Birçok görevi aynı anda gerçekleştirmenin bir beceri olduğunu iddia eden insanlar ve toplumsal normlar ile kuşatıldık. İngilizcesi multitasking olarak ifade edilen bu oluş halinden pek gurur duyuyor olabiliriz. Multitasking sandığımız kadar faydalı mı, sıkılmak kötü mü yoksa yaratıcılığımızın kaynağı mı sorularına Mindful Coach Raquel Habib cevap verdi.
Bir yandan okurken bir yandan başkasını dinleyebilen eşime her zaman hayretle baktım. Dizi seyrederken ders yapabilenlere şaşırırdım. Hele üç işi aynı anda yapabilenler karşısında ise ağzım açık kaldım. Geçenlerde öğrendiğim bir bilgi sayesinde kendi adıma rahatlarken, çevremdeki multitasking halinde yaşayanlar için endişelendiğimi söylemeliyim.
Multitasking mümkün mü?
Beynimiz bir seferde sadece tek işe odaklanabiliyor ve tek işi gerçekleştirebiliyor. Çoklu görevleri gerçekleştirebildiğine inanan insanların beyni çok fazla enerji harcıyor. Fizyolojik olarak beyinin bir işi gerçekleştirirken glikoz yani şeker tükettiğini biliyoruz. Şeker enerjidir. Beyin enerji ile çalışır. Sürekli bir işten ötekine atladığımızda beynimiz harcaması gerekenden daha fazla enerji harcar. Her seferinde yeniden odaklanmak için daha çok yakıta ihtiyacımız olur. Böylece depomuz daha hızlı biter. Sanırım çıkarımı siz çoktan yaptınız. Ama ben konuyu biraz daha detaylandırmaya devam edeceğim.
Bir işe başladığımızda tüm dikkatimizi ona veririz ve beynimiz odaklanmak, komutları işleve sokmak için enerji harcamaya başlar. Biz bir anda odağımızı başka bir işe yönelttiğimizde televizyon kanalını aniden değiştirmiş gibi oluruz. Beynin tüm fonksiyonları bir anda öteki işe yönelir. Elimizde televizyon kumandası ile sürekli bir kanaldan ötekine geçtiğinizi düşünün. Tam bir sahneye odaklanıp anlamaya çalışırken ve tam konuya hakim oldum derken sonra bir anda öteki kanala geçiyorsunuz. Yeni kanala odaklanmak için daha fazla enerji harcıyor, tam olaya hakim oldum derken ve momentumu yakalamışken tekrar kanalı değiştiriyoruz. Sizce seyrettiğimiz filmden ne kadar verim ve yaptığımız işten ne kadar keyif alırız? Konuya ne kadar hakim oluruz? Muhakkak kaçırdığımız noktalar olacaktır. Hem de tahminimizden daha fazla.
Kısacası beynimiz aynı anda iki işi yapamaz. Araştırmalar, ortalama 45 saniyede bir dikkatimizi bir işten ötekine yönlendirdiğimizi iddia ediyor. Ve maalesef ki bir işe odaklı kaldığımız zaman dilimi gittikçe azalmakta.
Neden multitasking yapıyoruz?
Sıkılmak istemediğimiz için! Beynimiz her ne kadar aynı anda iki işe odaklanamıyor olsa da, zihnimiz an ve an maymun gibi bir daldan ötekine atlamayı tercih ediyor. Beynimizin işini yapabilmesi için odaklanmamızı sağlayan dikkatimiz, zihnimiz tarafından kaçırılıyor. Bir işe uzun süre odaklandığımızda ya da sürekli tekrar eden aynı işi gerçekleştirdiğimizde, özellikle de monoton bir işte isek bir süre sonra her şey zihnimize sıkıcı gelmeye başlıyor.
Sıkıldığımızda ne oluyor?
Sıkıldığımızda beynimizde default mode denen çok güçlü bir bir ağı ateşleriz.
Çamaşırları katlarken, bulaşık yıkarken, işe yürürken, araba kullanırken, çoğu zaman oto pilotta yaşarız. Oto pilot halimiz genelde daha sıradan, düşünmeden yapabileceğimiz işleri yapma anındaki halimizi tanımlar. Sıradan, monoton ve aynı tekrarları içeren işler yaparken sıkıldığımız an daydreaming yaparız yani hayal alemine dalarız. Bu da bilincimizin dışına çıkmamıza sebep olur. O an zihnimizde farklı bağlantıların kurulduğu, bilinçli zihnimizle pek ziyaret edemediğimiz bir yere gideriz. Default mode ve beyinin işleyişi hakkında daha fazla bilgi almak için Dr. Sandi Mann’ın bu konudaki yazılarını okumak isteyebilirsiniz.
Dr. Gloria Mark’ın iddiasına göre, dikkatimizi bir görevden ötekine verme hızımız ile stres seviyemiz aynı oranda artmaktadır. Daha az uyku uyudukça daha fazla çoklu iş gerçekleştirme yatkınlığı geliştirmekteyiz. Bunun bir kısır döngü olduğunu söyleyen Dr. Mark, bu döngüyü kırmanın da mümkün olduğunu ekliyor.
Multitasking döngüsü nasıl kırılır?
Çoklu iş gerçekleştirdiğimizde, aynı anda iki işi yapmadığımıza ve gerçekte dikkatimizin bir işten ötekine hızlıca ileri geri hareket ettiğine ikna olduk sanırım. Tüm teknolojik aletlerin ve uygulamaların tek amacı dikkatimizi mümkün oldukça güçlü bir şekilde ve uzun bir süre kendilerinde tutmaya çalışmaktır. Ancak ve ancak bunu gerçekleştirirlerse o teknolojik alet veya uygulama başarılı olarak nitelendirilir. Dikkatiniz onların en büyük sermayesidir.
Netflix’in CEO’sunun bir konuşmasında en büyük rakiplerinin YouTube, Instagram ve uyku olduğunu söylediğini biliyor muydunuz? Gözlerimiz kapanmak üzereyken, ertesi sabah erken kalkmamız gerekirken ve sabah uyandığınızda çok pişman olacağınızı bile bile o son bölüm bittiği an ki duyguya yenik düşüp, devam et tuşuna bastığımız anları hatırlıyor muyuz? İşte o anlar bize ürünü satanların başarılarını ispatladıkları anlardır. Her başarının bir bedeli var, ancak bu seferkini biz ödüyoruz. Kazanç ise onlara yazılıyor. Dikkatimiz tüm bu teknoloji dünyasının satın almak istediği en değerli üründür. Dikkatimizi yakaladıkları an hangi şirket olursa olsun onlar kazanıyor ve uzun vadede farkındalıksız bir kullanıcıysak kaybeden biz oluyoruz.
İki tarafın da kazanması mümkün mü?
Tabii ki mümkün!
Nasıl mı?
Mindful yani farkındalıklı bir kullanıcı olmayı seçerek. Bunun için uygulayabileceğiniz birkaç egzersizi paylaşmak istiyorum:
- Her gün 1 saatinizi telefonunuzu ulaşamayacağınız bir yere koymakla başlayın.
- Tuvalete giderken telefonunuzu kesinlikle yanınıza almayın.
- E-postalarınızı kontrol etmek için 2 saatte bir çalacak şekil de alarmınız kurun. 2 saatten önce e-postalarınıza bakmayın.
- Gün içinde sosyal medyaya bakacağınız zaman dilimleri belirleyin ve bu zamanların dışına çıkmayın.
- Whatsapp mesajlarınızın uyarılarını günün bir bölümünde veya eve geldikten sonra kapatın.
- Bu pratikleri içerik ve süre olarak kendi iş ve yaşam şartlarınıza göre uyarlayın.
- Tabii ki her bir maddeyi başarı ile tamamladığınızda kendinizi tebrik edin, şartları değiştirin ve kendinize yeni bir hedef koyun.
Böylece teknoloji ve telefonla olan ilişkiniz kısa sürede değişebilir. Tahmininizden çok daha özgür, huzurlu, mutlu ve yaratıcı bir insan olduğunuzu fark edebilirsiniz.
Uygulayabileceğiniz ilginç bir deney
Çok sık kullandığınız, onsuz yapamayacağınızı düşündüğünüz bir uygulamayı bir günlüğüne hemen silin. Eğer yapabiliyorsanız birkaç gün geri yüklemeden bekleyin. Bu sırada içinizde olanları takip edin. Duygusal inişler çıkışlar gözlemleyebilir ve zihnin uygulamayı geri yüklemeniz için size söylediği sözleri işitebilirsiniz. Hatta şu an bile bu uygulamayı silme fikrinin sizde ne uyandırdığına bir bakın. Asla silemem dediğiniz; Candy crush, two dots, instagram ya da twitter bir anda telefonunuzdan silinse ne olur? Bu fikir sizde nasıl bir bedensel his uyandırıyor?
Kim kime sahip?
Telefonum kırıldığında bile tamire vermekte zorlandığımı bilirim. Mümkün ise telefonumu ben uyurken tamir etmelerini tercih edebilirim. Bıçak kemiğe dayanana kadar, minimum halde çalışmaya devam etse de telefonumuzdan ayrı kalmamaya gayret ederiz. Mecbur kaldığımız durumlarda telefonumuzdan ayrılmak bizi rahatsız ediyor ise bizim telefona değil telefonun bize sahip olduğunu idrak etmemiz gerekebilir. Telefonumuzu yöneticimiz olmaktan, ana görevi olan işlevsellik konumuna geri getirmek birkaç mindfulness pratiği ile mümkün.
Sıkılmak yaratıcılığın ana kaynağı mı?
Hayatımızın 3 yılından fazlasını sosyal medyada geçirdiğimizi biliyor musunuz? Özellikle son dönemde gençlerin yaratıcılıklarını etkileyen bir konunun hiç sıkılmıyor olmaları olduğunu söylesem ne dersiniz?
Hayatların da ne yapmayı istediklerini bilen, yaratıcı ve çözüm üretebilen kişilerin zihinleri uzun süreler hayal alemlerinde gezinir. Yaratıcı yanımız ancak ve ancak bulunduğumuz yerden çıkmak istediğimizde ortaya çıkar. Rahatsız olduğumuzda, sıkıldığımızda, olduğumuz yerden çıkmak için çözümler ararız. Ve farklı bakış açılarını araştırırız. Hayatlarındaki ve dünyadaki problemleri çözebilecek bir nesle ihtiyacımız var. Bu yüzden çocuklarımız sıkıldıklarında üzülmeyelim ve onların sıkılmalarına çare aramayalım. Bırakalım sıkılsınlar. Sıkılsınlar ki üretsinler. Beyinlerinin çalıştırmadıkları kısımlarını çalıştırıp geliştirsinler.
Denge her zaman önemli mi?
Teknolojinin faydalarından yararlanarak ve aynı zamanda kendi ihtiyaçlarımızdan, bizi insan yapan değerlerimizden, duygularımızdan, farkındalıklarımızdan kopmadan dengeli bir hayatı nasıl yaşayabiliriz? Burada size tek bir yol ve tek bir doğru cevap olduğunu söyleyemem. Zira, bu dengenin bireyin şartlarına ve özüne ait farklılıklar gösterebileceğini söyleyebilirim.
Lakin tüm farklılıklarımıza rağmen hepimizin uygulayabileceği mindful bir yaklaşımı önerebilirim. Bir daha elinize telefonunuzu almadan önce kendinize sorun:
Ne için telefonu elime alıyorum?
Ne kadar süre ile kullanacağım?
- Eğer sadece e postanızı kontrol etmek ve cevaplamak içinse yapın ve kapatın.
- Eğer o an sizi rahatsız eden bir durumdan kaçmak için ise fark edin ve ihtiyacınızın geçekten ne olduğuna yakından bakın.
- Eğer zorlandığınız bir iş ile ilgileniyorsanız ve o an zorluk ile mücadele etmekten kaçmak içinse bunun da farkına varın. Destek alın.
- Eğer bir mola ihtiyacınız varsa camdan dışarı bakmayı, yürümeyi ya da farklı bir alternatifi değerlendirin.
- Ve her zaman insan olduğunuzu hatırlayın.
Bu soruları sorarak farkındalıkla telefonumuzu kullandığımızda, hayatımızın ve telefonumuzun yöneticisi biz oluruz. Böylece mindful bir kullanıcı oluruz. Hiçbir şey yapmadığımızda en üretken, en yaratıcı halimiz ile buluşacağımızı, sıkıldığımız her an ise içimizdeki o parlak ışığı görmek için bir fırsat yakaladığımızı hatırlayalım.