olan kortizolün yükselmesine neden olabiliyor. Zamanla hava ve gürültü kirliliğine çok fazla maruz kalmak ise bu hormonun seviyelerinin giderek artmasına sebebiyet veriyor. Bu da kardiyovasküler hastalık geçirme riskini artıyor.

Şehirde uyku kalitesini negatif etkileyen faktörler arasında ise sadece gürültü ve hava kirliliği yer almıyor. Stanford Üniversitesi’nde yapılan bir anket çalışmasına göre, şehrin parlak ışıkları uyku kalitesini azaltıyor. Kalitesiz uykunun yanı sıra kalabalık şehir hayatı, salgınlara karşı bizleri savunmasız hale getirebiliyor. Kaotik düzen ise işlenmiş yiyeceklere yönlenmemize neden olduğu gibi, bizleri kapalı alanlara yönlendirerek inaktifleşmemize yol açabiliyor. Bu da kilo alımına, yüksek tansiyona ve diyabete karşı riskleri artırıyor.

Şehir hayatının olumsuz etkilerine karşı gardımızı alabiliriz

Şehir hayatı, ruhsal, zihinsel ve fiziksel sağlığımıza olumsuz etki etse de bu devantajları minimize edemeyeceğimiz anlamına gelmiyor.

Doğa ile bütünleşin ve egzersiz yapın

Her ne kadar etrafımız beton yığınları ile dolu olsa ve gökdelenler sebebiyle göğü görmekte zorlanıyor olsak da açık havada yürüyüş yapmak bizleri rahatlatıyor ve sakinleştiriyor. Araştırmalar, doğa ile kurulan bağın zihinsel sağlığı iyileştirdiğini ortaya koyarken, egzersiz yapmanın ise bağışıklık sistemini iyileştirebileceğini söylüyor.

Bu sebeple şehrin kabalığından sıyrılıp kendimize ayırdığımız vakitleri parklarda, şehrin içindeki ormanlarda geçirmeyi deneyebilir, açık hava egzersizleri veya meditasyon yapabiliriz. Bu, şehir hayatının yüksek maliyetleri ile başa çıkmak için de bir yol olabilir.

Sosyal ilişkilerinizi ekran arkasından kurmayın

Ne yazık ki şehir hayatı kalabalıklar içerisinde bizleri yalnızlaştırabiliyor. Kendimize bile zaman ayırmakta zorlanıyor olduğumuz için sosyal ilişkilerimizi de bir camın arkasından yürütmeye çabalayabiliyor ve yüz yüze sohbetin içimizde sıcacık bir gülümseye neden olduğunu unutabiliyoruz. Ancak önce karşı komşudan başlayarak kendi muhitimizde yeni kişilerle kuracağımız bağlantılar bütünsel sağlığımıza destek olabileceği gibi yalnızlıkla mücadele etmemizi de sağlıyor.

Araba ile aranıza mesafe koyun

Şehirde artan mesafeler her ne kadar arabayı lüks bir konumdan çıkarıp bir zorunluluk haline getiriyor olsa şehirde araba kullanmak stres seviyemizin artmasına sebep olabiliyor. Bu sebeple işe, okula yürüyerek ya da bisikletle gitmek stres araştırmacısı Dr. Mazda Ali‘ye göre ruh sağlığımız için çok daha iyi. Mesafe problemi varsa bile en azından toplu taşımayı kullanmak bile karbon ayak izini azaltmak ve bireysel anlamda hava kirliliği ile mücadele etmek için iyi bir yol olabilir.



Miray Akın

1994 yılında Ankara'da doğan Miray, lisans eğitimini Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde tamamladı. Ardından Hacettepe Üniversitesinde Pazarlama üzerine yüksek lisans eğitimi aldı. İnsan ve hayvan haklarına olan ilgisi, onun birçok sivil toplum örgütünde aktif bir şekilde rol almasını sağladı. Kendisini yazı yazarak ifade eden biri olarak sözlerini kaleme dökmeye tutkun...



BLOOM SHOP