YAZAN: MİRAY AKIN

Günbegün, dakika ve dakika, biz farkında bile olmadan olumsuz haber akışına maruz kalıyoruz. Uzman Psikolog Logan Jones‘a göre, bu tür haberleri çok fazla tüketmek bizler üzerinde toksik bir etki yaratırken, ruh halimizi de negatif bir şekilde etkiliyor. Artan olumsuz küresel iletişim ağı ile birlikte ise yaşadığımız bu stresin sıklığı ve vücudumuzun verdiği fiziksel semptomlar artıyor. Olumsuz küresel iletişim ağı mental sağlığımızı nasıl etkiliyor?


Küreselleşme bilgiye kolay ulaşım mı sağlıyor yoksa bilgi zehirlenmesine mi neden oluyor?

Küreselleşme çok geniş bir kavram. Her ne kadar en temelde dünya ekonomilerinin, kültürlerinin ve nüfuslarının karşılıklı artan bağımlılığını ifade etmek için kullanılıyor olsa da bu kavramın içerisinde şirketler, tüketiciler ve ülkeler arasındaki uluslararası çaptaki faaliyetlerin yanı sıra bireysel bazda da yapılan bilgi ve ihtiyaç alışverişleri de yer alıyor.

Dünyanın bir ucunda yaşanan bir gelişme, diğer ucunda yaşayan insanlar tarafından saniyeler içerisinde duyulabiliyor. Bilgiler bir zihinden diğerine deyim yerindeyse ışık hızında ulaşabiliyor. Bu bitmek bilmeyen alışveriş sayesinde birbirimizle farkında olmadan hem mutualist hem de parazit bir ilişki türü kuruyoruz aslında. Her ne kadar bireysel gelişimimizi artırmak adına birbirimizi mutualist bir şekilde destekliyor olsak da bir yandan da birbirimizi bu oldukça yoğun, çoğu zaman yanlış ve olumsuz haber akışı ile zehirliyoruz.

Olumsuz küresel iletişim ağı zihinsel sağlığımızı etkiliyor

Bilgi alışverişi yapma, fikirlerimizi daha geniş perspektiflere duyurabilme şansı her ne kadar küreselleşmesinin sağladığı faydalar arasında yer alsa da bu denli bilgilenme hali mental sağlığımızı olumsuz anlamda etkileyebiliyor.

Yeni kültürleri keşfetmek, onların müzikleri, sanatları, yemekleri ve çok daha fazlasını deneyimlemek ve dahası her ne kadar kulağa ütopik bir cennet gibi gelse de bu global köyün bir ucundan diğerine taşınan olumsuz haberler Sussex Üniversitesinde Psikoloji Profesörü olan Graham C.L. Davey‘e göre zihinsel sağlığımızı tehdit ediyor.

Son yıllarda hızla yaygınlaşan internetin ve onunla birlikte ortaya çıkan sosyal medyanın da içerisine dahil olduğu küresel iletişim ağı, saniyede doğru ya da yanlış, etik ya da değil birçok bilginin beynimize sızmasına neden oluyor.

Uzaktaki bir tanıdıkla sorunsuz bir şekilde görüşebiliyor olmak ya da uzak diyarlardaki insanlarla tanışabiliyor olmak mükemmel bir deneyim. Ancak bu denli iletişimde olma hali birbirimizle yakınlaşmanın yanı sıra bizi birbirimizden, yakın çevremizden belki de önemlisi kendimizden uzaklaştırıyor. Yakınlaşırken, uzaklaşmak ise bizi mental olarak yoruyor.  

Medya kötü haberleri pompalıyor

Özellikle de medyanın kötü haberleri daha fazla gündeme getiriyor olması ruh sağlığımızın negatif anlamda etkilenmesine neden oluyor. Örnek vermek gerekirse kilometrelerce uzakta yaşanan ırkçı bir terör saldırısı her ne kadar her birimizi üzmüş ve bizi ortak bir noktada birleştirmiş olsa da bitmek tükenmek bilmeyen kötü haberler sebebiyle vücudumuzun birtakım negatif sinyaller vermesi kaçınılmaz oluyor.

Televizyon ve radyo gibi geleneksel ve tek yönlü kanallarda pasif bir bilgi tüketici olduğumuz günler uzakta kaldı. Sosyal medya sebebiyle aktif bir tüketici, bir nevi haber muhabiri haline geldiğimiz bu küresel çağda, dünya gerçekten kötüye gidiyor olsun ya da olmasın, haberlerin doğası bize dünyanın giderek daha da kötüye gittiğini hissettiriyor.

Haberlerdeki dramatik ve kasvetli ton bizleri umutsuzluğa sürüklüyor

Davey’e göre küreselleşme ile birlikte yaygınlaşan dijital medyada, haberlerin sunuluş şeklinde görsel görüntülere daha dramatik bir ton daha ekleniyor. İnsanların olayları daha yakından, sanki o anı yaşıyor gibi hissettiği bu görüntüler ile birlikte korku, tehlike, heyecan gibi duyguları iletmek meşru bir hale geliyor.

Dramatikleşen ve şok edici hale gelen bu görüntüler ile birlikte izleyiciler, meydana gelen üzücü olaylarla ve bu olayların yarattığı etkiyle doğrudan bağlantılı hale geliyor. Örneğin yangın, sel ve deprem gibi afetleri birebir yaşayanlar kadar onları anlık olarak takip eden ve haberlerin sunuluş şekli ile o anı yaşıyor gibi hisseden insanlar da Davey’e göre sanki afetzedeler gibi duygusal koşullar geliştirebiliyor.

Olumsuz haberler tüketicileri, şaşırtıcı olmayan bir şekilde, somurtkan hale getirir. Risk yanlış algılanır, kaygı, düşük ruh hali seviyeleri, öğrenilmiş çaresizlik, başkalarına karşı küçümseme ve düşmanlık, duyarsızlaşma yaşanabilir.

Kötü haberler medyanın ayakta kalmasını sağlıyor!

Savaşlar, suçlar, eşitsizlik ve çok daha fazlası ne yazık ki yaşadığımız dünyanın bir gerçeği durumunda. Ancak dünyada birçok olumlu gelişme de yaşanmıyor değil. Medya ise daha fazla reyting uğruna iyi haberleri gündemine alma konusunda şüpheci davranıyor. Nitekim veri bilimcisi Kalev Leetaru da uyguladığı veri madenciliği tekniği ile birçok gazetenin zamana yayılan profilini inceliyor ve araştırması sonucunda olumsuz kelimelerin olumlulara nazaran oldukça fazla olduğunu fark ediyor.

Psikolog Logan Jones ise sansasyonel manşetler daha fazla dikkat çektiği için, medya kuruluşlarının genellikle afet haberciliğine ve nadiren de olumlu haberlere odaklandığını söylüyor.

Giderek kasvetli bir hale bürünen bu yayıncılık anlayışının sonucu da ne yazık ki kendisi gibi olumsuz oluyor. Sadece pasif olduğumuz durumlar için de bu geçerli değil; sosyal medyada da daha fazla takipçi kazanabilmek kısacası dikkat çekebilmek için daha fazla negatif içerik paylaşılıyor.

Olumsuz haberler daha fazla dikkatimizi çekiyor

Araştırmacıların bulgularında dikkat çeken bir diğer nokta ise bizlerin olumsuz haberleri daha fazla tüketmeye olan merakımız. Olumsuz haber içeriklerinin olumlu haber içeriklerine kıyasla hem uyarılmaya hem de dikkati artırmaya neden olduğunu söyleyen araştırmacılar, insanların olumsuz haberlere daha fazla ilgi gösterdiğini ve olumsuz manşetlerle basılan içerikleri daha fazla satın almaya yönelik eğilim gösterdiğimizden bahsediyorlar.

Olumsuz küresel iletişim ağına karşı nasıl tepkiler geliştiriyoruz?

Psikoterapist Annie Miller da Davey ve Jones gibi olumsuz haberlere sık sık maruz kalmanın zihinsel sağlığımız üzerinde negatif bir etkiye sahip olduğunu söylerken cümlelerine şu kelimeleri ekliyor:

Sürekli olarak olumsuz haberleri okumak zararlı olabilir, çünkü sürekli olarak olumsuz bilgilere maruz kalmak beynimizi etkileyebilir. Bir tehditle karşılaştığımızda beynimiz savaş ya da kaç tepkisini harekete geçiriyor ve vücudumuzdaki sistemler buna göre tepki veriyor.

Bir kriz sırasında ya da olumsuz haber bombardımanında, bu stres tepkisini daha sık yaşadığımızdan bahseden Miller, buna karşı görülen en yaygın fiziksel semptomlardan bazılarının yorgunluk, anksiyete, depresyon ve uyku problemleri olduğunu vurguluyor.

Küreselleşme ile birlikte devamlı duyduğumuz, maruz kaldığımız bu kötü haberler ile birlikte dönüp kendimize baktığımızda şu sözleri söylüyor olmamız ise muhtemel: “Ben ne yaparsam yapayım hiçbir anlamı yok.”

Sonuç olarak değişim için umutsuz, isteksiz bir hale geliyor olmamız hiç şaşırtıcı görünmüyor.

Covid-19 salgınının medya yansımaları psikolojimizi nasıl etkiledi?

Koronavirüs salgını ile birlikte kriz iletişimi diye bir kavram girdi hayatımıza. Küreselleşmenin de etkisiyle dünyanın her yerindeki insan trafiği artmış ve salgın sadece Çin’de sınırlı kalmamıştı. Çin’den özellikle Vuhan kentinden gelen haberlerin bizi nasıl bir korkuya sürüklediğini hatırlayalım. Binlerce insan evlerinin içerisinden dışarıya doğru bağırıyor ve yardım çağrısı istiyor.

Benzer şekilde İtalya’dan gelen başka haberlerde ise sokakta ansızın hayatını kaybeden insanlar, dolup taşan hastaneler ve insanların çaresizlikleri hali hazırda bir salgınla mücadele edip fiziksel sağlığımızı korumaya çalışırken fiziki halimizi doğrudan etkileyecek mental sağlığımıza da zarar vermişti. Stres, kaygı ve korku her yanımızı sarmıştı.

Her ne kadar yardıma ihtiyacı olanlar için bu yardımı sağlayabilmek ve salgına karşı önlemlerimizi alabilmek adına koronavirüsün ne kadar tehlikeli bir hastalık olduğunu bu haberler vasıtasıyla görebilmiş olsak da doğru kriz iletişimi bu şekilde mi olmalıydı sorusunun yanıtı cevapsız.

Yapılan birçok araştırma, koronavirüs salgınının yarattığı olumsuz tablo ve her gün dünya çapında paylaşılan ölüm oranları ile birlikte zihinsel sağlığın önemli ölçüde etkilendiğini gösteriyor. Dünyanın öbür ucundaki bir ya da birkaç kişinin yaydığı komplo teorileri, yanlış haber silsileleri, anında cep telefonumuza gelen bildirimlerde izlediğimiz yanıltıcı videolar ve görüntüler özellikle küresel ruh sağlığı krizini daha da körüklüyor.

Salgın ve beraberinde getirdiği belirsizlik hali her ne kadar birçok insan için karmaşık, çok yönlü bir stres kaynağı olsa da kriz yönetiminin yanlış yapılıyor olması ve dengeli, gerçeklere dayalı bilgiler yerine reyting uğruna yanlış ve kasvetli haberlerin pompalanıyor olması Texas Health Science Center araştırmacılarından Zhaohui Su‘ya göre artan kaygı, depresyon ve akut stres reaksiyonları şeklinde zihinsel sağlığın tehlikeye girmesine neden oluyor.

Olumsuz küresel iletişim ağından kendimizi nasıl koruyabiliriz?

Psikologlara göre olumsuz küresel iletişim ağından kurtulabilmek için onu “sessize almamız” gerekiyor. Televizyonumuzu daima açık bırakmak yerine gerekli bilgileri güvenilir kaynaklardan almak için onu belirli süre için kullanmak, bildirimleri kapatmak ve sosyal medyaya daha az maruz kalmak kendimizi ve zihinsel sağlığımızı korumak adına yapabileceğimiz en önemli adımlardan biri.

Jones’a göre ise “dünyada neler olduğunu kabul ediyorum ama bunun hayatımı tanımlamasına izin vermeyeceğim. Sabredeceğim ve üzerime düşeni yapacağım,” gibi mantraları tekrar etmek olumsuz haberlere maruz kaldıktan sonra rahatlamamızı sağlayabilir.

Annie Miller’ın önerisi ise bir endişe zamanı planlanmak. Miller’a göre her güne bir endişe zamanı planlamak, anksiyete ile başa çıkmak için oldukça efektif bir strateji. “Günün bir saatinde haberleri gözden geçirin, endişelendiğiniz her şeyi kabul edin, endişe süreniz bittikten sonra da haberleri bir kenara bırakın ve zamanınızı mutlu olduğunuz başka şeylere ayırın” şeklinde endişe zamanını açıklayan Miller, böylelikle olumsuz haberleri sindirmenin çok daha kolay olabileceğinden bahsediyor.



Miray Akın

1994 yılında Ankara'da doğan Miray, lisans eğitimini Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde tamamladı. Ardından Hacettepe Üniversitesinde Pazarlama üzerine yüksek lisans eğitimi aldı. İnsan ve hayvan haklarına olan ilgisi, onun birçok sivil toplum örgütünde aktif bir şekilde rol almasını sağladı. Kendisini yazı yazarak ifade eden biri olarak sözlerini kaleme dökmeye tutkun...



BLOOM SHOP