Bütünsel sağlığa verilen önemin ve iyi yaşam farkındalığının artışı wellness sektörünün de her geçen gün büyümesini sağlıyor. Global Wellness Institute‘ın öngörülerine göre wellness endüstrisinin 2025 yılında 7,3 trilyon dolara ulaşması bekleniyor. Wellness sektöründeki bu büyüme sağlıktan sürdürülebilirliğe, güzellikten yaşama kadar birçok alanda yenilikleri de beraberinde getiriyor. Günümüz ihtiyaçları ve wellness sektörüne olan ilgi 2025 trendlerini nasıl etkiliyor? Daha sağlıklı bir yaşam yolunda bizleri neler bekliyor? Alanında uzman isimlere sorduk!
Sağlık & Sağlık Teknolojileri
2025 yılının, sağlık farkındalığının arttığı ve teknolojik gelişmelerle sağlıklı yaşamın daha erişilebilir hale geldiği bir yıl olması bekleniyor. Daha detaylı öngörüler için yeni yılda bizleri bütünsel sağlığı destekleyen ne gibi trendlerin ve iyileştirici yöntemlerin beklediğini Amerikan Hastanesi Fonksiyonel Tıp Bölümü Başkanı Dr. İrem Ergün, Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Nöroloji ve Klinik Nörofizyoloji Uzmanı ve Beynex kurucusu Prof. Dr. Türker Şahiner ile Tazefikir Group kurucusu Çağlar Gözüaçık’a sorduk.
Dr. İrem Ergün
Yeni yıl sağlık alanında oldukça değerli gelişmeler vadediyor. Önleyici sağlık (precision medicine) uygulamaları önem kazanıyor. Kişiselleştirilmiş hassas tıp yapay zeka desteğiyle daha çok konuşuluyor, önleyici tıp ve erken teşhis uygulamaları daha etkili hale geliyor. Yapay zeka (AI) odaklı gelişmeler, yapılan teşhislerin doğruluğunu ve tedavilerin hassasiyetini artırırken aynı zamanda yan etkilerini de azaltıyor. Hastanın genetik, fenotipik ve çevresel faktörlerine göre analiz edilen veri, çok daha net tedaviler ve koruyucu önlemler sunarak hastanın tedaviye katılımını ve uyumunu da artırıyor.
Kurumlar ve çalışanlar için her an ulaşılabilir AI robotlar ile dijital sağlık; chatbotlar ile sağlık planlama, deneyim geliştirme ve sağlığa kişisel katılım artacak. Çalışanlar gün boyunca egzersiz, beslenme, stres yönetimi konusunda uzaktan destek alabilecek. AR ve VR (artırılmış ve sanal gerçeklik) ameliyat süreçlerinde, pediatride, ağrı yönetiminde, zihinsel rahatsızlıklarda ve sinir sistemi hastalıklarında; ameliyat sonrası rehabilitasyon ve telesağlık (telemedicine) risklerine oranla çok daha fazla fayda sağlayacak.
2020 yılından beri en hızlı artan sağlık sorunlarının başında gelen zihinsel sağlık sorunlarına, yeni nesil teknolojiler ile dilerim zamanında veda edilebilecek ve etkili çözümler sağlanabilecek. 7/24 anlık destek sağlayan sohbet robotları ve uzaktan destek konularına kurumların öncelik vermesi, kişinin daha rahat, damgalanmadan, ihtiyacı olduğu zamanda ve hızlıca çözüme erişmesi konusunda fayda sağlayacak gibi görünüyor.
Genomik, gen düzenleme ve CRISPR gibi teknolojiler, etik olarak tartışmalı olsa da hala tedavisinde çok zorlandığımız hastalıklar için üzerine çalışılmaya devam edilecek önemli konulardan bir tanesi. Longevity, biohacking, menopoz sağlığı, egzersiz kapasitesinin arttırılması, açlık, açlığı taklit eden beslenme, uzun yaşam takviyeleri, AI destekli giyilebilir teknolojiler, monitörler, evde sağlık hizmetleri, sanal gerçeklik meditasyonu, invaziv olmayan tedaviler (kızılötesi saunalar, soğuk terapileri, ses terapileri, detoks yatakları vb.) çok daha fazla kullanılır hale gelecek. Elbette bu uygulamaların daha çok ulaşılabilir olması için de wellness odaklı ortak çalışmalar yapan klinikler ve merkezler artacak gibi görünüyor.
Benim kişisel trendlerime gelince, kendimizi olduğumuz gibi tanıyabilmek ve kabul edebilmek, kıyaslamaya girmemek, sağlığı keyifli bir yaşam şekli haline getirmek, kirliliği azaltmak için çok çalışmak ve doğaya daha çok özen göstermek, aralarda teknolojiye ara vermek ve dijital detoks yapmak, az yemek, lokal ve doğal yemek, hareketi sevmek ve konfor alanından çıkmak bu senenin gündeminde olacak.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan
Ruh sağlığı, modern dünyanın hızla değişen dinamikleri karşısında her geçen gün daha da önemli bir konu haline geliyor. 2025 yılına yaklaştıkça, bu alandaki gelişmelerin birkaç önemli başlık etrafında şekilleneceğini öngörebiliriz.
Dijital psikiyatri ve yapay zeka destekli uygulamalar önem kazanıyor.
Teknolojinin sağlık alanındaki etkisi büyüyor. Ruh sağlığında, yapay zeka destekli değerlendirme araçları, bireylerin duygusal durumlarını daha hızlı ve doğru bir şekilde analiz etmeye yardımcı olacak. Birçok hastalığın tedavisinde beyni çalıştırmak için özel yazılımlarla, sanal gerçeklik ve dijital oyuna benzer egzersizler devreye girecek. Yapay zeka, psikiyatride fırsat kapıları açacak. DTx (Digital Therapeutics) denilen dijital ilaç dönemi başlayacak. Özellikle akıllı telefon tabanlı uygulamalar, terapötik destek sağlayarak erken müdahale imkanı sunacak. Ancak bu süreçte etik ve mahremiyet meseleleri de tartışılmaya devam edecek.
Bütüncül sağlık ve mindfulness uygulamaları tercih ediliyor.
Bireylerin ruh sağlığına yönelik farkındalıkları artıyor. 2025 yılında, fiziksel, zihinsel ve ruhsal dengeyi birlikte ele alan bütüncül yaklaşımlar daha fazla benimsenebilir. Özellikle mindfulness ve meditasyon gibi pratiklerin hem bireysel hem de kurumsal düzeyde yaygınlaştığını göreceğiz.
Post-pandemi etkileri ve kolektif travma çalışmaları sürüyor.
COVID-19 pandemisinin uzun vadeli psikolojik etkileri, hala toplumsal düzeyde hissediliyor. 2025 yılı, kolektif travmanın bireysel ve toplumsal düzeyde nasıl ele alınacağı konusunda önemli bir dönüm noktası olabilir. Psikiyatri, bu süreçte daha kapsayıcı ve toplumsal dayanıklılığı artırıcı stratejilere odaklanacaktır.
Ruh sağlığı stigması azalması ve önleyici ruh sağlığı yaklaşımları yaygınlaşıyor.
Son yıllarda ruh sağlığına dair damgalamanın azaldığını görüyoruz. 2025’te bu eğilimin daha da güçleneceğini ve önleyici ruh sağlığı hizmetlerinin yaygınlaşacağını öngörüyorum. Özellikle çocuklar ve gençler için geliştirilen programlar, ilerleyen yıllarda daha sağlıklı nesillerin yetişmesini sağlayabilir.
Doğa terapisi ve anlam arayışı artıyor.
Modern insanın teknolojiye bağımlılığı artarken, doğayla yeniden bağlantı kurma ihtiyacı da büyüyor. Doğa terapisi ve anlam arayışına yönelik çalışmalar, 2025’te ruh sağlığı hizmetlerinde önemli bir yer tutabilir. Bu durum, bireylerin yaşamlarında derin bir anlam bulmalarına yardımcı olacaktır.
Dijital yalnızlık ve sosyal izolasyon artıyor.
Teknolojinin insan ilişkilerindeki yeri büyürken, yüz yüze iletişim azalıyor. Bu durum, özellikle gençler arasında dijital yalnızlık kavramını güçlendirebilir. Sosyal medyanın bireyler üzerinde oluşturduğu “sahte bağlılık” hissi, gerçek anlamda sosyal izolasyonu artırabilir. 2025 yılında, yalnızlık epidemisinin ruh sağlığı üzerindeki etkileri daha fazla tartışılacak ve bu sorunu çözmek için bireyleri bir araya getiren topluluk temelli yaklaşımlar ön planda olacak. Araştırmalar, yalnızlığın fiziksel sağlık üzerinde sigara veya obezite kadar zararlı etkileri olduğunu gösteriyor. 2025 yılı, yalnızlığın bir halk sağlığı sorunu olarak ele alınacağı bir dönüm noktası olabilir. Topluluk bağlarını güçlendiren projeler, yalnızlığı önlemeye yönelik önleyici stratejiler ve psikolojik destek mekanizmaları daha fazla önem kazanacaktır.
Teknoloji ve davranışsal bağımlılık etkilerini sürdürüyor.
Dijital bağımlılık, 2025 yılı itibarıyla ruh sağlığı alanında en sık karşılaşılan sorunlardan biri olmaya devam edecek. Özellikle sosyal medya, çevrim içi oyunlar ve kısa video platformları, bireylerin dopamin sistemi üzerinde kalıcı etkiler bırakabilir. Bu durum, odaklanma sorunlarına, dürtü kontrol problemlerine ve sosyal ilişkilerde zayıflamaya yol açabilir. Bağımlılık tedavileri, dijital detoks ve teknoloji kullanımı farkındalığı gibi yöntemlerle yeniden şekillenecektir.
Ruhsal dayanıklılığı güçlendirme ihtiyacı artıyor.
Yalnızlık ve bağımlılık, bireylerin yaşam anlamlarını sorgulamalarına yol açabilir. Ruh sağlığında yalnızlığın ve bağımlılığın artışıyla başa çıkabilmek için psikiyatride “psikolojik dayanıklılığı güçlendirme” yaklaşımı ön plana çıkacaktır. Bireylerin hayatlarında anlam bulmalarını destekleyen terapötik yaklaşımlar, travmaya dayanıklılık eğitimleri ve ruhsal güçlenme programları giderek yaygınlaşacaktır.
Sonuç olarak, 2025 yılı, ruh sağlığı alanında teknolojik ve bilimsel gelişmelerin hız kazandığı, bireylerin yaşam kalitesini artıracak yeniliklerin benimsendiği bir yıl olacak. Ancak bu süreçte, insani değerler, aile ve etik yaklaşımlar her zamankinden daha önemli olacak.
Prof. Dr. Türker Şahiner
Sağlık sektörü, teknolojinin sunduğu yeniliklerle her geçen gün daha büyük bir dönüşüm geçiriyor. Dijital sağlık uygulamaları, yapay zeka destekli analizler, giyilebilir cihazlar ve genetik araştırmalar sayesinde artık bireyler sağlıklarını daha bilinçli bir şekilde yönetebiliyor. Modern teknolojiler, sadece hastalıkların teşhis ve tedavisini değil, aynı zamanda bireylerin yaşam kalitesini artırmayı ve sağlıklı bir geleceği şekillendirmeyi hedefliyor.
2025 yılına doğru, bu yeniliklerin sağlık hizmetlerini nasıl dönüştüreceğini ve bireylerin yaşamlarını nasıl etkileyeceğini birlikte keşfedeceğiz. Sağlıklı ve uzun bir yaşam artık bir hayal değil; dijital sağlık çözümleriyle gerçeğe dönüşüyor. Ancak bu değişime ne kadar hazırız?
Beyin sağlığı, uzun yaşamın merkezindeki güç oluyor.
Uzun ve sağlıklı bir yaşamın anahtarı, beyin sağlığını korumaktan geçer. Beyin, tıpkı bir orkestranın şefi gibi tüm vücudu yönetir ve her sistemin uyum içinde çalışmasını sağlar. Eğer şef uyumlu ve enerjikse, tüm orkestra mükemmel bir melodi sunar ancak bir aksama olduğunda ahenk bozulur. İşte bu yüzden beyin, hem fiziksel hem de zihinsel sağlığın temel taşıdır. 2025 yılında beyin sağlığını koruyacak uygulamalar önem kazanıyor.
Sağlıkta yapay zeka bireysel çözümlerin ötesine geçiyor.
Yapay zeka, sağlık alanında bireysel çözümlerin ötesine geçerek sağlık hizmetlerinin her boyutunda köklü bir değişim yaratıyor. Yapay zeka destekli teknolojiler, büyük veri analitiği ve makine öğrenimi sayesinde hastalıkların teşhisinden tedavisine, ilaç geliştirmeden önleyici sağlık çözümlerine kadar geniş bir yelpazede devrim niteliğinde yenilikler sunuyor. Yapay zeka, sağlık hizmetlerinde en büyük etkisini teşhis süreçlerinde gösteriyor. Görüntüleme teknolojilerinde kullanılan yapay zeka algoritmaları, radyolojik görüntüleri analiz ederek kanser gibi hastalıkları erken evrede tespit edebiliyor. Bu teknolojiler, insan gözünün gözden kaçırabileceği detayları fark ederek teşhis doğruluğunu artırıyor ve hayat kurtarıcı sonuçlar doğuruyor. Her bireyin genetik ve yaşam tarzı verilerini analiz ederek kişiye özel tedavi planları oluşturuyor. Bu teknoloji, bireyin mevcut sağlık durumuyla kalmayıp gelecekte karşılaşabileceği riskleri de öngörerek önleyici çözümler sunuyor. Bu sayede, doğru zamanda doğru müdahaleler yapılabiliyor.
Giyilebilir teknolojiler anlık sağlık takibini mümkün kılıyor.
Giyilebilir teknolojiler, bireylerin sağlıklarını sürekli takip etmelerini sağlayarak hayatlarının ayrılmaz bir parçası haline geldi. Akıllı saatler, fitness takip cihazları ve diğer giyilebilir araçlar, sağlık göstergelerini ölçmekle kalmıyor, aynı zamanda bireylerin yaşam tarzlarını optimize etmelerine yardımcı oluyor. Bu teknolojiler, sağlık yönetiminde kişiselleştirilmiş bir çağın kapılarını aralıyor.
Beyin sağlığını destekleyen dijital takip uygulamaları popülerlik kazanıyor.
Beyin sağlığını destekleyen dijital takip uygulamaları ise sadece zihinsel egzersizlerden ibaret değil; aynı zamanda, bireyin günlük hayatındaki bilişsel performansını optimize etmekte oldukça fayda sağlıyor. Beynex, gibi platformlar beyin sağlığını korumak ve geliştirmek isteyen bireyler için oldukça faydalı ürünler sunuyor.
Sonuç: Dijital sağlıkla şekillenen bir geleceğe hazırlanıyoruz.
2025 yılına yaklaşırken, dijital sağlık çözümleri hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geliyor. Yapay zeka, giyilebilir teknolojiler, genetik testler ve tele sağlık gibi yenilikler, sağlık hizmetlerinin yanında, bireylerin yaşamlarını da kökten değiştirme gücüne sahip. Bu tür faydalı araçlardan yararlanılması ise bireyleri daha güçlü kılmaya devam edecek.
Çağlar Gözüaçık
2025 senesinin teması yavaş koşma olacak. Geçtiğimiz sene tüm dünya ekonomik, siyasi, teknolojik ve coğrafi olarak büyük bir dönüşüm geçirdi. 2025 yılında da bu dönüşüm devam edecek. Doğal olarak bu dönemleri içinde yaşarken olumlu yönde mi yoksa olumsuz yönde mi sonuçlar doğuracağını tam olarak kestirmek zor. Bunu elbette zaman gösterecek. Süratle gerçekleşen başkalaşım içerisinde, hedeflerimizi doğru belirleyebilmek ve bu doğrultuda iradeli bir şekilde ilerleyebilmek hepimiz için önemli olacak.
Açlığı taklit eden beslenme programı ile Longevity konusunda daha somut adımlar atılıyor.
Son yıllarda nereye baksak, Longevity temalı bir yazı, video, belgesel görüyoruz. İnsanlığın uzun yaşam ve sağlıkla geçen ömür süresini artırma gayreti aslında hiç de yeni değil. Gılgamış Destanı’ndan beri bu mesele gündemimizde. Ancak bilim ve teknolojiyle şu an elimiz çok daha güçlü. Pek çok yenilikçi tedavi ve ürün var. Longevity alanında geldiğimiz noktada en etkili yaklaşımlardan biri de Dr. Valter Longo’nun ortaya koyduğu “Açlığı Taklit Eden Beslenme Programı”. Bu beslenme programı, konuya nereden başlayacağını bilemeyenlere bütüncül ve çok pratik bir çözüm sunuyor. Üstelik en kısa haliyle, 5 günlük bir programla. 2025 yılının en çok konuşulan konularının başında bence Açlığı Taklit Eden Beslenme olacak.
Giyilebilir cihazlar sayesinde fiziksel aktivite ölçümlemek ve geliştirmek kolaylaşıyor.
Bir şeyi ölçmezseniz gelişimini de tespit edemezsiniz. Tıpkı kilonuzu bilmeden kilo kontrolü yapamayacağınız gibi. Bu durum, fiziksel aktivitelerimiz için de geçerli. Dünyada hızla büyümeye devam eden giyilebilir teknoloji firmaları ve startupları her geçen gün yeni ürünler geliştiriyor, lansmanlar yapıyor. Giyilebilir teknolojilerin en yaygın formu, kolumuzdaki akıllı saatler. Akıllı saatlerin artan fonksiyonları ve diğer özel cihazlarla tüm bedensel aktivitelerimizi düzenli olarak ölçümleyebiliyoruz. Yenilikçi yazılım ve uygulamalarla bu verinin daha iyi yorumlandığı ve sonuca dair öneriler sunduğu bir döneme gireceğiz.
Yapay zeka destekli kişiselleştirilmiş sağlık uygulamaları popülerlik kazanıyor.
Son iki yılda, her alanda olduğu gibi sağlıklı yaşam konusunda da yapay zeka destekli pek çok uygulama ortaya çıktı. Bu uygulamalar hızla gelişiyor ve veri havuzlarını artırdıkça daha iyi hale geliyor. Şu an uygulama mağazalarında kullanıcılarına dijital koçluk yapan pek çok uygulama var. Bu uygulamalar birbirlerinden ayrışmak için her gün yeni yaklaşımlar geliştiriyor. Bazıları sağlığın bütüncül bir konu olduğunun bilinciyle size sadece spor performansınızı artıracak egzersiz önerileri ya da takip modülleri sunmuyor, aynı zamanda spor yaptığınız bölgenin hava kalitesi, ısısı, nem oranı gibi değerlerini de paylaşıyor ve öneriler sunuyor. Yakın gelecekte bu tür uygulamaları daha da çok göreceğimizi düşünüyorum.
Stres yönetiminde ses dalgaları kullanılıyor.
Başta ifade ettiğimiz siyasi ve ekonomik dönüşümler en başta zihin sağlığımızı etkiliyor. Bu durumda binlerce yıldır başvurduğumuz meditasyon, önemini ve popülerliğini hiç kaybetmeyecek gibi duruyor. Dubai’deki Gelecek Müzesi’ne gidenler görmüştür. Girişte sizi bir asansöre bindirirler ve üst katlara, adeta bir uzay roketinin içinde çıkararak 2071 senesine getirirler. Müzedeki her bir katta da farklı bir alandaki geleceği tasvir ederler. Sağlıklı Yaşam temalı bölümde ise ileride vücudumuzu ve zihnimizi ses dalgaları ve titreşimlerle nasıl iyileştirebileceğimizi gösterirler. Aslında bu, çok eski uygarlıklardan beri hayatımızda olan bir konsepte dayanıyor. Osmanlı dönemindeki su sesi ve müzikteki farklı makamlarla terapi yapılan şifahaneler de buna benzer bir konsepte dayanıyor. 2025 yılında ve yakın gelecekte vücudumuzun (organlarımızın) frekanslarını düzenlemeye yönelik terapilerin ve yaklaşımların popülerliğini artıracağını düşünüyorum.
Tele sağlık konsepti hem gelişiyor hem de kullanıcılar tarafından daha fazla benimseniyor.
Her şeyin dijitalinin makbul olduğu günümüzde, mekandan bağımsız yaşam, zamanı etkin kullanma gibi pek çok sebeple, çevrim içi hizmetlerin sayısı ve başarısı artıyor. Buna sağlık da dahil. Psikolojik danışmanlık, diyetisyenlik, temel tıbbi konular başta olmak üzere tele sağlık konusu yaygınlaşmaya devam ediyor. 2025 yılında kullanıcıların tele sağlık uygulamalarından daha fazla yararlanacağını ve daha çok benimseyeceklerini öngörüyorum.
Kişisel Bakım
Yıllar içerisinde nesillerin değişen istek ve ihtiyaçları teknolojik gelişmelerle bir araya gelerek kişisel bakım alanında çeşitli yeniliklere öncü oluyor. 2025 yılı da güzellik algısının ve buna bağlı olarak trend ürün ve deneyimlerin yeniden belirlendiği bir yıl oluyor. Kişisel bakım ve güzellik alanında bizleri neler bekliyor? Estée Lauder Genel Müdürü Nazlı Koruyan Altıpat ve Philips Kişisel Sağlık Orta Doğu, Türkiye ve Afrika Genel Müdürü Sibel Kara Yıldız yanıtladı!
Nazlı Koruyan Altıpat
2025 yılına yaklaşırken güzellik sektörü, estetik kaygıların ötesine geçerek, insan sağlığını, çevreyi ve kişisel ihtiyaçları merkezine alan bütüncül bir anlayışla ve inovasyonlarla evriliyor. Güzellik ve kişisel bakım sektörü, uzun ömürlü sağlık ve güzellik anlamına gelen longevity kavramının öncülüğünde büyük bir dönüşümden geçiyor.
Günümüz tüketicisi artık yalnızca biyolojik yaşlanma sürecini yavaşlatan ürünler aramıyor; aynı zamanda zihin, beden ve ruh arasındaki dengeyi gözeten bütüncül bir güzellik anlayışı talep ediyor. Ek olarak, yaşlanma korkusundan yaş almayı kucaklamaya doğru bir dönüşüm, güzellik sektöründe derin bir değişimi tetikliyor. Bu değişimin yeni ürün kategorilerinin, yenilikçi içeriklerin ve faydaların, farklı demografik segmentlere hitap eden çözümlerin ve ergonomik ambalaj tasarımlarının geliştirilmesine öncülük ettiğini görüyoruz.
Doğayla uyumlu ve sürdürülebilir yaklaşımlar, yalnızca bireysel bakım rutiniyle sınırlı kalmayıp toplumsal ve çevresel sorumlulukların da bir parçası haline geliyor. Doğal içeriklere olan talep hızla artıyor. Tüketiciler, ürünlerin formülasyonlarını daha yakından inceliyor ve doğadan gelen çözümleri tercih ediyor. Şeffaflık ve etik değerler, marka seçimlerinde belirleyici bir unsur haline geliyor. Biz de Estée Lauder Şirketleri olarak, “Güzellikten İlham, Değerlerinden Güç Alan” vizyonumuzu iş modelimize entegre ediyoruz. Ambalajlarımızın %71’inin geri dönüştürülebilir, yeniden doldurulabilir, yeniden kullanılabilir, geri dönüştürülmüş veya geri kazanılabilir özellikte olmasıyla gurur duyuyoruz ve bu vizyonla daha yüksek yüzdeler için çalışmaya devam ediyoruz.
Teknolojik gelişmeler de bu vizyona büyük bir destek sağlıyor. Yapay zeka destekli analizler ve sanal deneme çözümleri, tüketicilere hem kişiselleştirilmiş hem de çevre dostu deneyimler sunuyor. Bu yenilikler, yalnızca ürünleri değil, müşteri deneyimini de daha sürdürülebilir hale getiriyor çünkü daha az ürün ve ambalaj atığı ile çevreye duyarlı bir alışveriş sürecini mümkün kılıyor.
Bu yaklaşımları destekleyerek güzellik dünyasını uzun bir süredir şekillendiren bir diğer önemli sürdürülebilirlik trendi ise skinimalism. Minimalist cilt bakımını temel alan bu yaklaşım, “az ama öz” formülleriyle tüketicinin hem zamandan hem harcamalarından hem de çevresel kaynaklardan tasarruf etmesini sağlıyor. SPF koruması, nemlendirme ve antioksidan özellikleri tek bir üründe buluşturan çok işlevli formüller, bu trendin öncüsü olarak öne çıkıyor.
Cilt bakımında cilt bariyerinin önemi de giderek daha fazla fark ediliyor. Ancak birçok tüketici, cilt bariyerinin cilt sağlığı üzerindeki etkisini tam anlamıyla bilmiyor. Markaların bu konuda eğitim ve bilgi verme misyonu üstlenmesi büyük önem taşıyor. Cilt bariyerinin güçlendirilmesi, yalnızca daha nemli ve sağlıklı bir cilt sunmakla kalmıyor, aynı zamanda cilt hassasiyetleri ve diğer sorunları önleyerek kullanıcıların bakım rutinlerini optimize etmelerine olanak tanıyor.
Saç sağlığı ve bakımı yükselişini sürdürüyor. Özellikle gece bakım rutinleri, saç bakımında devrim yaratıyor. Tüketiciler gece bakımı ve uykunun önemini geçmişe göre artık daha iyi biliyorlar. Bu nedenle uyurken hem ciltlerinin hem de saçlarının yenilenmesini ve beslenmesini sağlayan ürünlere yöneliyorlar. Saç sağlığına yönelik gece serumları ve koruyucu bakım ürünleri, saçlara ihtiyaç duyduğu derinlemesine onarımı ve nemlendirmeyi sağlaması nedeniyle oldukça tercih ediliyor.
Ekonomik belirsizliklerin de tüketici davranışlarını şekillendirdiği bir dönemdeyiz. Müşteriler artık tercihlerinde daha dikkatli, bilinçli ve seçiciler. Bir ürünü satın almadan önce detaylı bir araştırma sürecine giriyorlar. Bu dönemde markaların, değer vadeden ürünlerle öne çıkması kritik hale geliyor. Ekonomik kısıtlamaların tüketicileri yeni markaları ve perakendecileri denemeye daha açık hale getirdiğini gözlemliyoruz. Bu, markalar için inovasyon ve müşteri ilişkileri anlamında bir fırsat penceresi yaratıyor.
Z Kuşağı’nın sektöre olan etkisi ise yadsınamaz. Bu jenerasyonun, kişiselleştirme ve anlamlılık konularına büyük önem verdiğini biliyoruz. Yapılan araştırmalar, Z Kuşağı’nın satın alma kararlarında, ürünlerin sadece etkili olmasının değil, aynı zamanda onların kişisel ihtiyaçlarına ve değerlerine hitap etmesinin belirleyici olduğunu gösteriyor. “Kendileri için yapılmış” hissi uyandıran ürünleri tercih ediyorlar. Bu nedenle markaların, kişiselleştirme ve kaliteyi ön plana çıkaracak stratejiler geliştirmesi gerekiyor. Buna ek olarak, özellikle gençlerin, taşınabilir ve “snackable” boyutlardaki ürünlere yöneldiğini gözlemliyoruz. Bu ürünler, yeni formülleri denemek ve seyahat sırasında kolaylık sağlamak açısından oldukça popüler. Tüketiciler, küçük boyutlu ürünlerle, daha düşük maliyetli deneme fırsatları elde ederken markalar da bu sayede geniş bir kullanıcı kitlesine ulaşabiliyor.
Z jenerasyonuna değinmişken, güzellik sektöründe birçok trendin doğduğu sosyal medya platformu TikTok için ayrı bir parantez açmak gerekir. Özellikle Z jenerasyonunun aktif olarak kullanıp içerik ürettiği TikTok’un, bu sene de kişisel bakım ve kozmetik sektörünün trendlerine yön verme gücünün devam edeceğini bekliyoruz.
Bu yılın makro trendlerinden “Glow/Glowing Skin” hem cilt ve saç bakımı hem de makyaj trendlerine yön vermeye devam ediyor olacak. Işıl ışıl, sağlıklı, nemli ve canlı bir cilt odağında nemlendiriciler, fondötenler, allıklar, dudak bakım kremleri ve parlatıcıları yine makyaj çantamızda yerini alacak. Makro trendlerde “90’lar” hala etkisini sürdürüyor olacak. Yüzde kontrastlık yaratan, buğulu gözlere ve nude dudaklara odaklanan, dudak çerçevesinin net bir şekilde yapıldığı makyaj görünümleri ve yine 90’lardan ilham alan saç modelleri bir süre daha bizimle gibi görünüyor.
Sektördeki bir diğer önemli gelişme ise bireysel ifade, kapsayıcılık ve çeşitliliğin yükselişidir. Farklı yaş, kültür, ırk ve cinsiyetlerden bireylerin kendilerini özgürce ifade edebilmeleri, tüketicilerin en büyük beklentilerinden biri. Bu anlayışın öncüsü olan MAC markamız, kurulduğu 1984 yılından bu yana, yaş, ırk, cinsiyet ayrımı gözetmeksizin, güzelliğin herkese ait olduğu inancını savunarak 40 yıldır sektörde cesur bir duruş sergiliyor. Günümüzde artık güzellik, sadece aynadaki yansımamız değil; inançlarımızın, tutkularımızın ve hayallerimizin güçlü bir dışa vurumu. Bu nedenle, kapsayıcılığı bir ilke olarak benimseyerek güzellik anlayışını çeşitlilik ve özgürlük ekseninde yeniden tanımlamamız gerekiyor. Her bireyi kucaklayan ve onların eşsiz hikayelerini anlatmalarına yardımcı olacak çözümler sunan markaların öne çıktığını görüyoruz. Güzellikte sınırları kaldırmanın, herkesi kendi hikayesinin kahramanı olmaya davet etmenin zamanı çünkü biliyoruz ki gerçek güzellik, kendini olduğun gibi ifade edebilmekte saklıdır. Estée Lauder Şirketleri olarak bu vizyonun bir parçası olmaktan gurur duyuyoruz.
Sibel Kara Yıldız
2025 yılında doğallık, minimalizm ve kişiselleştirilmiş çözümlerin önem kazanacağını düşünüyorum. Kusursuz, geleneksel güzellik algıları yerini daha özgün, kişiye özel ve kendini iyi hissetmeye dayalı bir yaklaşıma bırakıyor. Değişen tüketici beklentileri, dijitalleşme ve sağlığa verilen önemin artması, bu alanda yenilikçi çözümlerin önünü açıyor.
Yapay zeka teknolojisi, bireylerin cilt tipine ve ihtiyaçlarına göre özelleştirilmiş ürün ve rutin önerileri sunarak kişiselleştirilmiş güzellik çözümlerini daha erişilebilir hale getiriyor. Ayrıca, güzellik salonu deneyimini ev ortamına taşıyan kullanıcı dostu cihazlar, zamandan ve maliyetten tasarruf sağlarken bakım rutinlerini dönüştürüyor. Wellness kavramının yükselişiyle birlikte, güzellik ve sağlık arasındaki bağın daha da güçleneceği bir yıl bizi bekliyor. Tüketiciler, günlük yaşamlarına kolayca entegre edebilecekleri ve kalıcı sonuçlar sunan ürünlere daha fazla ilgi gösteriyor. Çevreye duyarlılık ve sürdürülebilirlik ise satın alma kararlarında belirleyici bir faktör olmaya devam ediyor.
Philips olarak kadın ve erkek bakımı, ağız ve diş sağlığı ve anne-bebek sağlığı alanındaki ürünlerimizle günümüzün trendleri doğrultusunda, tüketicilerimizin ihtiyaçlarına yanıt veriyoruz. Anlamlı inovasyonlar ve insan odaklı yaklaşımımızla kişisel sağlık alanındaki teknolojileri daha fazla insanın hayatını iyileştirmek için geliştiriyoruz. Bununla birlikte, sağlıklı yaşam ve wellbeing yolculuklarında bireyleri, kendi sağlıklarının kontrolünü ellerine almaya, faydalı rutinler geliştirmeye teşvik ediyoruz. Örneğin gelişmiş Sonic teknolojisiyle çalışarak dakikada 62.000 fırça hareketiyle dişleri derinlemesine temizleyen Philips Sonicare Diamond Clean 9000 ürünümüz, yapay zeka destekli Philips Sonicare uygulamasıyla birlikte çalışarak kullanıcılarına diş fırçalama alışkanlıklarını iyileştirmek için gerçek zamanlı rehberlik ve kişiselleştirilmiş öneriler sunuyor. 2025 yılında da bu trendlerin ışığında yenilikçi çözümlerimizle tüketicilerimizin kendi sağlıklarının kontrolünü ellerine almalarını sağlayarak onların daha sağlıklı bir yaşam sürmelerine yardımcı olmaya devam edeceğiz.
Sürdürülebilirlik & Gıda
İyi oluş halini artırmak ve daha sağlıklı bir yaşam sürmek ancak bütünsel düşünme ile mümkün olabilir. Sürdürülebilirlik, çevre sağlığı ve doğru gıda gibi konular her yıl giderek önem kazanan ve sağlığımızı doğrudan etkileyen unsurlardır. 2025 yılında daha iyi bir dünya ve daha iyi bir beden için bizleri bekleyen trendleri Beslenme Uzmanı, The Good Wild Kurucu Ortağı, Yaban – İnsan Arabulucusu Dilara Koçak ve Yuvam Dünya Yönetim Kurulu Başkanı Kıvılcım Pınar Kocabıyık anlattı!
Dilara Koçak
2025 yılında bitki bazlı beslenme ve sağlıklı yaşam vurgusunun devam ettiğini göreceğiz. Sürdürülebilirlik, uzun süredir hayatımızın her alanında ön planda olan bir konu ve bu yılda da yine beslenme trendlerinin merkezinde yer alıyor. Tüketiciler artık iklim değişikliğinin etkilerinin son derece farkında. Bu nedenle, sürdürülebilir tarım uygulamaları, iklime dayanıklı mahsuller ve yenilikçi ürün yetiştirme teknolojileri gibi aksiyonlar daha yakından takip ediliyor.
2025’in öne çıkan trendlerinden biri, bütünsel sağlık anlayışının beslenme alışkanlıklarına yansıması. Artık sağlıklı beslenme, yalnızca fiziksel sağlığı değil, ruh sağlığını da kapsıyor. Özellikle genç nesil, ruh hali, odaklanma ve uyku problemlerine iyi gelen yiyeceklerin yanı sıra, cilt ve saç sağlığını destekleyen besinlere yöneliyor.
Bitki bazlı gıda trendi son yıllarda hız kesmeden devam etse de tüketiciler mevcut ürünlerden tam olarak memnun değil. Daha az işlenmiş, doğal, daha iyi tat ve dokuya sahip, sağlık yararları sunan ve çevre dostu seçeneklere olan talep artıyor. Glutensiz beslenme düzenine olan ilginin artmasıyla birlikte, nohut ve yulaf unu gibi alternatifler daha fazla tercih ediliyor. Bununla birlikte, bağırsak sağlığını destekleyen fermente gıdalar da popülerlik kazanıyor. Bu noktada, geleneksel turşulama, tarhana gibi fermantasyon yöntemleri kullanan lezzetler 2025’in yükselen trendleri arasında yer alıyor.
Bu yıl tüketiciler, malzemelerin doğal çekiciliğine ve içerdikleri faydalara daha fazla odaklanırken, geleneksel yöntemlerle üretilen gıdalara yöneliyor. Ayrıca, lezzetin yanında dokunun da büyük önem kazandığını görüyoruz. Çıtır tahıllar, granolalar, filizlenmiş ve fermente edilmiş kuru yemişler ile bakliyatlar, öğünlere hem lezzet hem de doku katmak için tercih edilecek.
İklim ve sağlığına paralel yeni kavramlar günlük hayatımıza daha çok yerleşecek. Mesela lovacore klimateryen diyet, gezegensel diyet gibi konuları her ortamda daha fazla duyacağız. Küçük üretici, yerel balıkçılık, yaban otlar, filizlendirme ve endemik bitki örtüsü, geleceğin gıdasını arama yolunda bize yol gösterecek.
Kıvılcım Pınar Kocabıyık
Pandemiden bu yana iyileşme ve iyileştirme hepimizin odağı haline geldi. Bu odak, sadece bireysel yaşamlarımıza daha çok dikkat kesilmemize neden olmadı, aynı zamanda dünyada olan bitene karşı da daha fazla sorumluluk hissetmemize yol açtı. 2025 yılında bunun pozitif etkilerini daha fazla göreceğimize inanıyorum çünkü artık biliyoruz ki bireylerin günlük yaşamlarında değişiklik yapma hızları ve isteklilikleri, bu mücadelenin etkisini belirleyecek.
Küresel olarak iklim değişikliğiyle mücadeleye olan ilginin arttığını görüyoruz. Bunun sonucunda önümüzdeki yıl toplumların, hükümetlerden ve şirketlerden daha fazla sorumluluk almalarını bekleyeceğini düşünüyorum. Yuvam Dünya olarak her yıl KONDA ile yaptığımız Türkiye İklim Krizi Algısı Araştırması’nda da bu bulguyu elde ettik. İklim kriziyle mücadelede harekete geçmek isteyen bireylerin hükümet, yerel yönetimler, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının birlikte oluşturacağı iklim krizine uyumu kolaylaştıracak çözüm alanlarına ihtiyacı olacak. İş birliğinin önemi her geçen yıl olduğu gibi daha da artacak.
İklim eylemi ve toplumsal farkındalık konusuna daha da eğileceğiz. Döngüsel ekonomi modelleri, atıkların azaltılması ve kaynakların daha verimli kullanılması daha önemli hale geliyor. Şirketler, geri dönüşüm ve sürdürülebilir üretim süreçlerine yatırım yapıyor çünkü artık tüketici de bilinçleniyor. 2025, bu bilinçlenme kültürünün temellerini oluşturacağı bir yıl olacak. Bununla birlikte yaşadığımız sorunları, yöneldiğimiz çözümleri nasıl anlattığımız da önemli; dolayısıyla hikaye anlatıcılığı da daha çok öne çıkacak bir konsept. Dünyayı hikayelerle öğreniyoruz, aklımızda kalan raporlar ve verilerden ziyade kalbe de dokunan, dili yalın hikayeler oluyor. Bu nedenle iklim krizi, sürdürülebilirlik gibi disiplinlerarası ve karmaşık sorunları çözüm odaklı, yalın ve umut veren hikayelerle aktarmak önem taşıyor.
Şehirlerde yeşil alanların artırılması, enerji tasarrufu sağlayan altyapılar ve atık yönetimi gibi başlıkların 2025’in odak noktalarından olacağına inanıyorum. Şehirli insan artık kaosu yönetmek için her geçen gün daha fazla “wellness trendlerine” yöneliyor. Doğayla bütünleşen iyi yaşam aktiviteleri, şehir yaşamında artan stresle başa çıkmak için kritik hale geliyor. Şehir parklarında mindfulness yürüyüşleri, açık hava spor etkinlikleri ve ekolojik terapi uygulamaları bireylerin hem çevre hem de kendi sağlıklarına katkıda bulunmalarını sağlıyor.
2025 yılında şehirlerimizi daha yaşanılır kılmak için gireceğimiz bu arayış, yeşil alanların artırılması ve var olanların korunmasını önemli kılıyor. Bireylerin iyi yaşam aktivitelerine daha fazla alan sağlanması, sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle paralel ilerlemeyi de sağlayacak. Wellness trendleri önümüzdeki yılda çevre sağlığı ile birleşerek hem bireysel hem de toplumsal fayda sağlayacak çünkü daha yaşanabilir şehirler için geliştirilen her strateji, hem bireylerin yaşam kalitesini artırmayı hem de çevresel etkileri azaltmayı hedefliyor. Özetle dünyaya iyi gelen bize de iyi geliyor. 2025 yılında da bireylerin ve şirketlerin bu değişime uyum sağlaması, daha yaşanabilir bir geleceğin anahtarı olacak.
Sosyal Wellness & Yaşam
Her geçen yıl iyi yaşam yolunda hem bireysel hem de kolektif düzeyde sayısız yöntemlere başvuruyor, yaşam kalitemizi artırma yolları arıyoruz. Bu arayışta bizlere önderlik eden isimlerden Global Wellness Day’in kurucusu Belgin Aksoy 2025 yılı için öngörülerini paylaştı!
Belgin Aksoy
Wellness sektörü her geçen yıl daha geniş kitlelere ulaşarak evrilmeye devam ediyor ve bu dönüşüm, 2025 yılında da hız kesmeden sürecek gibi duruyor. Özellikle ruhsal ve zihinsel sağlığa verilen önemin daha da artacağı bir döneme girdiğimiz kesin. Biohacking, uzun ömür (longevity) ve dijital detoks gibi kavramlar, yaşamlarımızın ayrılmaz bir parçası haline gelecek. Dünya genelinde akademisyenler, araştırmacılar ve wellness sektörünün liderlerinden oluşan uzman ekipler tarafından belirlenen wellness trendleri, bütünsel sağlık ve iyi yaşam anlayışlarını yeniden tanımlıyor.
Kendi kendine güç veren sağlık: Bireysel Biohacking
Kendi kendine sağlık yönetimi trendi, bireylerin biyolojik hackleme tekniklerini benimseyerek sağlıklarını kontrol altına aldığı bir anlayışı öne çıkarıyor. Uzman gözetiminden ziyade özerklik ve “kendin yap” yaklaşımının ön planda olduğu bu trend, bireysel deneyimlerle sağlık yönetimine yeni bir perspektif kazandırıyor.
Uzun ömür: Daha uzun ve sağlıklı bir yaşam arayışı
2025’in merkezinde longevity yer alıyor. İnsanlar yalnızca uzun yaşamak değil, aynı zamanda daha sağlıklı ve kaliteli bir yaşam sürmek istiyor. Yaşlanma karşıtı ürün ve uygulamaların ötesine geçen uzun ömür trendi, bireylerin yaşam kalitesini artırmayı amaçlıyor.
Menopoz sağlığı: Değişimi kucaklamak
Menopoz sağlığı 2025’te sağlık sektörünün önemli odak noktalarından biri olacak. Artan talep doğrultusunda, bu dönemde kadınları desteklemeye yönelik ürün ve hizmetlerin geliştirilmesi hedefleniyor. Ateş basması, ruh hali değişimleri ve uyku bozuklukları gibi semptomları ele alan yenilikçi çözümler, menopoz sürecini daha sağlıklı ve olumlu bir deneyime dönüştürüyor.
Teknolojiden uzak sağlıklı yaşam kaçamakları: Dijital detoks hareketi
Teknolojinin hayatımızın her alanını sardığı bir çağda, teknolojiden uzaklaşmayı ve doğayla yeniden bağ kurmayı amaçlayan dijital detoks inzivaları hızla popülerleşiyor. Bu tür kaçamaklar, bireylerin ekranlardan uzaklaşıp kendileriyle ve çevreleriyle bağlantı kurmasını teşvik ediyor.
3 malzemeli trend: İyi yaşam ürünlerinde sadelik
Bu dönemler wellness dünyasında minimalizm ön planda. İçeriği basitleştirilmiş, yalnızca üç ana bileşene sahip ürünler tüketicilerin ilgisini çekiyor. Gıda, cilt bakımı ve takviye ürünlerinde temiz ve sade içerikler tercih edilirken, karmaşık formüller yerini daha anlaşılır ve etkili seçeneklere bırakıyor.
Yapay zeka ile kişiselleştirilmiş wellness deneyimleri
Son zamanlarda ön planda olan yapay zeka, yükselişini wellness sektöründe de hissettiriyor. Yapay zeka destekli fitness koçluğu, sanal gerçeklik meditasyonu ve akıllı ev sağlık sistemleri gibi yenilikler, bireylerin ihtiyaçlarına özel deneyimler sunarak sektörün dönüşümünü hızlandırıyor.
Bu yenilikler, daha bilinçli, sağlıklı ve dengeli bir yaşam sürmemize olanak tanıyacak. Fiziksel, zihinsel ve ruhsal sağlığımızı bir bütün olarak ele alırken, wellness artık bir lüks değil, herkesin ulaşabileceği bir yaşam standardı olacak. Bu dönüşümün bir parçası olmak beni heyecanlandırıyor ve geleceğe dair umutlarımı her gün daha da artırıyor.